Kategori arşivi: tevbe

TEVBE ETMENİN FAZİLETLERİ

Necmüddîn el-Gazzî rahimehullâh, Hüsnü’t-Tenebbüh isimli eserinde, günahtan tevbe etmenin bazı faydalarını şöyle zikretmiştir:

Mümin kimse, tevbe ederek kulluğun kemâline ulaşır. Tevbesi sebebiyle Hz. Allâh’ın muhabbetini kazanır. Bir hadîs-i şerîfte, “(Bir günah ile) imtihan olunup da çok tevbe eden bir mümin kulunu, muhakkak Allâhü Teâlâ sever.” buyurulmuştur.

Tevbe eden bir kul, Hazret-i Allâh’ın rızasını kazanır. Cenâb-ı Hak, kulun samimi olarak yaptığı tevbesini kabul eder, günahlarını affeder. Âyet-i celîlede -meâlen-: “Muhakkak ben elbette tevbe edeni çok bağışlayıcıyım.” (Tâhâ Sûresi, âyet 82) buyurulmuştur. Bir hadîs-i şerîfte de “Günahından tevbe eden, hiç günahı olmayan gibidir.” buyurulmuştur.

Kul, tevbe ile Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine kavuşur. Zira tevbe, güzel bir ameldir. Hazret-i Allâh’ın rahmeti ise muhsinîne (güzel amellerde bulunanlara) yakındır. Bir hadîs-i şerifte, “Pişman olan (tevbekâr), Allâh’tan rahmet beklemektedir. Yaptığı fenâ fiili beğenen (ve tevbe etmeyen) ise, Allâh’ın azâbını beklemektedir.” buyurulmuştur.

Tevbe eden kimse, günahtan ve Rabb’ine isyân zilletinden kurtulur, itaatin izzet ve şerefine nâil olur. Zira günahlar, dünya ve âhirette perişanlığa sebep olur. Tevbe etmek ve Rabb’inin emrine itaat ise yüksek makamlara ulaştırır.

Tevbe edenin kalbi incelir, şefkat ve merhamet hisleriyle dolar. Rabb’inden utandığından, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine nâil olur. Kalpteki bu incelik, aynı zamanda tevbenin kabulünün de bir alâmetidir. Hazret-i Ömer radıyallâhü anh, “Tevbekârlar ile oturun, zira onlar, yufka yüreklidir (Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine yakındır).” buyurmuştur.

Tevbe etmek, huzura ve rızıkta genişliğe vesile olur. Hûd Sûresi’nin 3. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Hem Rabb’inizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belirlenmiş bir ecele kadar güzel bir nimet ile yaşatsın ve her fazilet sahibine lütfunu versin…” buyurulmuştur. Hadîs-i şerîfte ise; “Her kim çok istiğfâr ederse, Hazret-i Allah, bu sebeple o kimsenin her türlü sıkıntısından bir kurtuluş, karşılaştığı her darlıktan bir çıkış yolu yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.” buyurulmuştur.

Günah işleyen kimse, kusurlarını örten, kendisini ateşten koruyan bir perdeyi yırtmış olur. Tevbekâr kul ise, günah işleyerek yırttığı bu perdeyi tamir etmiş olur. Peygamber Efendimize (s.a.v.), “Mümin için kaç perde vardır?” diye suâl ettiler, buyurdular ki: “O, sayılamayacak kadar çoktur. Lâkin bir mümin, bir günah işlediğinde bir perdeyi yırtmış olur. Tevbe ettiğinde ise o perde ile birlikte, yanında dokuz perde daha verilir….”

Hamele-i Arş (Arş’ı A‘lâ’yı taşıyan melekler), tevbekâr kimse için istiğfâr ve dua ederler. Mümin Sûresi’nin 7. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Arş’ı yüklenmiş olanlar ve onun etrafında bulunan (melek)ler, Rablerini hamd ile tesbîhte bulunurlar ve ona iman ederler. Ve ona iman etmiş olanlar için de af dilerler ve şöyle niyâz ederler: Yâ Rabbi! Sen her şeyi rahmet ve ilminle kuşatmışsındır. Artık tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları Cehennem azâbından koru.” buyurulmuştur.

Hazret-i Allah, tevbekâr kulunun günahlarını sevaplara tebdîl eder, çevirir. Furkân Sûresi’nin 70. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Ancak tevbe ve iman edip sâlih bir amel işleyenler müstesnâ. Çünkü Allah, onların günahlarını sevaplara tebdîl eder…” buyurulmuştur.

