Kategori arşivi: GÜZEL SÖZLER

İMÂM EBÛ YÛSUF HAZRETLERİNİN HARUN REŞÎD’E NASİHATLERİ

Abbâsî Halifesi Harun Reşîd, kimseye haksızlık yapmamak için, başkâdısı olan İmâm Ebû Yûsuf Hazretlerinden, öşür gibi, halktan toplanılan mallar hakkındaki dînî esasları beyan eden bir kitap yazmasını istemişti. O da Kitâbü’l-Harâc ismindeki eseri kaleme almıştır. Bu eserin baş tarafında, halifeye bazı nasihatlerde bulunmuştur. Onlardan bazıları şöyledir:

Ey Müminlerin Emîri! Cenâb-ı Hakk’ın senin üzerine yüklediği, kullarının işlerini dikkatlice gör. Bu husûsta dâima Cenâb-ı Hakk’ın emrini tut, başka hiçbir düşüncen olmasın. Yoksa gayet geniş, kolay ve açık olan hidâyet yolu sana meçhul kalır, o yola gitmen güç olur.

Nefsini, Hakk’a râm edip hevâdan (gayr-ı meşrû arzulardan) ve Hak’tan başkasıyla meşgul olmaktan men et. Zira herkes, himaye etmeyi üstlendiği kimseleri, tehlikeli yerlerden sakınmakla, -Allâh’ın izniyle- selametle gideceği yollara sevk etmekle mükelleftir. Buna gücü yeterken onlarla alâkadar olmayıp bir kısmı zâyi olsa, bundan mesul olur. Şimdi sen de emrin altındakileri zâyi etmekten gayet sakınasın, ta ki onların sahibi olan Allâhü Teâlâ, hesaplarını senden sorduğunda mahcup olup kendin helâk olmayasın.

Cenâb-ı Hakk’ın emrini tutarak işlediğin her işte, güzel netice alıp muvaffak olursun. Memur olduğun vazifeyi terk ettiğinde ise zarar görürsün. Memur olduğun vazifeni ihmal edip unutursan, sen de unutulursun!

Güvenilmeyen ve hayır ehli olmayan kimseleri istihdam etme, zira halkın işlerini onlara havâle etmek, halkın helâkine sebeptir.

Dünyada mukadder olan vakitlerini boşa geçirme, Cenâb-ı Hakk’ı zikir, tesbîh, tehlîl, hamd ile meşgul ol. Peygamber Efendimize (s.a.v.) salevât-ı şerîfe getirmeyi dilinden düşürme.

Selef-i Sâlihîn’in (Ashâb-ı Kirâm ve Tâbiîn’in, din büyüklerinin) yolundan git, sünnetleri ihyâ et. Zira sünnet-i seniyyeyi işleyerek ihyâ etmenin çok büyük ecri ve derecesi vardır. Mükâfâtı, ebedî hayata kadar uzanır, sonu gelmez, sevabı tükenmez en büyük bir hayırdır.

 

 

Reklam

Mülk Sahibi

El-mülkü lillâhi men yazfer bi-neyli gınen

Yüreddid kahran ve yühvî nefsehu’d-derekâ

Lev-kâne lî ev li-gayrî kadre ünmületin

Fevka’t-türâbi le-kâne’l-emru müşterekâ

(Mülk, yani dünya ve içindekiler Allah’ındır. Kim ki zenginlige kavuşmak maksadıyla zafer elde ederse Allahü Teala ondan o zenginliği zorla alır ve onu en aşağı dereceye düşürür. Benim veya bir başkasının yeryüzünde bir parmak ucu kadar toprağı olsa bu Allah’a ortak koşmak, şirk değil midir? Halbuki yeryüzünde hiç kimsenin bu kadarcık bile mülkü yoktur. Mülk sahibi ancak Allahü Teala’dır.) Yavuz Sultan Selim Han

Kaynak:Yavuz Sultan Selim Han – Sayfa 62 Çamlıca Yayınları 

 

Hayrın ve Şerrin Anahtarları

En Kıymetli Dua

CÂFER-İ SÂDIK (R.A.) HAZRETLERİNDEN HİKMETLER

İyilik, ancak üç şeyle tam ve kâmil olur; iyilikte acele etmek, yaptığı iyiliği küçük görmek ve onu gizlemek.

Dört şey vardır ki onların azı da çoktur; ateş, düşmanlık, fakirlik ve hastalık. 

