Etiket arşivi: Takva

Neden Namaz Kılamıyoru​m?

GunesTutulmasi

Çok ilim sahibi olmak demek çok iman sahibi olmak anlamına gelmez.
Namaz kılına kılına alışkanlık haline getirilir namaz hakkında çok kitap okuyarak değil.
Okur yazar olmayan ninelerimiz hiç teheccüt namazını kaçırmaz ama namaz konusunda her türlü kitabı okumuş olan bizler nedense bir türlü teheccüt namazı kılamayız.
Burada ısrarla pratik yapmak çok önemli.
İnsan hayatının en ön sırasına dini koymalıdır.
Dinimizi dünyaya değil dünyayı dinimize uydurmalıyız.
Her şey burada çözülüyor.
Bu konuda dikkat edeceğimiz çok önemli hususlardan birisi de günahlar.
İnsan günaha girdikçe namazdan sıkılır, namaz kılmak onu sıkmaya başlar.
Bir insan namaz kılamıyorsa demek ki onu namazdan mahrum bırakan bir günah vardır.
Günahlar iman zafiyetine sebeb olur.
Takva ile iman kuvvet bulur.
Her şeyden önce hayatımızı gözden geçirip nerelerde hata yapıyoruz bizi namazdan ve ibadetlerden alıkoyacak ne tür günahlarımız var bunları tespit edip tevbe istiğfarla izalesine çalışmalıyız.
Diğer bir husus çevre.
İnsan çevresini dini hayatını otokontrol altına alacak şekilde oluşturmalıdır.
Etrafında namaz kılan insanların çokluğu ona kuvve-i maneviyye olacaktır.
Namaz kılmayan insanların çokluğu ise onu zamanla namazdan soğutacaktır.
Bu konu çok önemlidir.
Takva sahibi insanlar insanın imanına kuvvet verirken günahkar insanlar da insanın imanını zayıflaştırır.
Bu gizli bir telkin gibidir.
Bir diğer husus ise ibadetlerin yanında tebliği unutmamaktır.
İnsanın vazifesi iki yönlüdür.
Birisi velayet diğeri risalete bakar.
Velayet insanın ibadetleri takvasıdır.
Risalet ise tebliğe bakar.
Birinden birinin olmaması diğerini de geri bıraktırır.
Hem namazı kılmalı hem de insanları namaz kılmaya davet etmek gerekir.
Böylece başkalarını kurtarmaya çalışırken kendimizi de kurtarmış olacağız.
Allah cümlemize takva üzerine sabır kuvveti nasib etsin.

Kaynak: http://www.ilahi.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=92682

Deve sahibinden neden kaçtı?

Bir gün Peygamber Efendimiz(S.A..V.)’in yanına bir deve geliyor. Arkasından devenin sahibi geliyor. Sahibi deveyi Peygamber Efendimiz(S.A..V.)’e şikayet ediyor.

-“Ya Rasülellah bu benim işimi görmüyor, benden kaçıyor” deyince deve lisana gelip:

-“Ya Rasülellah o sahibim sahibinden, yaradanından günde beş defa kaçıyor, o söz versin yaradanına itaat edeceğine, bende ona itaat edeceğime söz veriyorum” deyince devenin sahibi de Peygamberimize(S.A.V.)’e söz verir ve oradan ayrılırlar.

Namaz Hakkında Detaylı Bilgi için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz.

1-İslam ve Namaz
2-Namaz ve Esrarı
Reklam

Vali, Kızını Neden Hizmetçisine Verdi.

Merv şehrinde ismi Nûh b. Meryem olan bir adam vardı. Bu adam Merv şehrinin valisi ve hâkimi idi. Geçim düzeyi yüksekti. Kendisinin oldukça güzel ve yetişkin bir kızı vardı. Onu, kendi beldesi dahil olmak üzere civar bölgelerden büyük insanlar, reisler ve nice servet sahipleri istemişlerdi; fakat hiçbirisine evet diyememiş, kızını kiminle evlendireceğine karar verememişti. Kendi kendine: “Şayet kızımı filan kişiye versem filan kişi kızacak, filana versem filan darılacak” diye düşünüyordu.

Bu valinin Mübarek isminde Hintli, takva sahibi bir hizmetçisi vardı. Bir gün hizmetçisine

– Benim filan yerde bir üzüm bağım var; senin oraya gidip bağı korumanı istiyorum, dedi. Hizmetçi üzüm bağına giderek yaklaşık bir ay durdu. Efendisi bazı günler gelir ve üzümlerin nasıl olduğuna bakardı. Bir gelişinde ona:

– Ey Mübarek, bana bir üzüm salkımı ver, dedi. Mübarek ona kopardığı bir üzüm salkımı uzattı; efendisi üzümü çok ekşi buldu. Ondan başka bir salkım koparmasını istedi; fakat o da ekşiydi. Bu sefer efendisi:

– Neden bu kadar üzüm bağının içerisinden bana doğru dürüst, tatlı bir üzüm veremiyorsun? diye sordu. Mübarek:

– Çünkü ben hangisinin tatlı, hangisinin ekşi olduğunu bilmiyorum! diye cevap verdi. Efendisi:

– Hayret! Tam bir aydır buradasın da hangisinin tatlı, hangisinin ekşi olduğunu bilmiyorsun musun?! dedi. Mübarek:

Efendim, tadına bakmadığım için tatlı mı, yoksa ekşi mi olduğunu bilemiyorum! dedi. Efendisi:

– Peki neden hiç yemedin? diye sorduğunda; Mübarek:

– Çünkü siz, sadece bana üzüm bağını korumamı emrettiniz, yememi değil! Size ihanet edemezdim! dedi. Bunları duyan adam çok şaşırdı ve:

– Allah (c.c), sendeki emaneti korusun! diye dua etti. Vali, hizmetçisinin çok akıllı birisi olduğunu anladı; ona:

– Ey genç! Sen benim çok hoşuma gittin; sana emrettiğimi yerine getirmen gerekir! dedi. Hizmetçi:

– Önce Allah’a (c.c) sonra size itaatim sonsuzdur! diye karşılık verir. Vali:

– İyi dinle! Benim güzel bir kızım var. Onu isteyenler çok oldu; fakat ben hangisiyle evlendireceğimi bilemiyorum. Bana bir yol göster, dedi. Genç hizmetçi şöyle dedi:

– Cahiliyye zamanında kafirler evlenme şartları arasında asalet, nesep/soy, ev ve para ararlardı. Yahudiler ve Hıristiyanlar güzellik ve zarafeti tercih ederlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v) devrinde ise din ve takva üstünlüğü aranırdı. Zamanımızda ise insanların tercihi mal ve mülk olmuştur. İşte bu dört şıktan dilediğini seç! Vali:

– Ben din, takva ve emanet sahibi olanı tercih ettim; seni kızımla evlendirmek istiyorum; çünkü sende istikamet, diyanet ve emniyet gördüm. Senin iffeti ve emaneti korumaya ne kadar sahip çıkabileceğini imtihan ettim, dedi. Hizmetçi:

– Efendim, ben basit bir Hintli köleyim; siz beni paranızla satın aldınız! Nasıl olur da beni kızınızla evlendi-rebilirsiniz? Hem kızınız benimle evlenmeye razı olur mu? diye sordu; Kadı:

– Kalk o zaman eve gidelim, bakalım sonuç ne olur? dedi. Eve varınca hanımına:

– Hanım, beni iyi dinle! Bu genç hizmetçimiz dindar ve takva sahibi birisidir. Ben onun hâlini ve istikametini çok beğendim. Onu kızımızla evlendirmek istiyorum, bu konuda sen ne dersin? diye sordu. Hanımı:

– Söz sizindir; fakat, ben kızımızın yanına gidip bu konuda bilgi vereyim, daha sonra sana cevabını getiririm, dedi. Kadın kızının yanına varıp babasının teklifini anlattı. Kız:

– Annecim, siz bana ne emrettiyseniz ben onu yaptım; sizin sözünüzden çıkmamaya gayret ettim. Bu konuda da size karşı gelmem; bilakis hoş karşılarım, dedi. Kızının böyle söylemesinden sonra adam onları evlendirdi; kendilerine çokça mal verdi. Mübarek’in bir çocuğu oldu, adını Abdullah koydu.

İşte bu çocuk, İslam aleminde Abdullah b. Mübarek namiyle bilinen meşhur âlim; ilim, zühd ve takva sahibi, büyük hadis ravisidir. Dünya devam ettikçe insanlar ondan ilim ve hadis nakledeceklerdir.

Evet, ey kardeşim! Evleneceğin zaman mal ve şöhret sahibi olanı değil; din ve takva sahibi olanı tercih et. Çünkü mal vebalden başka bir şey getirmez; dikkat et, kadın seni bu vebale düşürmesin! Evlenmeyi şehvetini tatmin etmek için de yapma! Kadında din ve istikamet ara ki, Allah (c.c) korkusuyla sana itaat etsin. Ayrıca böyle bir kadın senin için cehennem ateşine karşı bir siper olur.

Takva

Ebu Hureyre (r.a.)’ye  takva”nın ne olduğunu soranlara:

-Siz hiç dikenli yoldan geçtiniz mi? dedi. Onlar da

-Evet geçtik dediler. Bunun üzerine:

– O halde oradan geçerken ne yaptınız? diye sordu. Onlar:

– Dikenlerden sakındık, dediler.

İşte takva da, günah ve hatalardan sakınmaktır, cevabını verdi.

ŞEYTAN SİZİ NE ETSİN?

Yahudinin biri, Efendimiz(s.a.v.) hazretlerinin huzuruna geldi. Ve Efendimiz(s.a.v.) hazretlerine;

-“Ey Muhammed! Huzuru kalble ve şeytanın vesveselerinden uzak bir şekilde ibadet ediyoruz! Ama senin ashabından kendilerine vesveselerin geldiğini işitiyoruz!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz(s.a.v.)hazretleri(yanında bulunan) Ebu Bekir(r.a.) hazretlerine;

             -“Sen buna cevap ver!” buyurdu.

             Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekir(r.A.) buyurdu:

             “Ey Yahudi! İki ev var! O evlerden biri, altın, gümüş, inci, yakut, değerli kumaşlar ile dolu….

            Diğer evde, bu zikredilenlerden hiçbir şey yok. Bomboş ve harap bir evdir.(Söyle bakayım) hırsız bu değerli para ve eşya ile dolu eve mi girer; yoksa boş olan eve mi?” Yahudi:

             -“Tabi ki hırsızlar, değerli eşya ile dolu ve para bulunan eve girerler” Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekir(r.A.) buyurdu:

             -“İşte bizim(Müslümanların) kalbleri!

1.      Tevhid,

2.      Marifet,

3.      Takva,

4.      İhlas,

5.      İyi niyet,

6.      Ve benzeri faziletlerle doludur.

Sizin kalbleriniz ise bu güzellik ve faziletlerden bomboştur. İşte bundan dolayı “Hannas” olan şeytan sizin kalblerinize yönelmez.(Şeytan sizi ne etsin?) dedi.

Bunun üzerine Yahudi hemen Müslüman oldu…

 Kaynak : Ruhu’l Beyan Tefsiri 15 cilt Sayfa 423