Kategori arşivi: Ebeveyn(Anne-Baba)

Çocuk Eğitiminde Helal ve Haram Lokmanın Etkisi

www

Üç aylık çocuğunu kucağına alarak Resulullah’a (s.a.v.) gelen ve onu nasıl eğiteceğini soran bir sahabeye Kainatın En Değerli Varlığı (s.a.v.) ‘‘Çok geç kalmışsın; eğitim anne karnında başlar’’ buyuruyor. Bugün genetik bilimi de ispat ediyor ki; anne ve babanın yediği yiyecekler, ana rahmindeki embriyoyu sadece fiziksel yönden değil aynı zamanda ruhsal ve duygusal yönden de beslemektedir. Anne, haram yoldan kazanılan ve yenilmesi dinimizde yasak olan katkılı yiyeceklerle, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi haram ve vücuda zararlı maddelerle anne sütünün mucizevi içeriğini bozduğunu bilmeli, yediği ve içtiği gıda maddelerine çok dikkat etmeli, helâl ve temiz gıdalarla beslenmelidir. Zira hamilelikte annenin üzüntüsünü dahi hisseden bir bebeğin Allah’ın yasakladığı haram gıdalardan zarar görmemesi düşünülemez.
Sahabelerden biri birkaç gün sabah namazını kılıp, hiç kimseyi beklemeden mescidi terk eder. Bunu fark eden Efendimiz (sav), o sahabeyi huzuruna çağırarak neden böyle yaptığını sorar. Sahabe efendimizin cevabı şu olmuştur:
-“Ya Rasûlallah! Evde küçük çocuklarım var. Komşumuzun bahçesinde dalları benim evimin avlusuna sarkan bir hurma ağacı vardır. Bu ağacın olgunlaşan meyveleri gece benim bahçeme dökülüyor. Çocuklar sabah erken kalkıp, komşuma ait bu hurmaları yerler endişesiyle çocuklar daha uyanmadan gidip onları toplayıp komşuma iade ediyorum. Çocuklarımın midesine haram lokma girmesini istemiyorum.”
O zamanın haram lokması komşu bahçesinden izinsiz alınan bir meyve iken bizim imtihanımız da içi kirlendikçe dışı süslenen albenili hazır gıdalar olmuştur. Peki biz; bitten yengeç ayaklarına, kandan, insan saçına, domuzun midesinden kılına varıncaya kadar üretilen 3500 katkı maddesinden çocuklarımızı korumaya çalışırken o sahabe efendimizle aynı hassasiyeti gösterebiliyor muyuz? Mesela en son ne zaman, çocuğumuza aldığımız bir gıdanın içeriğinde şüpheli ve hatta haram madde var mı yok mu diye sorguladık? Ya da “çocuğum yemeği beğenmeyip aç kaldı” diye endişelendiğimiz kadar “çocuğum helal besleniyor mu” diye endişelendik mi?
Bir bebek, annesi olmayan herhangi bir kadından yaklaşık bir su bardağı kadar süt emdiği zaman onu dokuz ay karnında taşımış gibi annesi kabul ediliyor. Süt annesi olmuş oluyor ve gerçek annesi ile hiçbir farkı olmuyor. Bir bardak anne sütü, genlerimizden yaratılmamış ve doğurmadığımız halde doğurmuş gibi anne-evlatlık bağı kurduğuna göre gıdanın bizim için değeri bu kadar önemlidir. Dolayısıyla, Allah’ın yasaklamış olduğu haram katkılı bir gıdayı, “küçücük bir çikolatadan ya da şekerden ne olacak ki” diye önemsemeyip geçiştirebilir miyiz?
Bilmeliyiz ki, haramlar artık önümüze domuz pirzolası olarak değil domuz jelibonu olarak geliyor. Çocuklarımızın midelerini bu jelatinli jelibonlar, alkollü meyvesuları, nasıl kesildiği ve ne eti olduğu belli olmayan salam, sosis, nuggetlarla  doldururken Musab bin Umeyr’ler, Sultan Fatih’ler, Selahaddin-i Eyyubiler yetiştirme hayali kuruyoruz. Şu tabloyu bir hayal edin: Akşamüzeri, bir süpermarkette yavaş ilerleyen kasa kuyruğundasınız. Çocuğunuz ısrarla şüpheli şeker ve çikolatalardan istiyor ve sizin sabrınız azalmaya başlıyor. Sonunda çaresizce onun en sevdiği kırmızı şekerlemeyi ona alıyorsunuz. Malesef siz çocuğunuzun daha da sakinleşmesini beklerken, onun davranışları daha da kötüye gidiyor. Çünkü şekerlemelerin, doğal olmayan içeceklerin, keklerin, cipslerin, dondurmaların ve çocukların sevdiği bazı hazır gıdaların içeriğinde çeşitli yan etkileri bulunan yapay boyalar, yapay aromalar ve zararlı katkılar vardır. Bu katkılı gıdaları tüketmek, çocuklarda hiperaktivite, öfke nöbeti, huzurluzsuk, huzursuz uyku, öğrenme güçlükleri, zeka seviyelerinde düşüş ve birçok sağlık problemlerine neden olabilir. İmam Gazâlî, “Çocuğun şirret olmasının kaynağı haram yemektir.” diyerek haram gıdaların çocuklar üzerindeki etkisini yüzyıllar öncesinden dile getirmiştir. Çocuğunun haylazlığını önce yediklerinde ve hamilelikte annenin boğazından haram lokma geçip geçmediğinde arayan bir geçmişin, sebepleri hep başkasına atan geleceği  olduk farkında mısınız? “Bu çocuk neden bu hale geldi?” sorusunun cevabı ilkin onun boğazından geçen lokmalarda aranmalıdır.
mideGünümüzde adeta bir gıda çöplüğünde yaşıyoruz. Bir doktor veya gıda mühendisiyle herhangi bir marketi gezip “5 yaşındaki çocuğuma maddi ve manevi zarar vermeyecek bir gıda gösterebilir misiniz” desek marketten elimiz boş çıkacak duruma geldik. Gıdaların üzerinde neredeyse “bunu yersen öleceksin” yazacak ama çocuklarımız o gıdaları yiyor, bizler de yemelerine göz yumuyoruz, hatta ödül niyetine biz yediriyoruz. Çocuklarımızın canı bize emanet ve imtihanken onları bu haram ve zararlı katkılı gıdalardan korumak her ailenin vazifesidir.
Çocuklarımızı, çocukluk döneminde, özellikle gıdada helal haram kavramları ile tanıştırmamız gerekirken, bu çok önemli vazifeyi yerine getiremiyoruz. Teflon tavayı metal çataldan koruduğumuz kadar çocuklarımızı şüpheli gıdalardan koruyamıyoruz. Kolayımıza geldiğinden araştırmadığımız hatta bile bile yedirdiğimiz haram ne varsa, emanete ihanet demek. Zahmet edip sütlaç yapmadığımız için, kek yapmaya üşendiğimiz için içinde ne olduğunu bilmediğimiz gofretleri, cipsleri yiyor çocuklarımız. Şöyle mis gibi ıspanaklı bir börek yapıp, çantasına koymadığımız için, hamburger bağımlısı oldular.
Altın günü toplantılarımızda arkadaşlarımıza hava atacağız diye envai çeşit pasta börekler yaparken en değerli varlığımıza beslenme hazırlamıyor, cebine harçlık sıkıştırıp okul kantinlerinin hazır gıdalarına mahkum ediyoruz. Şüpheli ve hatta haram katkılı çikolata, pasta ve keklerle çocuklarımızın gözlerini doyurmaya çalışıyoruz. Oysa bu dünyada göz doymaz. Mideyi de ancak helal doyurur. Dolayısıyla evde başımızı televizyondan kaldırıp şöyle en helalinden ve en sağlıklısından yiyecekler hazırlamadıkça çocuklarımızı bu gıda teröründen kurtaramayacağız. Dışarıdaki süslü ve sağlıksız ürünlerin sağlıklı ve nefis alternatifleri gerçekten var. Yeter ki biz, ayaklarına Cennet serilmiş anneler olarak Cennetin yatarak veya televizyon izleyerek kazanılamayacağını bilip kendimizi ve neslimizi düşünüp, üşenmeyelim, araştıralım ve mutfaklarımıza girelim! Her işimizi bir kenara bırakıp acilen “mutfaklarımızın kurtarılması” toplantıları yapalım. Haydi sağlıklı ve İslam ahlakı ile ahlaklanmış nesiller
alimHaydi sağlıklı ve İslam ahlakı ile ahlaklanmış nesiller yetiştirmek isteyen hanımlar, mutfağa! Sabreden, sebat eden, yılmayan, yorulmayan, üşenmeyen, asrının gerektirdiği cihadı yapan, doğurduklarının örneği olan, ayaklarına cennetlerin serildiği anneler siz bu merhûm ümmetin umudusunuz. Siz kalkarsanız ayağa, yeni nesiller sıra dağlar gibi dizilecek cihat meydanlarına.
Kalkın be anneler, kalkın artık!

Reklam

Babama Dua . “Allahım, bana kendi çocuklarımın gözünde, babamın benim gözümde olduğu kadar iyi bir baba olmayı nasip et!

Baba, anneyle beraber anılır hep. Arapçadaki “ebeveyn” ifadesi baba menşelidir. Türkçemizde ise o iki kudsî varlıktan bahsederken “anne-baba” deriz.

Hangisi daha uygundur bilemem ama bildiğim bir şey varsa o da babanın, insan hayatındaki yerinin anneden daha az olmadığıdır.

Baba, anne kadar hislerini açığa vurmaz. Evlatlarına karşı daha dengeli ve mesafelidir. Ağırlığı vardır babanın; olmalıdır da. Hisleriyle hareket etmez; mantığı, iradesi, aklı ve idaresi duygularının önündedir. Anne gibi tez canlı değildir o. Bu yüzdendir “Babanın duasını alın, bedduasından sakının” uyarısı. Babanın duası da bedduası da iradi, bilinçli ve içi doludur. Anlık tepkilerle, coşkun hislerle beddua çıkmaz babanın ağzından.

Babanın varlığı, evlatlarına hangi yaşta olurlarsa olsunlar güven telkin eder. Babanın varlığı bir garanti gibidir evlat için. Başı sıkıştığında, daraldığında, bunaldığında koşacağı bir sığınaktır. Baba, içten içe sever evladını. Başarısıyla övünür, sıkıntısıyla kederlenir. Gözyaşlarını çok göstermez; hep içine akıtır onları. Bazen tebessümünde bile binbir ızdırabın çizgilerini okursunuz. Kızını gelin edip beline kırmızı kuşağı bağlarken iki damla yaş süzülür bütün direnmelere rağmen. Orada artık baba da tutamaz kendini. Yirmi küsur yıl beslediği, büyüttüğü, eğittiği ciğerparesini başka bir hayata uğurlamaktadır çünkü.

Bunları artık orta yaş sınırına gelmiş, dört çocuk babası olarak mı yazıyorum, babasının beş evladından biri olarak mı, onu bilemiyorum. Ama artık genç değilim ve etrafımdaki arkadaşlarımdan bazıları babalarını kaybetti. Babası vefat eden her arkadaşım, babasına hayattayken hissiyatını ifade edememekten muzdarip. Hemen hepsi “Keşke babama onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilseydim. Keşke onun boynuna sarılıp yüzünü doya doya öpebilseydim.” düşüncesindeler. Babaların fıtri olarak evlatlarına karşı mesefeleri, evlatları da ister istemez mesafeli hale getiriyor.

Benim hala hayatta olan mükemmel bir babam var çok şükür. Onun değerini her geçen gün daha iyi anlıyorum. Fakat görüyorum ki babam değil, ben değişiyorum. Yaşım ilerledikçe, onun ne kadar güzel bir insan, ne kadar iyi bir baba olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu sözleri yüzüne söylemek isterdim ama arkadaşlarımın yaşadıklarını ben de yaşıyorum. Söyleyemediklerimi yazmak daha kolay geliyor sanki.

Bir evlat, her şeyini borçlu olduğu babasına nasıl teşekkür edebilir? Kendisini büyütürken gösterdiği sevgiye, sabra ve onca çabaya? Bebekken iyileşsin diye hastane hastane dolaştırdığı, asabi bir ergeni anladığı, her şeyi bildiğine inanan üniversite öğrencisini hoş gördüğü için şükranlarını nasıl dile getirebilir? Ona en fazla ihtiyaç duyduğu, işlerini kendisine devretmeyi hayal ettiği bir anda, “Evladım, benim senden dünyalık bir beklentim yok. Ahirette beni mahcup etme yeter!” diyerek hizmete gönderen babasına bir evlat borcunu nasıl ödeyebilir? Baba olmuş bir evlat, kendisine hala babalık yapan bir insana nasıl teşekkür edebilir?

Etrafındaki herkes, evlatları, gelinleri ve torunlarıyla beraberken, tek erkek evladından uzakta “Hakkın hatırına” gurbet hasreti çeken bir babaya ayaklarını öpmekten başka ne yapılabilir? Evladının yanlışlarını söylerken bile kelimeleri özenle seçen, uyarırken bağırmayan, “Ben sana dememiş miydim” gibi sözlerle incitmeyen bir baba.. Hep sevgi dolu, düşünceli, sabırlı, affetmeyi ve bağışlamayı bilen bir bilge..

Ona ve rahmetli anneme ancak dua edebiliyorum. Ellerimi her açtığımda Kur’an’ın öğrettiği edeple “Ya Rabbi, onlar beni terbiye edip bugünlere getirdiler. Sen de onlara dünyada ve ahirette hep rahmetinle muamele et! diyor ve ilave ediyorum “Ey Rahmeti Sonsuz! Senin rızana muvafık, ne kadar hayrım, hasenatım, hizmetim varsa sen onların sevabını eksiksiz olarak babama ve anneme yaz”. Çünkü o sevapları en çok onlar hak ediyor. Ve şimdilerde duama yeni bir şey ilave ettim: “Allahım, bana kendi çocuklarımın gözünde, babamın benim gözümde olduğu kadar iyi bir baba olmayı nasip et!

Lâ edrî (Yazan belli değil)

Evlâd, ana ve babasını bir gün değil her gün hatırlamalı, gereken sevgi ve saygıyı göstermeli, dualarından eksik etmemelidir. Müslüman evlâda bu yakışır.