Tevbeyi geciktirmek, aldanmaktır. Kulluk vazifelerini ihmal edip de Cenâb-ı Hakk’a mazeret öne sürmeye kalkışmak, helâk olma sebebidir. Günahta ısrara rağmen cezasının hemen başa gelmemesi Cenâb-ı Hakk’ın mühlet vermesidir. Cenâb-ı Hakk’ın böyle mühlet vermesine aldanıp da azâptan emniyette olduğunu düşünen kimse ise hüsrandadır.

Bir kimse bir ayıp işleyince utanmıyorsa, yaşlandığı hâlde hatalarından dönmüyorsa, Hazret-i Allâh’tan sadece diliyle korkuyorsa, onda hayır yoktur.

Cenâb-ı Hak, insanları dünyada tanınmaları için babalarına nispet etmiştir. Âhirette ise herkes, amellerinin karşılığını almak için ameliyle tanınacaktır.

Hazret-i Allah, her kime bir nimet ihsan ederse onunla ailesini de menfaatlendirsin. Eğer böyle yapmazsa o nimetin elinden çıkmasından korkulur.

Üç şey Müslümanın izzetini artırır; kendisine zulmedeni affetmek, kendisini mahrum bırakana vermek, akrabalık bağını kesenle alâka kurmak.

Cimrilik, Hazret-i Allâh’ın, rızka kefil olduğuna sûizan beslemek demektir.

Kâmil mümin öfkelendiğinde, öfkesi onu haktan/adâletten çıkarmaz. Bir şeyden razı ve hoşnut olduğunda ise bu rızası onu bâtıla düşürmez.

Hangi mümin, din kardeşlerini sevindirirse, Hazret-i Allah, o topluluğun sevincinden bir melek yaratır. Bu melek, Allâhü Teâlâ’yı hamd ve tesbîh ile meşgul olur. O mümin, tabuta konulduğunda bu melek yanına gelir ve der ki: “Bugün ben sana arkadaş olup seni yalnız bırakmayacağım. Kabir suâline çekilirken sana telkinde bulunup cevap vermene yardımcı olacağım. Kıyamet günü karşılaştığın her sıkıntılı yerde yanında bulunacağım. Rabb’inin huzurunda sana şefaatçi olup cennetteki makamını da göstereceğim.”

Kaynak:10 Mart 2022 Fazilet Takvimi

ŞEYH EBÛ MEDYEN’DEN (K.S.) HİKMETLİ SÖZLER


İlimlerin en faydalısı, kulun dinine ve dünyasına ait vazifelerini bilmesidir.

Gaflet ve vesvesenin mahalli, dünya ehlinin kalbi; zikir ve Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmanın mahalli de âriflerin kalpleridir.

Allah korkusu, manevî bir kırbaçtır ki insanı tâate sevk edip isyandan men eder.

Kendine bir meziyet ve makam nispet eden kimse, Cenâb-ı Hakk’a ulaştıran yollardan uzaktır.

Sadık kul, kurtuluş ve felahı ancak Mevlâ’sından bekler. 

Yiğit, o kimsedir ki; insanlar ile olan meşguliyetleri ona, Cenâb-ı Hakk’ı unutturmaz. Kulların kendisine yaptığı iyiliklerini görür, kötülüklerini görmezden gelir.

Yaptığı işleri sırf Allah rızası için yapan kimse, riyadan kurtulur.

İhtiyaçlarını herkese bildirerek hâlinden sürekli şikâyet edenler itibar görmezler, gizleyenler ise Cenâb-ı Hak ve insanlar nazarında muhteremdirler.

Hak yoldan mahrumiyetin sebebi, maksada ulaştıracak rehbere uymayı bırakıp da kendi hevâsına göre hareket etmektir.

İnsanlara güzel muâmele edip nasihat kabul eden kişi, en şerefli derecelere ulaşır.

Yeteri kadar ilim ve irfân öğrenemedim diye üzülmek, terakkî alâmetlerindendir.

Nefsinin şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmayan kimse, nefsine mağlûb olur. 

Bedenin perhizi, âzâların, Allâhü Teâlâ’nın emrine itaat etmesi ile olur; kalbin perhizi, kalbin Cenâb-ı Hak’tan başkasına meyletmemesiyle olur; nefsin perhizi, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine karşı inat etmemesi ile olur. 

