Kategori arşivi: NAMAZ
İmandan Sonra En Mühim Vecibe
Her Müslüman için, İmandan sonra en mühim vecibe; Hadis-i Şerifte ifade edildiği üzere, “Vaktinde kılınan namazdır.”.(Buhârî Mevâkît 5.Ramuzul ehadis, s.16)
Namaz, günde beş defa kulu Mevla’sının huzuruna çıkarıp, günahlarından temizleyen, İlahi ikram ve tecellilere nail kılan büyük bir ibadettir.
Nisa suresinin 103.ayeti kerimesinde; ”Muhakkak namaz müminler üzerine vakitlerle farz kılınmıştır.” buyurulmaktadır.
Bütün kâinatı ve bizleri de belirli bir nizam içinde yaratan yüce Mevla’mız, zaman kavramını ve bunun içerisindeki maddi ve manevi vazifelerimizi de bizlere öğretmiştir. Allaha kulluk şuurunda olan her mümin, günlük programlarını yaparken namaz vakitlerini de dikkate alınmalı, hatta mümkünse programlarımız namaz vakitlerine göre tanzim edilmelidir. Bu vesile ile bilhassa gündüz namazları, vaktin ilk evvelinde hem de cemaatle edaya özen gösterilmelidir.
Namazı vakit içerisinde eda etmek bizi borçtan ve azaptan kurtarır.
Ancak vaktin evveli ile son bölümü arasında da fazilet ve derece bakımından çok büyük farklar vardır. Hadisi şeriflerde şöyle buyrulur:
“Namazı vaktin sonuna bırakan da gerçi kazaya bırakmamıştır; ama Namazın ilk vaktinin sonuna nisbetle üstünlük ve fazileti, âhiretin dünyaya göre üstünlük ve fazileti gibidir.” (Deylemî)
“Vaktin evveli(nde kılınan namazda) Allahın rızası, hoşnutluğu vardır. Vaktin son kısmı(nda ise) affı,bağışlaması vardır.”(Tirmizi)
(Bu hadis-i şeriflerle alakalı bir İslâm büyüğü şu izahı yapmışlardır: “Vaktin ilk evvelinde kılınan namazda Cenabı Hakkın Cemalinin Rızasının ve mağfiretinin tecellisi vardır. İkinci kısmında Cemali İlahinin tecellisi kalkar, Rızası ve Mağfireti kalır. Vaktin son kısmında ise Rıza-i İlahi de kalkar, sadece mağfiret-i ilahi kalır.”)(Ali Erol; Hatıratım, Namaz Risalesi,s.14)
Görüldüğü üzere, aynı namazı biraz daha erken kılmak bizlere muazzam kazançlar sağlamaktadır.
Onun için Şeytan (aleyhilla’ne) namaz kılacak olan mümine direk olarak, ”namaz kılma” demez. Ancak, şu işi de bitir namazı öyle kıl, haydi az kaldı şeklinde vesveselerle namazını geçirtmeye, hiç değilse bu en faziletli vaktin sevabından mahrum bırakmaya gayret eder.
(İmam Malik Hz.nin anlattığına göre, Hz. Ömer (R.A) valilerine şöyle yazmıştı:
“Benim nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dinini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındaki işleri daha çok zayi eder.”
(İslam büyüklerinden İmamı Rabbani hz. de müteaddit ikazlarında; ”Sizin için mühim olan iş, evvela beş vakit namazı vaktin ilk evvelinde cemaatle ve tadili erkana riayet ederek kılmaktır. İşte esas mühim olan husus budur. Gerisi boş şeylerdir” buyurur.) (Mesela;C1,M.37)
(Bu faziletlere daha çok nail olabilmenin bir yolu da her an abdestli olmaktır. Daima abdestli bulunan bir Müslüman hem sürekli abdestin manevi derecesi, bereketi ve nuru ile yaşar, hem de namaz vakti geldiğinde cemaate yetişmesi daha kolay olur.)
Vaktin ilk evvelindeki bu durumdan bazı istisnalar da vardır, şöyle ki: Kış mevsiminde yatsı vakti çok erken girdiği günlerde eğer zorluk ve ağırlık gelmeyecekse, yatsı namazını, gece yarısını bulmayacak şekilde birazcık ilerletip yatmaya yakın kılmak daha faziletlidir. Çünkü namazın bereketi ile nurlanmış ve günahları affolunmuş olarak günü kapatmış olacaktır. Diğeri de çok sıcak yaz günlerinde öğle sıcağı eğer bunaltıyorsa, biraz serinletmek daha faziletlidir. Bunlar belirli mevsimlere aittir. Sabah namazı ise daima vaktin ilk girdiğinde değil, eğer zorluk olmayacaksa güneşin doğmasına en yakın zamanda (yani yaklaşık olarak son yarım saatin içinde) kılmak daha faziletlidir.
