Yüce dinimiz bizlere dünya ve ahiret saadeti kazandırmak için hayat nizamı kurmuştur. Bu nizam aslında bizim için güzelliklerle doludur.
Fakat nefis ve Şeytan bizlere bu güzellikleri zor göstermeye çalışır. Haramlardan sakınmak da bunlardandır.
Cenab-ı Hakk, ayeti kerimelerde mealen şöyle buyurur:
“Habibim mümin erkeklere söyle, gözlerini haramlardan çevirsinler, namuslarını korusunlar. Böyle yapmaları kendileri için daha temizdir. Şüphesiz Allah ne yaparlarsa hakkıyla haberdardır.”
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramlardan çevirsinler, namuslarını korusunlar. (El, yüz gibi) Kendiliğinden görünen kısımları müstesna, zinetlerini, güzelliklerini teşhir etmesinler…(Nur Suresi Ayet 30-31)
İslam da tesettürü emreden ve meâlinin bir kısmını vermiş olduğumuz Nur Suresinin bu Ayetlerinde, Rabbimiz erkeklerin ve kadınların sakınması gereken bazı hususları anlatmıştır.
Bu ayetlerin izahında İslam âlimleri şu hususlara dikkat çekmişlerdir:
Kur’an-ı Kerimdeki bir çok hükümde sadece erkek sigasıyla hitap edilip, kadınlar da bu hitâbın altında kastedilirken burada erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı olarak, ama aynı talimat gelmiştir:
“Gözlerinizi haramlardan sakının ve namuslarınızı koruyun.”
Bu emirdeki sıralama da ayrıca dikkat çekicidir. Çünkü göz, kalbe açılan bir penceredir. Göz nereye bakarsa gönül oraya akar.
O halde gerek kendi ailevi ziyaretlerimizde, gerekse de çarşı pazarda gezinirken; erkek olsun, kadın olsun bakışlarımıza dikkat etmeliyiz.
Hadisi Şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“Harama bakmak, şeytânın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allahtan korktuğu için onu terk ederse, Allah da ona mükafat olarak öyle bir îmân nasîb eder ki, o îmânın zevkini kalbinde hisseder.” (Tergib. c.III, s. 6 )
Özellikle sokaklarda, çarşılarda, gözü haramdan sakınmanın belki de en zor olduğu; medyada, sosyal medyada daha çok açılmanın, çıplaklığın cesaret olarak takdim edildiği, ahlaksızlığın özendirildiği bir devirdeyiz.
Yaşadığımız toplumda herkes istediği gibi giyinir .O kendi meselesi. Fakat biz de evvela kendimizi, sonra da ailemizi, evlatlarımızı korumakla yükümlüyüz. Onun için Yüce dinimizin hükümlerini hatırlatıyoruz.
Zaten ayeti kerimede iman eden erkek ve kadınlara diye hitap edilmektedir. Haya duygusu da imandandır.
Bir işte zorluk ne kadar çok olur, gayret ne nisbette artarsa, ecir ve sevap da o derece artar. Bir hadisi şerifte haramlar karşısında kapanan gözlerin cehennemde yanmayacağı müjdelenmiştir.
Ayrıca zorluklar karşısında verilen büyük kolaylıklar da vardır. Bunlardan biri de hepimizin bildiği, namazlardaki tesbihattan sonra okuduğumuz şu duadır:
“Lâa ilâahe illellâahü vahdehüü lâa şerike leh. Lehü’lmülkü ve lehü’l-hamdü yuhyii ve yümiytü ve hüve hayyün lâa yemüüt. Biyedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir.”
Mânâsı:”Allâh’ tan başka hiçbir ilah yoktur. Ancak tek o vardır. Onun ortağı yoktur. Öldüren ve dirilten odur. O (ise) diridir, ölmez. Hayır, ancak onun eliyledir. O, her şeye kadirdir.”
Bu duâ her sabah 11 defa okunur. Özellikle de Çarşıya çıkarken, yollarda, sokaklarda her yerde okunur. Resulullah Efendimiz (sas);
“Çarşıya çıkarken bunu okuyana Cenâb-ı Hak bir milyon sevap verir, bir milyon günahını siler, derecesini de bir milyon yükseltir.” Buyurmuşlardır. Ayrıca okuyan mü’minin imânı tazelenir. Bu duâ şefâat-ı Resûlüllâh’a en büyük vesiledir.
Bu hadisi şerifteki müjdenin büyüklüğü İslam alimlerinin dikkatini çekmiş, ve bu müjdelere adeta hayran kalmışlar. Ve neticede şu kanaata varmışlardır: Ahir zamanda Ümmeti Muhammed, çarşı ve pazara çıktığında gözleri çok fena haller görecek. (haramlarla muhatap olacak)
İşte bu dua, onları bu günahlardan kurtarmak için Resulullah (sav) efendimizin şefaatlerinden büyük bir şefaattir.
Dikkat etmemiz gereken diğer bir konu aile mahremiyetidir.
Yüce dinimiz bizlerin dünya ve ahiret saadeti için, diğer hayati meselelerde olduğu gibi ailevi münasebetleri de teferruatıyla hükme bağlamıştır. Özellikle aile içi mahremiyette bilmemiz ve dikkat etmemiz gereken hususlar vardır. Mahrem ve namahrem kimlerdir, hükümleri nedir?
Şuurlu her Müslüman bunları öğrenmeli ve Allah rızası için teslim olmalıdır.