Tevbe, Cennet’e girmeye vesîle olur. Nûr Sûresi’nin 31. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Hepiniz, Allâh’a tevbe edin ey müminler, ta ki felâh bulabilesiniz.” buyurulmuştur. Felâh (kurtuluş) ise Cennet’e girmektir. Hadîs-i şerifte: “Cennet’in sekiz kapısı vardır, yedisi kapalıdır, bir kapısı ise güneş, battığı yerden doğuncaya (kıyamete) kadar açık olan tevbe kapısıdır.” buyurulmuştur.

Gece İbadeti ve Seher Vakitlerini Değerlendirmek

Gece ibadetlerinin dini ve dünyevi hayatımızda çok mühim bir yeri vardır.

Gece ibadeti deyince, Farz namazlara ve ibadetlere ilave olarak gecenin seher vaktinde uykudan kalkıp, Allah rızası için namaz kılmak dua etmek, tevbe, istiğfar,zikir ve tesbihle meşgul olmak gibi güzelliklerin hepsini içine alır.

Bunlar ebedi hayatımızı kazanmamızda çok mühim olduğu gibi dünyalık işlerimizde de gece yapılan dua ve ilticalar çok tesirlidir.

Kur’an-ı Kerimin pek çok ayetinde seher vaktinde istiğfar edenlerden övgü ile bahsedilirGece ibadetlerinde akla ilk gelen ise teheccüt namazıdır.

Teheccüt namazı, gece uykudan kalkıp, Allah rızası için kılınan nafile bir namazdır. En azı iki rekattır. İkişerli olarak 12 rekata kadar kılınabilir.

Tavsiye edilen ise altı rekâttır.  Vakti, gündüzün öğle vakti hangi saatte giriyorsa gece ona tekabül eden vakittir. Onun için hasbelkader gece geç saatte uyanık kalmış olanlar hiç değilse iki rekât olsun bu namazdan kılabilirler. Bu da çok faziletlidir.

Ama esas olan, seher vakti insanlar uykuda iken Allah için kalkıp bu namazı kılabilmektir. İsra Suresinde şöyle buyrulur:

Ey Habibim, (Beş vakit namaza ilaveten) Gecenin bir kısmında da kalk;

sana mahsus bir nafile olmak üzere, Kur’ân ile teheccüd namazı kıl,

Umulur ki Rabbin seni  Makam-ı Mahmud’a  ulaştıracaktır.(İsra79)                                                                                                                     

Ayeti kerimede Resululah(sas)e beş vakit namaza ilave olarak teheccüt namazı da emredilmiş; karşılığında da cennetin en büyük makamı olan Makam-ı Mahmut va’dedilmiştir. Makâm-ı Mahmud; en büyük şefaat makamıdır. Peygamber Efendimiz(sas)in Cennetteki hususi makamıdır.

Bu makam için Ona teheccüt namazı emredilince; “Makamı Mahmud’a teheccüt namazı ile çıkılacağı anlaşılmaktadır.”

Onun için Cennette O’na yakın olmak isteyenler, bu namaza hep ağırlık verirler, seher vaktindeki muazzam tecelliyattan nasiplerini almak isterler.

Gecenin en kıymetli vakti ise son üçte biridir. İmsak kesilmeden önceki zaman dilimidir. İmsak tam olarak kesildiğinde ise artık sabah namazının vakti girmiştir,sabah namazının sünneti hariç herhangi bir nafile kılmak mekruh olur.

Secde suresinin 16. ve 17. ayeti kerimelerinde mealen şöyle buyrulur;

“(Bizim âyetlerimize iman edenler öyle kimselerdir ki)

Onların vücutları (gece teheccüt namazı kılıp ibadet etmek için,) yataklarından uzaklaşır, korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah yolunda) hayra sarf ederler.

Onların dünyada yaptıkları bu fedakârlıklara karşılık; kendilerini mutlu edecek, gözlerini aydın kılacak, gönüllerini ferahlatacak, Allah katında ne gibi mükâfatların, ne büyük nimetlerin saklandığını hiç kimse bilemez.”

Görülüyor ki; Gece tatlı uykumuzdan, yine uyku gibi tatlı gelen paramızdan ve dünyalıklarımızdan küçük bir fedakârlık yapmak, bizlere ne muazzam kazançlar sağlıyor. Üstelik bizim fedakârlıklarımız basit ve geçici; Rabbimizin ikramları ise çok büyük ve ebedidir.

Bilal-i Habeşi Hz. nin Rivayet ettiği Hadis-i Şerifte şöyle buyrulur:

“(Ey ümmet ve ashabım)Size geceleyin kalkıp ibadet etmeyi tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan sâlihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi) dir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere keffârettir ve bedenden hastalığı kovucudur.” (Tirmizî)

Mevsim itibarı ile uzun geceleri yaşamaktayız. İmsak kesilip sabah namaz vakti girmesi, bu günlerde 06.30’ları buluyor.