Ayrıca İftar vakitlerinde olduğu gibi; hazırlanmış bir yemek var ve kişinin karnı aç, canı yemek istiyor, namaz için de daha vakit varsa; o takdirde namazı erteleyip, önce yemek yemek, sonra da rahat ve huzurlu bir şekilde namaz kılmak daha faziletlidir.
Vaktinde, cemaatle, tadili erkâna riayet edilerek ve kalp huzuru ile kılınan bir namazın büyüklüğünü anlatmaya dillerimiz kâfi değildir. Efendimiz(sas); “Namazını vaktinde kılan, namazlarına devam eden, namazın önemini hafife alıp zayi etmeyen kişiyi cennete sokacağıma söz veriyorum.” buyurmuşlardır.(İmam Ahmed ve Taberanî)
Hepimiz bu büyük mazhariyyete ermenin, günde beş defa o ilahi huzura kabul edilmenin daima gayretinde olmalıyız.
NAMAZA MÂNEVÎ HAZIRLIK
Bir kişi Peygamber Efendimize (s.a.v.) gelip
“Yâ Resûlallâh! Bana bir şeyler öğretiniz, fakat kısa ve öz söyleyiniz” deyince Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
“Namaza başladığın zaman (hayata) vedâ edenin namazı (yani, en son namazınmış) gibi kıl. Özür dileyeceğin bir söz söyleme. İnsanların elindeki dünya malından ümidini kesmeye azimkâr, kararlı ol.” (S. İbn-i Mâce)
***
İmâm Gazâlî (rahmetullâhi aleyh) Bidâyetü’l-Hidâye kitabında namaza hazırlığı şöyle beyân eder: Namazın dışından olan hadesten tahâret (abdesti yoksa abdest almak, cünüp ise gusletmek), necâsetten tahâret (vücudunu, elbisesini ve namaz kıldığı yeri necâsetten temizlemek), setr-i avret (vücudunda örtmesi icap eden yerleri örtmek), kıbleye dönmek, vakit ve niyet gibi şartlarını yerine getirdikten sonra:Namaza başlarken kalbini dünyevî vesveselerden, kuruntulardan temizle. Kimin huzurunda durduğunu, kime ilticâ ettiğini iyice düşün. Gâfil ve nefsânî arzular ile dolu bir kalp ile Mevlâya yalvarmaktan utan. İyi bil ki Cenâb-ı Hak, senin içinden geçen her şeyi hakkıyla bilendir, o senin kalbine nazar etmektedir. Allâhü Teâlâ namazından ancak huşû ve tevâzu ile kılabildiğin miktarını kabul eder.
Namazda Rabbine, onu görüyormuş gibi ibâdet et. Çünkü sen onu görmesen de muhakkak o seni görmektedir. Eğer namazda kalb huzurun yoksa ve âzâlarını derleyip toparlayamıyorsan bu, Allâh’ın celâlini ve azametini bilmekteki kusûrundan dolayıdır.
Şöyle kıyas et ki: Kendisine saygı duyduğun bir büyüğün namaz kıldığın sırada sana baktığını bilsen, nasıl derli toplu ve huşû ile namaz kılarsın. Şimdi kendine şöyle sor: Ey kötü nefsim! Seni yaratan Mevlâ’dan utanmaz mısın? Hakîkatte sana fayda ve zararı olmayan onun kullarından bir kul seni görüyor diye nasıl namazını güzel kılmaya çalışıyorsun. Hâlbuki pekâlâ biliyorsun ki, Rabbin seni dâimâ görmektedir. Sen ise ona ibâdetinde huşûlu, saygılı olmuyorsun. Yoksa Cenâb-ı Hak, senin nazarında onun kullarından birinden daha mı az kıymetli! Ey nefsim, senin cehâletin ve azgınlığın ne kadar çok! Bana düşmanlığın ne kadar fazla!
