Kategori arşivi: HADİS-İ ŞERİFLER

Ey Ashâbım!

Peygamber Efendimiz (sav), vefatından birkaç gün önce yaptığı nasihatlerinde şöyle buyurmuşlardı:

“Ey Ashâbım, hiçbir peygamber ümmeti içinde ebedî olarak yaşamadı.

Biliniz ki, ben de Rabbime kavuşacağım. Muhakkak ki siz de Rabbinize kavuşacaksınız. Dünyâda hiç kimse kalmaz. Her şey Allah’ın irâdesine bağlıdır. Allah’ın takdir buyurduğu zaman ne öne alınır, ne de o zamandan kaçılır. Sizinle buluşacağımız yer, Kevser Havuzunun başıdır. Her kim benimle Kevser Havuzu kenarında buluşmak isterse elini ve dilini korusun, günahlardan sakınsın…”

Reklam

Doğru Tüccar

Endonezya Nasıl Müslüman Oldu?

SEVABI EN FAZLA OLAN SADAKA NEDİR?

Ebû Hüreyre radıyallâhü anh şöyle buyurdu: Bir defasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e bir kimse gelerek: “Yâ Resûlallah! Hangi sadaka, sevap cihetinden daha büyüktür?” diye sordu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Sadakanın en faziletlisi, vücudun tamamen sıhhatte, mal sevdalısı ve zenginlikten hoşlanıp fakirlikten korktuğun hâlde iken verdiğin sadakadır. Sen sadaka vermeyi, can boğaza gelip de ‘şu malım filanındır, bu malım da falanındır, demeye başladığın zamana kadar tehir etme. O mal, zaten falan (vârisin)’in olmuştur” diye cevap verdiler. 

Tevbe Etmek

TEVBE VE İSTİĞFAR

Bir Şükre Otuz Yıl Tevbe

EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI VE BU NAMAZDA OKUNAN TESBÎHİN FAZÎLETİ

 

“Salevât-ı Şerife Okumanın Fazileti

Sevgili Peygamberimiz (sav)in ayı olan Rebiul Evvel ayındayız. Önümüzdeki Cuma günü de Onun dünyayı şereflendirdiği mevlit kandilini ihya edeceğiz. Bu nedenle o güne kadar ve ay sonuna kadar salevat okumalıyız. Salevatı şerife dilde hafif ama değerce çok yüce bir ameldir.

Salat kelimesi, Hz. Allah’tan rahmet, meleklerden istiğfâr, mü’minlerden duâ mânasına gelir. Ahzab  suresi 56.ayeti kerimede Rabbimiz buyuruyor ki: “Şüphesiz ki Allah’u Teâla ve Melekleri O nebi üzerine çok salât ederler. Ey îman edenler(Ne duruyorsunuz) Siz de ona salât-u selâm edin, tam bir teslimiyetle ona teslîm olun.”

Bu ayeti kerimeye göre her Müslümanın ömründe bir defa bile olsa Sevgili Paygamberimiz üzerine salevat getirmesi farzdır.

Her hangi bir mecliste onun mübarek adı anıldığı zaman salevat okumak vacip, tekrarında salevatı da tekrarlamak müstehaptır.

Mübarek isimlerinin devamında Aleyhisselam”,“Sallallahü aleyhi ve sellem” gibi ifadeler de ona salat etmektir. Duyanlar ise salevatın en kısası olan; “Allahümme salli ala seyyidina Muhammeddemek, veya ”Ve ala al-i Muhammed” kısmını da ilave etmek daha makbuldür.

 (Evliyaullah’ tan Sehl bin Abdullah Tüsterî hz.de bu âyet-i kerimede ki farklı bir noktaya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:

“Peygamberimiz Hz. Muhammet (S.A.V.) üzerine salavât-ı şerife getirmek ibâdetlerin efdalidir. Çünkü Cenâbı Hak bu Âyeti Celîle’de önce kendisinin sonra meleklerin salavât getirdiklerini zikretmiş ve mü’minlere de salavât getirmelerini emretmiştir. Diğer ibâdetler böyle değil. Cenâbı Hak kullarına emrettiği diğer ibadetlerin kendi Zât-ı İlâhî’si tarafından işlendiğini bildirmemiştir.” (Ruhul beyan C 7 Sh 224)      

Şüphesiz Allâhü Teâlâ peygamberini şereflendirmek için salât eder.

Melekler faziletini  ikrâr ve hürmet için, biz de cennette yüce makâmlara ermek için salât ve selâm okuruz.

(Bir zât ki onu Hak Teâlâ methetmiştir; bütün yaratılmışlar  onu hakkıyla methetmekten elbette âcizdir. Allâhü Teâlâ biz kullarının Resûlullâh Efendimiz’in (s.a.v.) hakkını ödemekten âciz kalacağımızı bildiği için ona salât ve selâm okumamızı emretmiştir.)

Çok salavât-ı şerife okumak, dilde hafiftir ama değerine sınır yoktur.

Her birerlerimiz için günde ortalama yüzer salevat okumak zor değil; ama değerine paha biçemeyiz.

Sevgili Peygamberimiz(sas) buyurdular ki:

“..Kim sâdık bir niyetle Allâhü Teâlâ’ya istiğfâr ederse elbette onu affeder.  Kim lâ ilâhe illallâh derse mîzânında hasenâtı (iyiliklerinin sevâbı) ağır gelir.  Kim de bana salevât okursa kıyâmet gününde ona şefâatçi olurum.”

İslam büyüklerinden bir zat şöyle buyurmuşlardır:

“Salevât-ı şerifenin semerâtına, faydalarına, sevâbına asıl muhtaç olan bizleriz. Çünkü, Rasülullah Efendimiz (S.A.V.) ;“Habibim! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya s 107)  Âyetinin sırrına sâhip olmakla onun hazinesi zaten Rahmeti ilâhi ile dopdoludur.

 Getirilen salevâtı şerifeler, o dolu hazinenin taşmasına vesîle olur da birçok hayır ve bereket olarak tekrar sâhibine avdet eder.”

Bu hayır ve bereketleri şöyle özetleyebiliriz:

En başta Allah ve Resulünün rızasına, muhabbetine ve  şefaate sebeptir. Günahlarımızın affıdır, dualarımızın ve ibadetlerimizin kabulüdür.

Maddi ve manevi sıkıntılarımızdan kurtulmaya vesilesidir.

Salevât ile  hayırlı amellerin mükâfatı kat kat artırılır.

Manevi derecelerimizin yükselmesine sebeptir, fakirliği giderir.

Salevât, Meclislerin süsüdür. Sohbet meclislerindeki hatalara keffârettir.

Kıyâmette ve sırat üzerinde nurdur.

Sâhibini sırat üzerinde Dârüsselâma -cennete- doğru götürür.

Hadis-i şerifte şöyle buyruluyor:

En faziletli gününüz Cuma günüdür. Öyleyse o günde bana çokça salevât okuyunuz. Zira okuduğunuz salevâtınız bana arz olunur.”(Ebû Dâvûd)

Diğer bazı Hadis-i şeriflerde ise şöyle buyrulur:

“Dualar, Muhammet (as) ve onun aline salat getirilinceye kadar askıdadır, ancak salavat getirilince kabule şayan olur. Ey iman edenler! Bilhassa Cuma günü bana salavat getirmeyi çoğaltın. Kıyametin korku ve dehşetinden kurtulanlar, bana çok salavat getirenlerdir. Zira Allahın Rahmeti ve meleklerin salat-ü selamı bana kafidir. Ancak Cenab-ı Hak müminlerin günahlarını affetmek ve onlara sevap ve derece vermek için salâvatı emretmiştir.”

Bu hazineden  layığı ile nasiplenenlere ne mutlu! 

***

SALAVAT-I ŞERİFE GETİRMENİN FAYDALARI

SALEVÂT-I ŞERÎFE’NİN FAZÎLETİ

SALEVÂT-I ŞERÎFE MÎZÂNI AĞIRLAŞTIRIR

Ashâb-ı Kirâmın Gıpta Ettiği Genç

“Bizim Selim’e söyle”

Salavatı Şerife Okumanın Fazileti Hakkında Hikaye

RESÛLULLÂH’A ‘(S.A.V.) SALEVÂT OKUMANIN FAZİLETİ

ÂLEMDE EN BÜYÜK VE EN ŞEREFLİ DOĞUM

 

 

CÖMERDİN RIZKI BOL OLUR.

Zübeyr bin Avvam (radıyallâhü anh) dedi ki: Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: 

Rabbiniz size ne buyuruyor, biliyor musunuz?

