Kategori arşivi: HAC

Muhkem Sarayın Kubbesi

Hac ibadeti dinimizin beş esasından biridir.

Yüce İslam dini Muhkem bir Saraya benzetilirse, bunun temeli İman ve şahadettir. O asıldır, din bunun üzerine bina edilir. Bu temel üzerindeki binanın ana direkleri Namaz’dır. Tabiri caiz ise onun destekleri ve duvarları Oruç ve zekâttır. İçinin tezyinatı; diğer Vacip, Sünnet, Nafile ibadetlerdir.

Bu binanın kubbesi ise Hadis-i şerifte ifade buyrulduğu üzere Hac ibadetidir.

Nitekim Hac emri, diğer farzlardan çok sonra Resulullah (sas.)in irtihalinden yaklaşık bir buçuk yıl önce, hicretin 9.yılında farz kılınmıştır.

Bununla dinimizin esasları tamamlamıştır.

Resulullah efendimiz(sas) o sene Hz. Ebu Bekir efendimizi Hac emiri olarak gönderdiler, ertesi sene ise kendisinin ilk ve son haccı olan veda haccını yaptılar. Arafat’ta o meşhur veda hutbesini irad buyurdular.

Ve kendisine “Bu gün sizin dininizi ikmal ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak İslam’dan razı oldum” mealindeki Maide suresinin 3. ayeti nazil oldu.

Artık kıyamete kadar geçerli olacak olan o yüce din; hac ibadeti ile tamamlanmıştı.

Tıpkı bunun gibi Hac farizasını layığı ile eda etmeye muvaffak olan, oradaki manevi güzellikleri tam manasıyla yaşayan kimselerde İslam nimetinin kemale ermesine bu hadisi şerifte işaret vardır.

Al-i İmran suresinin 96. ve 97.Ayet-i kerimelerinde Yüce Mevla’mız şöyle buyurmaktadır:

“Muhakkak ki, insanların ibâdeti için kurulan ilk mâbed, Mekke’deki o çok mübârek ve insanların kıblesi olup âlemlere doğru yolu gösteren Kâbe’dir.

Onda, Allah katındaki şeref ve hürmetini gösteren apaçık deliller ve Makam-ı İbrahim vardır. Kim O Kabe’ye girerse emniyette olur.

(O halde) Yoluna gücü yeten kimsenin Beytullah’ı haccetmesi Hz. Allah’ın kulları üzerinde bir hakkıdır.

 Her kim bu hakkı tanımaz ve haccı inkâr ederse, doğrusu Hz. Allah bütün âlemlerden müstağnîdir, kimsenin ibâdetine ihtiyacı yoktur.” .”(Al-i İmran,96-97)

 Bu Ayet-i kerimenin tefsirinden öğreniyoruz ki; Allahü Teala Hz. Adem (as.)ı yer yüzüne indirirken; ”Ey Adem ben seninle birlikte Arşımın etrafında olduğu gibi, etrafında tavaf edilecek; Arşımın yanında namaz kılındığı gibi yanında namaz kılınacak bir Beyt-i Şerifi de indiriyorum.” buyurdu.

Bu bakımdan haccın Farz olmasının sebebi (Arş-ı A’lanın yer yüzündeki bir temsilcisi gibi) Allahü zül celalin kendi zatı Şeriflerine tahsis edip “evim” diyerek taltif ettiği, Nuru ile tecelli buyurduğu Ka’be-i Muazzama’nın yer yüzünde varlığıdır.

Kâbe-i Muazzama bir adet olduğu için de Hac bir defa farzdır.

Kâbe-i Muazzama’ nın bereketi ile onun civarında bulunan Safa ve Merve tepelerini de Cenab-ı Hak, İslam’ın Şiarından, Dinin alametlerinden saymıştır. Onun çevresi belli bir yere kadar Yüce Allah’ın haremi sayılmış, çevresindeki bütün canlılar o kutsiyetten nasiplenmiştir.

Bunu maddi ölçülerle anlamamız mümkün değildir. Zaten Cenabı Hak Orada nefsin hoşuna gidecek bir maddi özellik yaratmamıştır.

Bir büyük zatın beyanına göre; “Orası yeşillik, sulak vb. bir yer olsaydı, cebabire (dünya ehli)oraya piknik yapmaya gelirdi.”

Ancak inanan insanlar, İman, İhlas ve gayretleri ölçüsünde oranın feyzinden, nurundan nasiplenirler. Orada maddiyattan, dünyevilik’ ten, nefsaniyetten sıyrılıp, manevi güzellikleri yaşamaya çalışırlar. Orada hepimiz için nasip vardır.

Her namazda o mübarek makama yönelerek Cenabı Hakka ezelde verdiğimiz ahdi tazeleriz. Oraya daima derin bir muhabbet ve hürmet besleriz.

Bu hürmet ve muhabbet imanın bir gereğidir.

Her mümin Hacca gitmenin, gidemedi ise Umreye giderek o mübarek makamlardan nasiplenmenin gayretinde ve heyecanındadır.