Yukarıda başlangıcını yaptığımız Nur suresinin 31.ayeti kerimesinde Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: “Habibim Mümin hanımlara da söyle: Gözlerini haramdan çeksinler; iffetlerini korusunlar. Kendiliğinden görünen kısımları (yani zaruret halinde; elleri, yüzleri ve topuktan aşağı ayakları) müstesna, güzelliklerini açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üzerine kadar örtsünler. Ziynet yerlerini, güzelliklerini hiç kimseye açmasınlar. Ancak şunlar müstesna; Kocaları, babaları, kayınpederleri, oğulları, kocalarının (başka hanımlardan olan) oğulları, erkek kardeşleri, erkek yeğenleri, kendi kadınları (yani mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (kadın hizmetçileri,) erkeklerden kadına şehvet duymayacak kadar yaşlı olan hizmetçiler, yahut kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklar müstesna.
Ve(mümin hanımlar) gizlemekte oldukları ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.(yani dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler.)
Ey müminler! Hep birden Allah’a, Onun hükmüne Yönelin. Umulur ki kurtulasınız.” Bu ayeti kerimede mümin hanım için mahrem ve namahrem olanlar anlatılmıştır.)
Mahrem; Kendisi ile nikâh haram olan kimse demektir.
Bir kadının kendi çocuğu, torunu, süt çocuğu, kocasının başka kadından olan çocuğu, annesi, babası, sütannesi, sütbabası, kayın pederi, erkek kardeşi, kardeşinin çocukları yani yeğenleri, onun mahremidir.
Bunlarla nikâhlanması haram olduğu için rahat bir şekilde bir arada oturmalarında, onların yanında hizmet icabı elini, kolunu, başını, dizinden aşağı kısmını açmasında bir mahzur yoktur.
Bunun dışında kalanlar ise Nâmahremdir.
Namahrem; kendisi ile nikâhlanması haram olmayan, nikâh yapılabilecek kimse demektir ki, bunlardan sakınmak farzdır.
O halde bir kadın, evinden çıkarken kendisini haram bakışlardan korumak için dinimizin emrettiği şekilde giyinmelidir.
Zaruret icabı aynı ortamı paylaştığı yabancı erkeklerin yanında; hatta, kocasının erkek kardeşi(yani kayınbiraderi), kocasının dayısı, amcası, dayı, amca, hala, teyze çocukları veya daha uzak akrabaları gibi nâmahremler varsa; bunların yanında da tesettürüne, oturuşuna-kalkışına, onlarla baş başa bir odada kalmamaya dikkat etmelidir.
Nitekim Resulullah (S.A.V)efendimiz, okuduğum hadisi şeriflerinde, “Kadınların yanına girmekten, onlarla baş başa kalmaktan sakınınız.” buyurdular. Ensar’dan bir zat;
“Ya, kadının kocası tarafından olan Erkek akrabalarına ne dersiniz? ”diye sordu. Resulullah(sas):“Onlarla baş başa kalmak ölümdür, ölümdür.”
(yani maddi ve manevi yıkıma sebeptir) buyurdular.(Tecridi Sarih, 11-324)
Burada kadınla baş başa bulunması yasaklanan hatta ölüme benzetilen kimse, kocasının erkek kardeşi, kocasının dayı ve amca çocukları gibi akrabalarıdır.
Dinimiz, nesep ve süt kardeşliğinin dışındakileri nâmahrem kabul etmiştir. Dayı, amca, teyze, hala çocuklarının birbirleri ile evlenmeleri caiz olduğundan, aralarında mahremiyete riayet etmelidirler.
Kadının, kocasının erkek akrabaları ile münasebeti böyle olunca; Erkek de eşinin kadın akrabalarına aynı dikkati göstermelidir.
Ayrıca; İster kardeş hanımı olsun veya dayı-amca hanımları olsun; yengeler namahremdirler. Onlarla münasebette de aynı sınırlar korunmalıdır.
Ayet-i Kerimede Mevla’mız şöyle buyuruyor: “…Ve fuhşiyâtın, (ahlaksız ve çirkin işlerin) açığına da gizlisine de yaklaşmayın…” (En’am, 151)
Bu ayeti kerimede üç mühim nokta vardır:
Fuhşiyatın evvela açık olanı yasaklanmıştır. Gizli olanı da ayrıca zikredilmiştir. Her ikisini de yapmak şöyle dursun, yaklaşmak bile yasaklanmıştır.
Yani fuhşiyat’a sebep olan her şey haramdır.
Dinimizin haram kıldığı zina, çalgı, içki, kumar, vb. kötülüklerin hepsi Fuhşiyâta dâhildir. Ayrıca fuhşiyatın artmasına da sebeptir.
Onun için haram kılınan ne varsa hepsi zarar, hepsi tehlikedir.
Bunların içerisinde bizleri fert ve cemiyet olarak en çok kayba ve yıkıma götüren ise hiç şüphesiz kadın-erkek münasebetleridir.
Bilhassa mahremiyete ve tesettüre riayet etmemenin, açılıp-saçılmanın toplumda nelere sebebiyet verdiğini hepimiz görüyoruz.
Buradaki sınırlar; bazen nefsimize ağır gelse de, bizleri maddi ve manevi yıkımlardan korumak ve huzur ve saadetimizin devamı içindir. Bunlara dikkat etmek bizleri günahtan ve fitnelerden koruduğu gibi, Rabbimizin emrine, Resulümüzün sünnetine uyduğumuz için tahmin ve tahayyül edemeyeceğimiz ecir, sevap ve dereceler kazandıracaktır. Neticesi, dünyada ve ahirette saadettir.
Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz. "Hayra vesile olan yapan gibidir."H.Ş. (Tirmizî, İlm, 14.)