“Ey Âdemoğlu! İnfâk et, ben de sana infâk edeyim. (Sen insanlara karşı) genişlik göster (cömert ol) ki, ben de sana (rızkında) genişlik göstereyim…” 

“Muhakkak rızık kapısı, yedi kat semânın üzerinden Arş-ı Âlâ’ya kadar açıktır. Gece, gündüz kapatılmaz. Allâhü Teâlâ her kişiye niyeti, ihsanı (iyiliği), sadakası ve nafakası miktarınca o kapıdan rızkını indirir.”

İnfâkı çoğaltanın rızkını çoğaltır. (İnfâkı) kısanın rızkını azaltır. (İnfak etmeyip) vermeyene Cenâb-ı Hak da vermez.

Ey Zübeyr! Hem ye hem yedir. Cimri olma, sana da cimri olunur. Verirken sayma, sana da verilirken sayılır. Kısma, sana da verilirken kısılır. Zorlaştırma sana da zorlaştırılır.

Ey Zübeyr! Muhakkak Allâhü Teâlâ infâkı sever, kısmayı da sevmez. Muhakkak cömertlik îmândaki yakînden (yani, şeksiz şüphesiz, kat’î ve hakîkî îmândan) ileri gelir. Cimrilik ise (îmândaki) şüpheden ileri gelir. Yakîn sahibi olan kimse cehenneme girmez. Yakîn sahibi olmayan kimse ise cennete giremez.

Ey Zübeyr! Muhakkak Allâhü Teâlâ yarım hurma ile de olsun cömertliği sever. (İnsanlara zararlı) bir akrep veya yılanı öldürmek ile de olsa şecâati sever.

Ey Zübeyr! Allâhü Teâlâ, belâ ve musîbet anlarında sabrı, günâhı arzuladığı zaman nefsine sâhip çıkmasını sağlayan yakîni, şüpheler geldiği esnada kâmil aklı, haram ve kötü şeylerle karşılaştığında hakîki verâyı sever.

Ey Zübeyr! Din kardeşlerine saygılı ol, evliyâullâhı yücelt, seçkin (hayırlı) kimselere hürmet göster, komşularını ziyâret et. Ve günahkâr kimselerle bir arada bulunma. (Bunlara dikkat edersen) hesapsız ve azapsız cennete girersin.

Ey Zübeyr! İşte bunlar Allâhü Teâlâ’nın bana, benim de sana tavsiyemdir.” (el-Bahru’l-Medîd)

Kaynak/ FAZİLET TAKVİMİ Pazartesi-15-Nisan-2019

CENNETE ANCAK ALLÂH’IN RAHMETİ İLE GİRİLİR

Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular:

“Az önce Cebrâil yanımdan ayrıldı. Dedi ki:

‘Yâ Muhammed! Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, Allâh’ın kullarından biri, denizin ortasında bir adadaki dağın başında Allâh’a beş yüz sene ibâdet etti… Allâhü Teâlâ, ona parmak kalınlığında tatlı su akıtan ve birikip dağın eteğinde toplanan bir kaynak çıkardı. Bir nar ağacı, her gece ona bir nar veriyordu. Akşam olduğunda inip abdestini alıyor ve bu narı yiyordu, sonra kalkıp namazını kılıyor ve eceli geldiğinde, rûhunu secdede iken almasını ve secde hâlinde dirilinceye kadar yerin veya başka şeyin cesedini bozmamasını, Rabb’inden istiyordu. Allah da onun duâsını kabul etti…. 

O, kıyâmet günü diriltilip huzûruna çıkarılınca Allâhü Teâlâ,

‘Kulumu rahmetimle cennete koyun.’ buyurur. Kul,

‘Yâ Rabbi! Amelimle (gireyim)’ der… (Bu hitab ve cevap üç defa tekrarlanır.) Allâhü Teâlâ meleklerine

‘Kulumun ameli ile benim ona verdiğim nîmeti kıyaslayın.’ buyurur. Göz nîmetinin beş yüz senelik ibâdeti kapladığı anlaşılır. Vücuddaki diğer nîmetler, şükredilmemiş olarak kalır. Allâhü Teâlâ,

‘Kulumu cehenneme atın.’ buyurur. Kul, cehenneme doğru sürüklenince

‘Yâ Rabbi! Rahmetinle beni cennete koy!’ diye yalvarır… 

Bunun üzerine Allâhü Teâlâ:

‘Ey kulum! Sen hiçbir şey değildin, seni kim yarattı?’

‘Sen yarattın Yâ Rabbi!’

‘Bu senin tarafından mı yoksa benim rahmetimle mi?’