 / FAZİLET TAKVİMİ 01 Aralık 2021, Çarşamba

Toplum Kalitesi

MÜSLÜMAN KARDEŞİMİZİ DÜŞÜNMEK

Zahiren Yaşayan Ama Hakikatte Ölü Kalp

 

Fakir Çoban Padişahın Kızını Neden Almadı?

Hz.Ömer(r.a.), Bir Şeyi Yasaklamadan Önce Ne Yapardı?

MÜSLÜMAN KİMLERE BENZEMELİ  ve KİMLERİ ÖRNEK ALMALIDIR?

ZİKİRLE DOLU BİR GÖNÜL

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbîh eder. O’nu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlayamazsınız…” (İsrâ, 44)

Rasûlullah (sav) Efendimiz buyurdular:

“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”  (Buhârî, Daavât 66)

Ebû’l Hasan Harakânî k.s Hazretleri buyurur:

“Dünyada en üstün ve değerli şey; her zaman ve mekânda Allâh’ın zikriyle dolu bir gönüldür.”

Göklerde ve yerde bulunan bütün varlıklar, Allâh’ı kendi dillerince zikrederler. Bundan dolayıdır ki bülbüllerin bir damlacık yüreklerinden dökülen feryat nağmeleri, kumrulardan yükselen “hû, hû”lar, leyleklerin “lek, lek”leri, ârif kulların nazarında hep duygu dolu birer “zikir” tezâhürüdür.

Nitekim bu hakîkatin birer misâli sadedinde, nebevî terbiye altında yetişen güzîde sahâbîlerden Abdullah ibn-i Mes’ud (ra);

“Biz boğazımızdan geçen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” buyurmuştur.

Yine Hak dostlarından Hüdâyî k.s Hazretleri;
koparmak için uzandığı bütün çiçeklerin kendi dillerince Hakk’ı tesbîh ettiklerini işitmiş ve hiçbirini koparmaya kıyamamış, neticede üstâdına ancak, sapı kırılmış olduğu için zikri bitmiş bulunan bir çiçeği takdim edebilmiştir.

Yani kâinattaki ilâhi nizam gereği, insanlar ve cinlerin dışındaki canlılardan zikri bitenin, ömrü de biter. Bu demektir ki, Allah Teâlâ’nın yarattığı bütün canlılar için hakîkî hayat; zikrin feyiz ve bereketiyle geçen hayattır. Dolayısıyla Allâh’ı unutan bir kalp, zâhiren yaşıyor olsa da, hakîkatte ölü demektir.

Zikrin, kalpler üzerindeki bu hayâtî ehemmiyetine dâir, Sâmi Efendi Hazretleri de şöyle buyurmuşlardır:

“Hakîkî hayat sahibi, ancak kalbi diri olan kimsedir. Çünkü kalp Beytullah’tır (nazargâh-ı ilâhîdir). Orada Allah muhabbeti ve zikri yoksa, o kalp ölüdür…” (M. Sâmi Efendi, Menâkıb, 25.) (Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler, Erkam Yay.)

Sırrı Saklayan Muradına Erer.

Hazret-i Ali (kerremallâhü vecheh) buyurdu: “Sırrın senin esîrindir. Onu söylediğinde sen onun esiri olursun.”

Hazret-i Muâviye (radıyallâhü anh): Sırrımı her kime söylediysem muhakkak uzun pişmanlıklar çekmişimdir. Onu kalbime gömdüğümde hep bana yücelik ve iyilik kazandırmıştır” buyurdu.

Hazret-i Muâviye’ye (r.a.): “Sırrını -vezîrin ve en büyük müsteşârın- Amr bin Âs’a da söylemez misin?” dediler.

“Evet, ona da söylemem” dedi. Hz. Muâviye (r.a.): “Düşmanından sakladığın şeyi dostundan dahi sakla” derdi.

Amr bin Âs (r.a.) “Sırrımı bir dostuma söylesem ve o da onu ifşâ eylese burada suç bana aittir” dedi. Birisi “Bu nasıl olur?” deyince “Çünkü ben kendi sırrımı saklamaya dostumdan daha layıktım” buyurdu.

Ömer bin Abdülaziz (rah.): “Kalpler kapalı kaplardır. Onun kilitleri ağızlar, anahtarları dillerdir. Herkes sırlarının anahtarına sahip olsun.” demiştir.

Her kim sırrını saklarsa irâdesi elinde olur.

Töhmet yerlerine (itham edileceği mekanlara) giden kimse kendi hakkında sûizanda bulunanları ayıplamasın.