Kalbini bu gibi düşüncelerle namaza hazır hâle getirmeye çalış. Umulur ki namazda kalbin huzûra kavuşur. Çünkü namazından senin için sevap yazılacak olan ancak aklederek (kalb huzûru ile) kıldığın miktarıdır. Gaflet ve hata ile kıldığın namazın da istiğfara ihtiyacı vardır.
Kaynak : FAZİLET TAKVİMİ Çarşamba-26-Haziran-2019
Sabah Namazı
Rabbimizin emri olan beş vakit namazın her birinin ayrı değeri ve bizlere kazandırdığı manevi zenginlikleri vardır.
(Hatta namaz içerisindeki rükunların; (yani kıyamın, rüku’ un, secdenin) bile insanın kalbine ve ruhuna tesir ettiği farklı güzellikler ve kazandırdığı dereceler vardır.)
Sabah namazının da farklı faziletleri, bambaşka güzellikleri vardır.
Sabah namazı vakti, imsak kesilmesinden güneşin doğuşuna kadarki süredir.
İşte bu zaman dilimi, bütün mahlukatın Mevla’yı zikrettiği, rızıkların dağıtıldığı, duaların kabul edildiği,maddi ve manevi hacetlerin giderildiği bir vakittir.
Her mümin en azından bu saatte uyanık olmalı; ibadet, zikir ve duadan, Mevla’mızın sonsuz ikram ve ihsanından mahrum kalmamalıdır.
İsra Suresinin 78.Ayetinde şöyle buyrulur:
“Güneşin batıya kaymasından (yani öğle vaktinden), gecenin kararmasına (yani yatsı vaktine) kadar olan namazları kıl, bir de( kıratı ile seçkin olan) sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı, gece ve gündüz meleklerinin hazır bulundukları, şahitlik ettikleri bir namazdır.”
Bu ayet-i kerimede, önce öğleden yatsıya kadar olan dört vakit namaz; sonra da hususen Sabah namazı emredilmiştir.
Burada sabah namazına kalkmanın ve bu namazın yüceliğine de işaret vardır.
Bir hadis-i şerifte; “Sabah namazı o kadar değerlidir ki onda meleklerde hazır olurlar.” buyrulmaktadır.(A.Erol,1001 Hadis-i Şerif, S.154)
Ebu Hureyre Hz nin rivâyet ettiği başka bir Hadis-i Şeriflerinde ise Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurur:
“Sizin takip eden gece ve gündüz melekleri vardır. Bunlar sabah namazında, bir de ikindi namazında(bir nevi nöbet değişimi için)birleşirler. Sonra Cenab-ı Hakk’ın huzuruna vardıklarında,Rabbimiz kullarının ne yaptıklarını çok iyi bildiği halde,“kullarımı nasıl bıraktınız” diye meleklere sorar. Onlarda “Vardığımız zaman namaz kılarken bulduk, ayrılırken de namaz kılarken bıraktık.”derler. (Riyazüs Sâlihin C.2. S. 377)
Bir İslam büyüğünün bildirdiğine göre;
“Sabah namazı Cemali İlahi ile, İkindi namazı Zat-ı İlahi ile, diğer namazlar ise sıfatı İlahiyye ile alakalıdır.”(Namazda tadili Erkan ve huşu,s.19,Fazilet neşriyat)
Bu bakımdan sabah namazına kalkmak ve mümkünse bunu cemaatle eda etmek o gün için yapılması gereken en mühim kulluk görevlerimizdendir.
Sabah namazının sünneti de vacip derecesine yakın olup, en kuvvetli sünnettir.
Bir Hadis-i Şerifte Efendimiz (sas)şöyle buyurur:
“İki rekat sabah namazının sünneti, dünya ve içerisindeki her şeyden daha hayırlıdır.” (Riyazüs-Salihin,1104)
(Onun için,fıkhi bir hüküm olarak;diğer farz namazlarda; cemaatle namaz kılmak için gelen kişi, eğer imam farza başlamış ise sünnet kılmakla meşgul olmaz, direkt imama uyup farza başlar. Sabah namazında ise durum farklıdır.
Burada eğer sünnetini kılıp da(tahiyyatta bile olsa) farza yetişebilecek ise önce sünnet kılar sonra yetişebildiği yerden imama uyar.
Bununla beraber, eğer sünnet kılarken cemaati kaçıracaksa o zaman sünneti de terk eder direk farza başlar. Çünkü sabah namazının sünneti ne kadar kuvvetli ise de onu cemaatle eda etmek ondan daha faziletlidir.)
Olanca gayretine rağmen sabah namazına kalkamayan kişi bunu kuşluk vaktinde ilk fırsatta sünneti ile beraber kılar.
Diğer namazların kazasında sünnet kılınmazken bu vakitte yeni bir namaz vakti girmediği için beraberce kılınır.
Bununla beraber vaktinde kalkamadığı için, o vakitteki muazzam tecelliyattan mahrum kaldığı için de derin bir üzüntü duyar Hz. Allahtan Af diler.
(Sabah namazını cemaatle kılmakla alakalı olarak, Hadis-i Şerifte şöyle müjdelenmiştir;
”Yatsı namazını cemaatle eda eden gecenin yarısını, sabah namazını cemaatle eda eden ise gecenin diğer yarısını ibadetle geçirmiş gibidir. Bu itibarla ikisini de cemaatle eda etmek gece sabaha kadar ibadetle geçirmek gibidir.”(R.Salihin)
Sabah namazını cemaatle kılmak, aynı zamanda her mümin için en korkunç hal olan münafıklıktan da muhafaza olmaya sebeptir:
Ebû Hüreyre (r.a)den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas)şöyle buyurdular:
“Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.”(Buhârî, Mevâkît 20)
Hangisi Daha Zor?
İmâm-ı Rabbâni (k.s.) hazretleri,
“Hikmet ehli indinde takarrür etmiştir(kesinleşmiş) ki; hastanın hastalığı devam ettiği müddetçe, en güzel, en nefis yiyecekler bile hastaya asla fâide vermez.
Aynen bunun gibi insan da, “Onların kalplerinde(manevi bir) hastalık vardır…..” (Bakara 10. Ayet) âyet-i kerimesinde bildirilen kalbî hastalıklara mübtelâ olduğu zaman, ona ibâdet ve tâât asla menfaat vermez” buyururlar. (Mektubât-ı İmâm Rabbânî, c.1 m.105)
Binâenaleyh nefs-i emreden, kalbî hastalıklardan, nefis ve şeytanın tasallutundan kurtulamayan insanın, hakkıyla namaza hazırlanması mümkün değildir. Esasen böyle kimseye bütün ibadetler ve hususiyle namazın edası ağır ve zor gelir.
“Bilinmesi lâzımdır ki, zâhiri hastalıklar, şer’î hükümlerin edâsında zorluğu ve meşakkati muciptir. Bâtıni hastalıklar da aynı şekildedir. (Mektubât-ı İmâm Rabbânî, c.1 m.219)
Şeyh Ebu’l-Vefâ hazretlerine,
Şehrimize şu kadar ağırlıktaki taşı kaldıran ve şu kadar ağır yükü taşıyan birisi geldi, dediklerinde;
Abdest ibriğini taşımak ondan zordur. Zîrâ ağır taşı kaldırmak ve ağır yükü taşımakta nefsin hazzı vardır. Bunun için nefse kolay gelir. Abdest ibriğini taşımakta ise nefse muhâlefet vardır. O bakımdan nefse daha zor, daha ağırdır, buyurdular.(Evliyâlar Ansiklopedisi, c.12, s. 128)
Kaynak : Namazda Ta’dîl-i Erkân ve Huşû sayfa 14-15
***
GÖNÜL HASTALIKLARI VE TEDAVİ YOLLARI tıklayınız…
Süleyman Aleyhisselâmın Emrine Rüzgârın Verilmesinin Hikmeti
Süleyman Aleyhisselâmın harp için beslettiği bin atı vardı. “Akşam üstü(öğleden sonra, akşama kadar) sâfinat,(üç ayağını basıp birisini diker vaziyette duran) hâlis atlar kendisine arz olununca….” (Sûre-i Sâd, ayet 31) âyet-i kerimesinde beyan edildiği üzere, Süleyman Aleyhisselâm at bakıcılarına, bir gün akşam üstü muayene etmek üzere atların kendisine getirilmesini emretmişti. Dokuz yüz tanesini muayene ettiklerinde güneşin batmak üzere olduğunu görmüştü. İkindi namazını kılmadığını hatırladı ve çok üzüldü. “Bu atlar beni namazdan alıkoydu” diyerek bütün atları kurban etti, fakirlere dağıttı. Onun bu hareketinden Cenâb-ı Hakk çok hoşnut oldu ve râzı olup, emrine, atlardan daha sür’atli olan rüzgârı verdi. (Mu’cizâtü’l-Enbiyâ, s.128)
Kaynak : Namazda Ta’dîl-i Erkân ve Huşû sayfa 20-Fazilet Neşriyat)
***
NAMAZI İLK VAKTİNDE KILMAK
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Namazın ilk vaktinde kılınmasında Allâh’ın rızâsı vardır, orta vaktinde kılınmasında Allâh’ın rahmeti, son vaktinde kılınmasında ise Allâh’ın affı vardır.”
“Kul, namazını ilk vaktinde kıldığı zaman namazı, nurlu olduğu halde semaya yükselir, arşa kadar ulaşır. Kıyâmet gününe kadar sahibine istiğfar eder ve şöyle der: “Beni muhafaza ettiğin gibi Allah da seni muhafaza etsin.”
“Kim tam bir abdest alır ve sonra namaza durur, rükûunu, secdesini ve kıraatini de tam yaparsa namazı o kimseye şöyle der:
‘Beni muhafaza ettiğin gibi Allah da seni muhafaza etsin.’ Sonra parlak bir nur olarak semaya yükselir. Semanın kapıları ona açılır ve Allâhü Teâlâ’ya kadar ulaşır, sahibine şefaatçi olur.
Eğer namazın rükûunu, secdelerini ve kıraatini zayi eder (usulüne uygun olarak yapmaz) ise namaz şöyle der:
‘Sen beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin.’
Sonra bir zulmet olarak yükselir, semaya kadar ulaşır. Ancak semanın kapıları kapanır. Eski bir elbisenin dürüldüğü gibi dürülür ve sahibinin yüzüne çarpılır.”
İbn-i Mesud (r.a.) anlatıyor:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ‘Hangi amel daha faziletlidir?’ diye sordum.
“Vaktinde kılınan namaz, ana babaya iyilik etmek ve Allah yolunda cihad etmektir.” buyurdular.
Hayati Ders : Namazın Önemi
NAMAZIN ÖNEMİ
Şahsın biri İmam Sadık’ ın yanına geldi ve şöyle dedi :
“Ey efendim ben bir bahçe satın aldım her yönüyle verimli ve güzel bir bahçe olmasına rağmen tüm işlerim tersine döndü ve evimin düzenini bozdu sebebi ne olabilir?”İmam Sadık şahsa: “Acaba bahçe seni meşgul etti de namazını hafife mi aldın? “
Adam:
“Hayır efendim, aksine Allah a şükür etmek için daha çok özen gösteriyorum.”
İmam: “Peki ailenden namazı hafife alan varmı?”
Şahıs: “Efendim onlar benden daha çok bu konuya hassaslar” dedi
İmam: “Bahçede çalışan işçilerin içinde namaz kılmayan veya namazı hafife alan varmı?”
Şahıs: “Yok efendim bahçede çalışan işçiler de iman ehli kimseler” dedi
İmam elini başına koydu gözlerini kapatıp bir müddet sükût etti. Başını aniden kaldırdı ve şöyle buyurdu : “Bahçenin sonunda kurumaya yüz tutmuş bir ağaç var o ağaçta bir karganın yuvası var o yuvada bir kemik var o kemiği al ve bahçen den uzaklaştır.”
Adam yerinden kalktı ve İmâm ın buyurduğu yere doğru hızla hareket etti ve haber verdiği gibi ağaçtaki yuvaya çıktı ve kemiği buldu aldığı gibi hemen bahçeden çıkardı ve uzak bir yere attı. İmam Sadık’ ın yanına döndü kemiğin ne olduğunu sordu. İmam gitmesini daha sonra gelmesini istedi.
Adam gitti her gün işleri daha da güzelleşiyordu. Bir müddet sonra tekrar imamın yanına geldi ve o kemiği sordu.
İmam şöyle buyurdu : ” O namaz kılmayan bir insanın kemiği idi şiddetli yağmur mezarını tahrip etmiş kemikleri dışarı çıkmıştı. Karga yuvasını yaparken onu bulup yuvasına getirmişti. O kemik senin bahçen de olduğu için işlerin ters gidiyordu. “
Sevgili kardeşlerim namaz kılmayan insanın kemiği tüm işleri alt üst ediyor insan hayatının düzenini bozabilir ise varın siz bir düşünün insanın evinde namaz kılmayan bir insan olursa o evin hali ne olur.
Cemaatle Namaz Kılmanın Önemi
İmandan sonra en büyük ibadet olan namazlarımızın, yüksek derecelere ermesi cemaate devamla mümkündür. Cemaat’e devam; namazların kabulü, müminler arasında kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesi, nefsin ve şeytanın Müslümanlar arasına ekmeye çalıştığı; haset, fesat, düşmanlık vb. fitnelerden kurtuluşun da çaresidir. Hadis-i Şerifte buyrulduğu üzere;
”Cemaatle namazın sevabı, yalnız başına kılmaktan yirmi yedi kat fazladır.”
Cemaate devam, İslam’ın ve imanın da alametlerindendir.
Hadis-i Şeriflerde şöyle müjdelenir: “Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişi münafıklık ve şirkten kurtulmuş olur” “Yatsıyı cemaatle kılan; gecenin yarısını, sabahı da cemaatle kılan, gecenin tamamını ibadetle geçirmiş olur.
Eğer insanlar,bunlardaki ecri bilselerdi, sürünerek de olsa, cemaate gelirlerdi.” “Münafıklar ise bunlara güç yetiremezler.” (Riyazussalihin;namaz bahsi)
Cemaat; cuma namazlarında farz, diğer farz namazlarda ise çok kuvvetli bir sünnettir. Bu sünnetin kuvveti ile alakalı bir misal vermek istiyorum: Farzlarla beraber kıldığımız sünnet namazlar içerisinde en kuvvetlisi sabah namazının ilk sünnetidir. Vacibe yakın bir sünnettir. Onun için sabah namazında cemaate geç gelen bir kimse; eğer sünnetini kıldığında cemaate tahiyyat’ta bile olsa yetişebilecekse, diğerlerinin aksine önce sünneti kılar sonra yetişebildiği yerden cemaate uyar. Çünkü sünnet kılmadan farza uysa; sabahın farzından sonra kuşluğa kadar nafile kılmak mekruh olduğundan, artık bu sünnet kılınamayacaktır. Ama eğer, bu kişi sünnet kılarken imam selam verecek kadar geç kalmışsa, artık sünneti terk edip imama uyar. Çünkü sabah namazını cemaatle eda etmenin derecesi;neredeyse vacip hükmünde olan bu ilk sünneti kılmaktan daha büyüktür. Hutbemin başında okuduğum Nisa suresi 102.ayeti kerimesinde; Resülullah (sas)efendimize; Savaş esnasında müminleri ikiye ayırıp, sıra ile namazlarını birer rekat olarak cemaatle kıldırmasının.., emredilmesi, bizim için mühim bir ölçüdür.
Yine eshabı kiramdan Abdullah İbni Ümmü Mektûm: “Ya Resulalah!Ben gözleri görmeyen, evi uzak ve yardımcısı olmayan bir kimseyim. Benim namazlarımı evimde kılmamın kolayı yok mu?” deyince, Resulullah (sas):“ Senin için bir ruhsat bulamıyorum.” buyurarak izin vermemiştir. (Riyazüs salihin,namaz bahsi)
(Hazret-i Ömer (R.anh),halifeliği zamanında, sabah namazında Süleyman isimli bir genci göremeyince, nerede olduğunu sormuştu. Cevaben;
“O, gece pek uyumaz. Teheccüt ve benzeri nafile ibadetle meşgul olur, belki şimdi uykuya dalmıştır.”denildi. Hazret-i Ömer efendimiz cevaben şöyle buyurdu: “Eğer bütün gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu.”(İmam-ı Malik))
İşte bu ehemmiyetinden dolayı; cemaate yetişmek,cemaatin muazzam bereketinden istifade etmek hepimizin günlük programlarında öncelikli yer işgal etmelidir.Bununla beraber, yetişemediğimiz ve evimizde, iş yerimizde kılmamız gereken durumlar olursa yine cemaatle kılmaya gayret etmeliyiz. Yalnız başımıza kılsak bile cemaat sevabından mahrum kalmamak için imamlığa niyet edebiliriz.
Evde kılıyorsak ev halkına imamlığa niyet edebiliriz.
Eğer hanım cemaat varsa; “bana uyan erkek ve kadınlara kıldırmaya,” şeklinde niyet edilir ve hanımlar erkeklerden bir saf geride durur.
Hadis-i Şerifte şöyle buyrulur: “Bir kimsenin bir kimseyle olan namazı yalnız kıldığı namazdan daha bereketli ve sevabı daha fazladır. İki kişi ile olan namazı da bir kişi ile olan namazından daha bereketli ve üstündür. