Yüce İslam dini, bütün insanlığa en son ve en mükemmel din olarak gönderildiği için, mensuplarına da bu şuuru layık görmüş, onları İslam’dan mahrum olanlardan daima üstün kılmıştır. Her Müslüman bunun farkındadır.
Nitekim Sen Müslüman mısın diye sorulduğunda “Evet Müslüman’ım“ şeklinde değil; ”Elhamdülillah Müslüman’ım” diye cevap verilip, İslam’ın bir nimet olduğunun hatırlatılması ve hamd edilmesi bundandır. Hadis-i şerifte bu üstünlük şöyle ifade edilir: İslamiyet daima yücelir ve hiçbir şey ondan üstün olamaz.” (Sahihi Buhari)
İşte bu üstünlük şuuru sebebi ile Müslümanlara; gayri Müslimlerle her türlü ticari, insani ve medeni münasebete izin verilmişken; onlarla kalben beraber olacak, kalplerini yabancılara meylettirecek durumlar caiz görülmemiştir.
Nitekim Kuran-ı Kerim’in anahtarı olan Fatiha suresinin son ayetinde;
غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ derken;
Yahudiler ve onlar gibi Allah’ın gazabına uğrayanlardan, Hıristiyanlar ve onlar gibi Hak yoldan sapanlardan uzak olmak için Mevla’mıza dua etmekteyiz.
Yine bundan dolayıdır ki; Namaz gibi en mühim bir ibadeti, güneşe tapanlara benzememek için; güneşin doğduğu, zirvede olduğu ve battığı anda kılmak, ateşe tapanlara benzememek için ateşe karşı kılmak, mekruhtur.
Muharrem’in onuncu günü oruç tutan sevgili Peygamberimiz (sav)’e, bu günde Yahudiler de tutuyor, denince; ”öyle ise biz de onlardan ayrılmak için seneye dokuzu ila beraber tutarız.” Buyurmuşlardır.
Peygamber efendimiz (sav.) Medine-i Münevvere’ ye geldiklerinde Ensar’ın yılın iki gününde eğlendiklerini gördü de onlara; “Bu iki gün nedir? “diye sordu. Onlar da; Cahiliye döneminde bu iki gün bizim bayramımızdı, dediler.
Bunun üzerine buyurdular ki: “Allahü teala sizin bu iki gününüzü onlardan daha hayırlısı ile değiştirdi. O da Kurban ve Ramazan bayramıdır.” (Ebu Davud, 1134)
Ayrıca bayramların,dinlerin sembolü olduğunu açıklayarak şöyle buyurmuştur: “Her kavmin bir bayramı vardır. Bizim bayramımız da bunlardır.”(Buhari, 909)
Böylece Müslümanlar kendi bayramlarına kavuşup, cahiliye adetlerinden uzaklaşmış oldular.
Burada şu soru akla gelebilir. Bizim niyetimiz yabancılara benzemek değil; şeklen benzerliğin ne mahzuru var? Evet, niyet zaten asıldır.
Peki, Allah Resulünün niyeti hepimizden sağlam değil miydi?
Ama bu mevzu o kadar mühim ki Mevla’mız şeklen bile benzerliğe razı olmuyor.
İslam her şeyi ile ayrı ve özeldir. Ortaklık yani şirk kabul etmez.
Başkalarına benzemek onları hoş ve güzel görmektir bu ise kalbin o tarafa meyletmesine sebep olur. Hâlbuki üzerinde en çok titrememiz, korumamız gereken varlığımız, Rabbimizin bizlere bahşettiği iman nimetidir.
Nitekim büyük İslam âlimi İmamı Rabbani Hz. şöyle buyurur:
“…Gayr-i Müslimlerin kendi dinlerince değerli saydıkları hususi günlerine onlar gibi katılıp rağbet etmek (Allah muhafaza) şirktir ve küfür’ dür.”(Mektubat-ı şerif,C.3/M.41)
Yabancılara benzemenin toplumlara zararını Sosyolojinin ilminin kurucusu kabul edilen büyük İslam âlimi İbn-i Haldun, şöyle anlatır:
”Benzemek, taklit etmek onu güzel görüp benimsemeye yol açar.Hâlbuki mağlup ve geri olan topluluklar, kendinden üstün gördüklerine özenip taklit ederler. Bu taklit onları ilerletmediği gibi, bir de kendi benliklerinden, manevi değerlerinden uzaklaşıp mahrum kalmalarına ve neticede tamamen çökmelerine sebep olur.”(İbn-i Haldun, Mukaddime Terc.465/22)
Bu bakımdan, sadece son birkaç asır, batı Hıristiyan âleminin maddi yönden gelişmesi, Müslümanlardaki inanç ve üstünlük şuurunu zedelememelidir.
Maddi üstünlük zamanla el değiştirir durur. Bu bir imtihandır.
Asıl olan maneviyat ve ebedi hayattır.
Al-i İmran suresinin 139. Ayeti kerimesinde şöyle buyruluyor:
”(Ey müminler)Sakın gevşeklik göstermeyin, hüzünlenmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız, en üstün olan daima sizlersiniz.”
Asrı saadetten bir misal vermek istiyorum: Uhud harbi her yönden ibretlerle doludur.
Müslümanlar, Bedir’den sonra burada da müşriklere galip gelmişlerdi.
Ancak; okçuların yerini terk etmesi ile çok büyük sıkıntılar yaşadılar, kayıplar verdiler.
Harbin sonunda Müşriklerin reisi Ebu Süfyan galip bir eda ile şunu söyledi:
Harp sıra iledir. Bu gün Bedrin karşılığıdır. Bunun üzerine Hz.Ömer (ra), Resulü Ekrem (sav) efendimizden izin alarak ona şu cevabı verdi:
Hayır! Siz hiçbir zaman üstün değilsiniz. Çünkü bizim ölülerimiz şehittir,Cennetedir, Sizinkiler ise Cehennem’dedir.
İşte hakiki imanın gerektirdiği şuur, budur.
Bu iman ve şuura sahip olan kimse, başkalarına rağbet etmez.
Gayri Müslimlerin ne yılbaşı’ları, ne yortuları, ne bozuk inanç ve aile yapıları; hangi ambalaj içinde gelirse gelsin, onları etkilemez.
Bize evrensel diye sunulan yılbaşı gecesi kutlamaları ve yortuları gerçekte kiliselere ait dini merasimlerdir.
Hakiki iman sahipleri bunun farkındadır ve onların; yılbaşı eğlencesi ile de piyango adı altında içimize sokulmak istenen kumarla da işi olamaz.
Hakiki müminlerin gözü, gönlü ise; İman ve İslam sevinci, Kuran ve Resulullah aşkı ile dopdoludur.
Bu sebeple onlar, Ayeti kerimede müjdelendiği gibi (dünyada da ahirette de ) daima en üstün, en değerlidirler. Böylesi kâmil bir imana sahip olmak ne büyük bir zenginlik ne büyük bir bahtiyarlık.