Kardeşinin işini kendi işini yapar gibi en iyi şekilde yap.

Arkadaşların doğru dürüst kimseler olsun. Zira, sâdık dost bolluk ve zenginlik zamanında ziynettir, belâ ve darlık zamanında sana yardımcıdır.

Sırrını saklarsan selâmet bulursun, ifşâ edersen pişman olursun. Sırrı saklamaya sabretmek, ifşâ edip de pişman olmaktan daha kolaydır. Bir insanın hırsız çalmasın diye malını saklarken kalbindeki sırrını ifşâ ederek kendisini düşmanına teslîm etmesi ne kötüdür.

Gerçek Mümin Nasıl Anlaşılır?

—İbni Ata (rahimehullahu aleyh) der ki, «Kulun gerçek mümin olup olmadığı belâ ve ferahlıkla karşılaştığı anlarda belli olur. Ferahlık günlerinde şükredip belâ günlerinde sızlanan kimse, (kulluk ve müminlik iddiasında) yalancıdır. »

«Eğer bir kimse bütün insanların ve cinlerin bilgisini nefsinde toplamış olsa da üzerine doğru belâ rüzgârı estiği zaman başına gelenlerden ötürü açıktan açığa şikâyet ederse, ilminin ve amelinin ona hiç bir faydası yoktur.»

Nitekim bir Hadisi Kudsî’de şöyle buyurulur:

— Benim takdirime razı olmayanlar ve benim verdiğime şükretmeyenler benden başka bir rabb arasınlar.»

….

http://www.necatiaksu.net/dosya/mk/index.htm (Sabır ve Hastalık Konusu)

ACELENİN ZARARI, SABRIN FAYDASI

Nimete Şükür, Belalara Sabır etmek

Allahü Teala(c.c.) kulları günahlardan nasıl temizler?

Sabır ne zaman önem kazanır?

“BELAYA SABRETMEK İBADETTİR”

SABRETMENİN MÜKAFATI

BELÂLARIN HİKMETİ

Teslimiyet Nasıl Olmalı?

SABIR HAKKINDA GÜZEL BİR HİKAYE (DELİ HÜSEYİN)

Allahü Teala Yükümüzü Bu Arslana Yükletti(Hanımların sıkıntılarına katlanmak)

Şimdiki Dünya Ehli Neye Kıymet Veriyor?

Vehb bin Münebbih hazretleri, Atâ Horasânî’ye dedi ki: “Bizden önceki âlimler, ilme sarılıp, dünyâya ehemmiyet vermezlerdi. O zamanki dünyâ ehli ise, ilme saygılı idiler. Onun için, âlimlere hürmet ederler, dünyâlıklarından onları da faydalandırırlardı. Şimdi ise, ilim sâhipleri, dünyâ ehli için ilimlerini sarf ediyorlar. Çünkü onların mallarında gözleri vardır. Belki onlardan, biraz dünyâlık koparabiliriz diye düşünüyorlar. Halbuki şimdi dünyâ ehli, onların ilimlerine bile rağbet edip kıymet vermiyorlar.

Ey Atâ! Sultanların kapılarından uzak dur. Çünkü, onların kapılarında fitneler vardır. Onlardan belki dünyâlığa kavuşursun fakat, diğer taraftan dîninden çok şeyler fedâ eder, kaybedersin. Dünyâdan yetecek mikdarla yetinmeyen kimseye, hiçbir şey kâfi gelmez. Ancak, sonunda bir avuç toprak onu doyurur.”

Kaynak : http://biriz.biz/evliyalar/VehbBinMunebbih.htm

DÜNYA İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER TIKLAYINIZ…

TAKDİR OLUNAN TIKLAYINIZ…

ZARAR AHİRETE YÖNELDİĞİ ZAMAN DÜNYAYA UĞRAMAZ TIKLAYINIZ…

DÜNYA HAKKINDA HİKAYE TIKLAYINIZ…

DÜNYA SEVGİSİNİN AKİBETİ: AZ TAMAH ÇOK ZİYAN HİKAYE TIKLAYINIZ…

:) DÜNYANIN DENGESİ TIKLAYINIZ…  :)

:) DÜNYA KAÇ ARŞIN? TIKLAYINIZ…  :)

Allahü Teala dünyayı yeniden yaratmış olsaydı, nasıl olmasını arzu ederdiniz? tıklayınız…