‘Senin rahmetinle ya Rabbi!’

‘Sana beş yüz sene ibâdet etmek için kim kuvvet verdi?’

‘Sen verdin yâ Rabbi!’

‘Seni koca denizin ortasında bir dağa indiren, senin için tuzlu sudan tatlı su çıkaran, senede bir defa meyve veren ağaçtan her gece meyve verdiren, secde hâlinde ölmeyi arzu ettiğinde duânı kabul eden kimdir?’

‘Sensin, yâ Rabbi!’ 

Allâhü Teâlâ, ‘İşte bunlar benim rahmetim iledir ve ancak rahmetimle seni cennete koyacağım. Kulumu cennete koyun. Ey kulum! Sen ne iyi bir kulsun!’ buyurur ve onu cennete koyar.” Cebrâil (a.s.):

“Yâ Muhammed! Her şey Allâh’ın rahmetiyledir.” dedi. (Hâkim, el-Müstedrek) 

***

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.):

“(Allâh’ın kerem ve rahmeti olmadıkça) hiçbir kişiyi onun güzel işi ve ibâdeti cennete koyamaz” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm: 

‘Yâ Resûlallâh! Sizi de mi koyamaz?” diye sorunca, 

‘Evet, Allâh’ın fazlı ve rahmeti bürümedikçe yalnız ibadetim beni de cennete koyamaz” buyurmuşlardır. 

Öyleyse sizler, tevbe edip âhirete yönelin, ihlâs ile amel işlemeye gayret edin. Bununla birlikte işlediğiniz amellerinize de güvenmeyin. Belki o ameller sebebiyle ‘inşâallâh Allâh’ın rahmeti bizi kuşatır’ deyin.” Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.) Hazretlerinden

SABAH VAKTİ BEREKETTİR

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Rızık ve ihtiyaçlarınızı, sabah erken vakitte talep ediniz. Zîra sabah vakti, bereket ve muvaffakiyet vaktidir.” 

Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)  bir seriyye göndereceği zaman, günün ilk vaktinde gönderirdi. Binâenaleyh dünyalık işleri ve ihtiyaçları görmek için sabah erken hareket etmek mendûbtur ve berekettir. İbn-i Kemal Paşa (rah.): “İlim öğrenmek için de sabahın erken vakti mendûb görülmüştür.” demiştir.

Günün ilk vakti gençlik ve kuvvet, ikindi vakti ise ihtiyarlık ve bitkinlik vaktidir. 

Hazret-i Fâtıma (radıyallâhü anhâ) şöyle dedi: “Bir gün sabah (namazdan sonra) uzanmış, sabah uykusuna dalmıştım. Resûlullah (s.a.v.) bana uğradı ve mübarek ayağı ile bana dokundu. Sonra; “Kızcağızım! Kalk ve Rabb’inin rızık taksiminde hazır bulun, gâfillerden olma. Çünkü Allah, fecir ile güneşin doğması arasındaki vakitte insanların rızkını taksim eder.” buyurdu. (Şuabü’l-Îmân)

Ashâb-ı Kirâm’dan Sahr bin Gâmidî (r.a.), Resûlullah Efendimizin (s.a.v.); “Ey Allâhım, ümmetim için sabahın erken vaktini bereketli eyle.” diye duâ ettiğini rivâyet etmiştir. Kendisi de ticâret ehli olan Sahr (r.a.) ticâret mallarını sabah erken gönderirdi. Bu sayede servet sahibi olmuş ve malları çoğalmıştır. (Sünen-i İbn-i Mâce)

Evliyâdan Aliyyü’l-Havvâs (rah.) buyurmuştur ki: 

“Allâhü Teâlâ kullarına, bedenlerin gıdası olan maddi rızıkların taksimini sabah fecir doğduktan sonra güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar, ruhların gıdası olan mânevî rızıkların taksimini de ikindi vaktinden sonra güneş batıncaya kadar yapar. Bu iki vakitte uyumak, bunun için bizlere yasak kılınmıştır. Zîra bu iki vakitte uyumak, kişinin kimseye muhtaç olmadığını ve Hak Teâlâ tarafından dağıtılan rızıkların taksimini müşâhede etmeye ehemmiyet vermediğini gösterir.” (el-Uhûdü’l-Kübrâ)

SILA-İ RAHİM RAHMETE VE CENNETE YAKLAŞTIRIR.

Bir a’râbî, Resûlullâh’ın (s.a.v.) devesinin yularından tuttu ve: “Yâ Resûlallâh! Beni, cennete yaklaştırıp cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana söyleyiniz.” dedi. Resûlullah (s.a.v.), “Allâh’a ortak koşmadan ona ibâdet et, namazı kıl, zekâtı ver ve sıla-i rahim yap (akrabâlarını ziyâret et).” buyurdu.

Abdullah bin Ebû Evfâ (r.a.) anlattı: Bir arefe akşamı Resûlullâh’ın (s.a.v.) huzûrunda oturuyorduk. O sırada Resûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Sıla-i rahim yapmayan (akrabalarıyla alâkasını kesen) kimse bizimle birlikte oturmasın; yanımızdan kalksın.” buyurdular. Bunun üzerine, halkanın en sonunda bulunan bir kişi kalkıp gitti ve fazla zaman geçmeden tekrar geldi. 

Resûlullah (s.a.v): “Halkadan senden başka kimse kalkmadı. Sen neden gittin?” buyurunca: “Yâ Resûlallah! Sizin söylediklerinizi işitince, hemen teyzemin yanına gittim. O, bana dargındı. Beni görünce, ‘Seni buraya getiren sebep nedir? Sen böyle yapmazdın.’ dedi. Ben de sizin buyurduklarınızı ona haber verdim. Bunun üzerine birbirimizden özür diledik. Birbirimiz için Allâhü Teâlâ’ya istiğfar ettik.” dedi. 

Resûlullah (s.a.v): “Güzel bir şey yaptın, oturabilirsin.” buyurduktan sonra: “Dikkat ediniz! Allâh’ın rahmeti, içinde birbirine dargın olanların bulunduğu bir topluluğa inmez.” buyurdular.

Fakîh Ebu’l-Leys es-Semerkandî (rh.) buyurdu ki: Bu hadîs-i şerîf, kişinin akrabaları ile alâkasını kesmesinin büyük günahlardan olduğuna delâlet eder. Çünkü bu dargınlık, o kimseye ve yanındakilere Allâh’ın rahmetinin inmesine mâni olur. Bunun için sıla-i rahmi (yakın akraba ile alâkasını) kesen Müslümanın tevbe etmesi, işlediği bu günahtan dolayı Allah’tan mağfiret dilemesi ve onları ziyâret etmesi lazımdır. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)

/ FAZİLET TAKVİMİ Salı-04-Haziran-2019

SATILAN EVİN PARASI NEREYE HARCANMALI?

Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: “Kim bir ev satar da parasıyla başka bir ev satın almazsa o parada o kimseye bereket yoktur.”

Zarûret olmaksızın evini veya bir arazisini satan kimse, satıştan elde ettiği para ile, satılanın benzeri bir şey almazsa bu para o kişi için bereketli olmaz. Âlimler bu hadîs-i şerîften yola çıkarak gayr-ı menkûllerin bedellerini, menkûl olan (taşınabilen) bir şeye harcamanın uygun olmadığını söylemişlerdir. Çünkü gayr-ı menkûllerin faydası çok, zarar görmesi ise pek azdır. Onu bir hırsız çalamaz, diğerleri kadar zarar görmez. Menkûller ise böyle değildir.

Bu sebeple evlâ olan, satılan bir gayr-ı menkûlün parasını yine arazi ve ev gibi bir gayr-ı menkûle harcamaktır. 

Taberânî’nin (rah.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte de: “Kim zarûret olmaksızın evini satarsa Allâhü Teâlâ o evin parasına onu telef etmek üzere bir şey musallat kılar.” buyurulmuştur. (Mirkâtü’l-Mefâtîh, Molla Aliyyü’l-Kârî
 
/ FAZİLET TAKVİMİ Pazartesi-16-Aralık-2019

Bekleme!

Namazı Geç Kılanlara………………tıklayınız…

İnsanları affetmenin mükâfatı

Kıyamet günü insanlar hesaba çekilirken, bir münadi üç defa

“Allah’tan alacağı olanlar, kalksın ve Cennete girsin” diye seslenir. Bunu duyanlar,

“Allah’tan alacaklı olanlar kimler ki?” derler.

“İnsanları affedenlerdir” denir.

Bunun üzerine binlerce kişi ayağa kalkar, sorgusuz sualsiz Cennete girerler.

                                                                                               Hadis-i Şerif   [Taberani]

***

İsm-i Azam’ı bilseydiniz, ne yapardınız? tıklayınız…