Vakitlice kalkıp, elimizi çabuk tutup teheccüd namazı, istiğfar, dua gibi vazifelerle daha çok meşgul olup, ayeti kerimelerdeki muazzam müjdelere kavuşabiliriz. Bu fırsatları heba etmeyelim.

Seher vakti Mevla’mızın huzuruna kabul ettiği, gözyaşı döken; sayısız nimet ve ihsanlara gark olan nasipli kullardan olmak için gayret ve dua edelim.       

Yaratılışımızın gayesi Yüce Mevla’mıza kulluk etmektir. Bu şuurda olan insanlar, zamanları, mekanları, hadiseleri hep o gözle görür ve öyle değerlendirir.

İçerisinde bulunduğumuz kış mevsimi bazılarımız için belki, soğuk ve zorlukları ile akla gelebilir. Ancak bu günler aynı zamanda gündüzleri en kısa ve geceleri de en uzun olması sebebi ile ibadete elverişli günlerdir. Bu günleri ve gecelerini iyi değerlendirmek, hepimiz için, dünya ve ahiret saadetimizi kazanma adına çok mühimdir. Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:

Kış müminin baharıdır. Gündüzleri kısadır, onda oruç tutar, geceleri de uzundur, onda bol bol İbadet eder.”

Kur’an-ı Kerimin pek çok ayetinde seher  vaktinde istiğfar edenlerden övgü ile bahsedilir. Al-i İmran suresinde Mevla’mız şöyle buyurur:                               

….. Takva sahipleri için Rablerinin katında, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır,  onlar orada ebedi kalıcıdırlar ve onlar için tertemiz eşler ve hem de Allah’ın rızası vardır. Allah, o kullarını görmektedir.                                                                                                                   – “Onlar derler ki, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman ettik, artık günahlarımızı mağfiret et ve bizi cehennem azabından koru!”                                   

-Onlar, sabredicidirler, doğruluktan şaşmazlar, kulluk ve duaya devam ederler, Allah yolunda mallarını infak ederler ve seher vakitlerinde (namaz kılıp) istiğfar ederler.” (Al-i İmran suresi Ayet 15,16,17)

Bu ayet-i Kerimelerde ebedi kurtuluşa, Allah’ın rızasına ve Cennetine kavuşan müminlerin güzel vasıfları beyan ediliyor. Bunlar; İman etmek,  Allah’tan korkup günahlardan sakınmak, ibadette, haramlar karşısında ve sıkıntılarda sabırlı olmak, dürüstlük, Cenab-ı Hakk’ın divanına durup yalvarmak, Allah yolunda infakta bulunmak, yani cömertlik… Ve bütün bu hasletlerin yanında onları tamamlayan bir güzellik olarak da seher vakitlerinde ibadet ve istiğfar etmek.

Demek ki Seher vakitlerini değerlendirmek, müminin Allah katındaki derecesini artıran manevi güzellikler içerisinde mühim bir yer işgal etmektedir.

Bundan mahrum kalmak İmanın, İslam’ın kemalatından ve bu vakitteki pek çok ilahi ikramlardan da mahrum kalmaktır.

Zariyat suresinde ise şöyle buyrulur:

“Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce (yani dünyada iken)iyilik yapıyorlardı.

Onlar geceleyin az uyurlardı Ve seher vakitlerinde istiğfara devam ederlerdi.

Ve Mallarından isteyenlerin ve yoksulların hakkını ayırırlardı.(Zâriyât,15-19)

Dikkat edilirse her iki sure-i Celile de Cennet ehli olmak ile gece ibadet ve istiğfar etmek  ve bir de ikram ve infak; yani cömertlik hep birbirine yakın ve Cennetin en kolay yollarından biri olarak gösterilmiştir.

Cennet için bu ikisi birbirinden ayrılmamıştır.

Demek ki gece ibadeti, güzel ahlaklar içerisinde en sevimlisi olan cömertlik duygusunu da geliştirmekte ve cennet yollarını açmaktadır.

Nitekim bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:

 “Selamı yayın, akrabayı gözetin, insanlara ikram edip yemek yedirin, gece insanlar uykuda iken kalkıp namaz kılın ki Selametle Allah’ın Cennetine girin.”

Efendimiz (sas) gece ibadetlerine o kadar ağırlık verirdi ki namaz kılmaktan adeta ayakları şişer, ümmetine dua ve ilticalarda bulunur, ”Farz namazlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.”(Müslim) buyurarak bizleri de teşvik ederlerdi.

Peygamberler başta olmak üzere bütün Allah dostları da gece ibadetlerine ağırlık vermiş, O saatte Cenab-ı Hakk’la baş başa kalmanın, gözyaşı dökmenin manevi hazzını doya doya yaşamışlardır.

 Sadece manevi hususlar değil, maddi meselelerini, dünyevi sıkıntılarını ve hacetlerini bile gece ibadeti, dua ve iltica ile Cenabı Hakka arz etmişlerdir.

Nitekim, bir İslâm büyüğü de:

“Evlatlarım hacet namazı deyip geçmeyin, biz bir çok hacetimizi hacet namazları ile hallettik.” buyurmuşlardır.

Gece ibadeti ile ilgili olarak da “İcabet (yani duaların reddedilmediği) saat üçtür: Ramazan-ı şerifte iftar vakti,her hafta Cuma gününde bir saat ve her gecenin  seher vaktinde bir an. Ramazan-ı Şerif senede bir defa gelir, onun için bir sene beklersin. Cuma günü haftada birdir. Onun için de bir hafta beklersin. Ama seher vakti her gecede vardır. Bundan mahrum kalmamalı.” buyurmuşlardır.

Bizler de Yüce Mevla’mızın, seher vakti huzuruna kabul buyurup in’am ve ihsanlarda bulunduğu, nuru ile tecelli ettiği nasipli kullarından olmak için gayret edelim, dua edelim.

Reklam

Hakîkî Tevbe Eden Kimdir?

tvb

“Resûlullah (s.a.v.), Ashâbından bir toplulukla beraberlerken onlara

‘Hakîkî tevbe eden kimdir, bilir misiniz?’ diye sual buyurdular. Onlar

“Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dediler. Buyurdular ki:

“Kul, tevbe ettiği zaman hasımlarını da râzı etmiyorsa tevbe etmiş değildir. Kim tevbe eder de elbisesini değiştirmezse tevbe etmiş değildir. Kim tevbe eder de bulunduğu meclisi değiştirmezse tevbe etmiş değildir. Kim tevbe eder de nafakasını ve zînetini değiştirmezse tevbe etmiş değildir. Kim tevbe eder de yatağını ve yastığını genişletmezse tevbe etmiş değildir. Kim tevbe eder de ahlâkını güzelleştirmezse tevbe etmiş değildir. Kim tevbe eder de kalbini ve elini genişletmezse tevbe etmiş değildir.” Sonra da buyurdular ki:

“Kişi bu hasletlerden tevbe ettiğinde işte o zaman hakîkaten tevbe etmiş demektir.” Bu hadîs-i şerîf şöyle şerh edilmiştir:

Hasmı râzı etmek demek; onlardan gasp ettiği malı, onlara yaptığı hıyâneti, hileyi, gıybeti veya onların mallarına verdiği zararı iâde ederek, kullandığı kötü ve çirkin sözleri geri alarak onlardan helâllik talep etmek demektir.

Elbiseyi değiştirmek demek; üzerinde bulunan elbise haram kazançtan ise helâliyle, kibir ve gösteriş için giyilmiş bir elbise ise orta halli bir elbise ile değiştirmektir.

Bulunduğu meclisi değiştirmek demek; oyun ve eğlence yerlerini, câhillerin, yalan ve mâlâyanî konuşanların meclisini terk edip âlimlerin, zikir ile meşgul olanların ve sâlih kimselerin meclislerine dâhil olmak, onlarla birlikte hizmet etmekle onların kalplerine girmek demektir.

Nafakasını değiştirmek demek; haramı terk edip helâl olanı kazanmak demektir.

Zînetini değiştirmek demek; evi gereğinden fazla eşya ile donatmayı, ihtiyacından fazla elbise almayı, bir sofrada ihtiyaçtan fazla yiyecek ve içecek bulundurmayı terk etmektir.

Yatağını ve yastığını değiştirmek demek; tembellik, gaflet ve günah işlemek yerine geceleri ibâdet için kalkmak demektir.

Ahlâkını genişletmek demek; şiddetten yumuşak huylu olmaya, darlık göstermekten genişliğe, hırçınlıktan müsâmahalı olmaya dönmek demektir.

Kalbini genişletmek demek; Cenâb-ı Hakk’ın, her hâlükârda rızkını göndereceğine güvenip infakta bulunmak demektir.

Elini genişletmek demek; cömert olmak ve kendi muhtaç olsa bile vermeyi bilmek demektir. (et-Tezkira li’l-Kurtubî)

TEVBE VE İSTİĞFAR TIKLAYINIZ…

Bir Şükre Otuz Yıl Tevbe Tıklayınız…

EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI VE BU NAMAZDA OKUNAN TESBÎHİN FAZÎLETİ TIKLAYINIZ…

 

Tevbe Etmek

TEVBE VE İSTİĞFAR

Bir Şükre Otuz Yıl Tevbe

EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI VE BU NAMAZDA OKUNAN TESBÎHİN FAZÎLETİ