Gitme imkanı olmayanlar da niyet, gayret ve muhabbetleri nisbetinde gitmiş gibi derece kazanırlar. Hutbemin başında okuduğum hadisi şerifte şöyle müjdelenmiştir: “Makbul olan haccın mükâfatı ancak cennettir. İki umre de arasında işlenen (küçük) günahlar için keffârettir. (Sünen-i Nesâî)

Ne mutlu bu zenginliği kalbinde doya doya yaşayan, o mübarek makamların şefaatine ve müjdelere nail olanlara…      

Hacca Giden Nasıl Berat Belgesi Aldı.(Saflık ve Samimiyet)

TESLİMİYET – TESLİMİYET

            

Reklam

Hac İbadeti

Cenab-ı Hakkın bizlere olan bütün emir ve yasaklarında birbirinden farklı güzellikler, manevi dünyamıza kazandırdığı derinlikler ve zenginlikler vardır. Her ibadetten kazanacağımız ecir ve sevap farklı olduğu gibi, Cennetteki mükâfatı da farklıdır.

Hem mali hem de bedeni bir ibadet olan Hac ibadeti Mevla’mızın emri ile dünyanın her yanındaki Müslümanları bir araya getirip kaynaştırır.

Maddi özellikleri statüleri, dünyalık  geçici makam ve rütbeleri bıraktırıp, Cenab-ı Hakkın Beyti etrafında, tek vücut olarak tavaf ettirip; müminleri kardeşçe birbiri ile kenetler.

Aynı zamanda kefen misali ihramlara büründürüp, Hz. Allah’ın huzurunda toplanacağımız mahşeri hatırlatır. Nefsin gurur ve kibrini yere sererek kulluk zevkine erdirir. Her bir karesi farklı bir manevi değer olan o mübarek makamları ziyaret ettikçe kalpte imanın derinliği artar.

Bununla beraber bizlere muazzam manevi dereceler kazandıran Hac ibadeti, çok yönlü sabır ve tahammül gerektiren bir ibadettir.

Ayet-i kerimede Yüce Mevla’mız şöyle buyuruyor:

“Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda Hacca başlayıp kendisine farz eder (İhrama girerse); artık hacda (İhramlı iken) karşı cinse yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Hz.Allah onu bilir. (Hacdaki ibadetlere de dikkat ederek) Kendinize (ahiret için bol bol) azık hazırlayın. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı takvadır,

(Cenabı Hak’tan korkup günahlardan sakınmaktır).

Ey akıl sahipleri! Haramlardan ve kötülüklerden sakının, bana sığının.”

(Bakara suresi,197)

Bu ayeti kerimeler, Hacda ve özellikle ihramlı iken dikkat edilmesi gereken hususları ihtar ediyor.

Hacca gidenler, bu şartlara dikkat ettikleri ölçüde  dereceler kazanırlar, oranın feyzinden, nurundan nasiplenirler.

 Döndükten sonra da oranın manevi şevkini unutamazlar.

 Her namaza duruşlarında Kabe-i Muazzama’yı karşılarında görmek isterler. Orada kazandıklarını muhafaza için, ibadetlerinde daha gayretli olurlar. Gitmeyenler de sürekli o mübarek makamlara hayırlı bir yol bulup gitmenin maddi ve manevi sebeplerine sarılırlar.

Bütün Müslümanlar hayatı boyunca oraya derin bir muhabbet ve hürmet besler. Bu hürmet ve muhabbet imanın bir gereğidir.

Peygamber Efendimiz(sas.) hacca gidenlerle alakalı olarak buyuruyorlar ki:

”Hacc eden kimseler Hz. Allahın yeryüzünden kulları arasından seçtiği elçileridir. Hz.Allah onları davet etti onlar da emr-i ilahiye icabet ettiler. Onlar Allahü teala’dan isteyince Allahü teala da isteklerini verir.”

”Hangi mümin Hac yapmak için yola çıkarsa attığı adımların her birine karşılık bir sevap verilir ve derecesi yükselir. Arafatta vakfe yaparsa Aziz ve Celil olan Allah meleklerine hitaben ”Ey meleklerim kullarımı buralara kadar getiren nedir, buyurur. Melekler de: Rızanı ve Cennetini istiyorlar” cevabını verirler. Allahu Teâlâ’da buyurur ki:

Ben zatımı ve bütün yarattıklarımı şahit tutuyorum ki onları bağışladım. Günahları ne kadar çok olursa olsun; zamanın tüm günleri kadar, çölün kumları kadar bile olsa hepsini bağışladım.

”Şeytan taşlama adlı cemreleri attığı zaman, Allah-ü Teala ”Yaptıkları ibadetlere karşılık (kendileri için) gözlerini aydın kılacak, nelerin (yaratılıp) gizlendiğini zatımdan başka hiçbir kimse bilemez“ buyurur.

 Başını tıraş ettiği zaman yere düşen saçlar adedince kıyamet günü nur verilir.

Veda tavafını yapıp ayrıldığı zaman, anadan doğduğu gündeki gibi, günahsız olarak döner.

Hadis-i şerifte ise şöyle buyruluyor:

 “İçerisine günah karışmamış ve kabul olunmuş bir Haccın karşılığı ancak Cennettir.”

 Ne mutlu bu bahtiyarlığa erenlere.. 

Hacca Giden Nasıl Berat Belgesi Aldı.(Saflık ve Samimiyet)

TESLİMİYET – TESLİMİYET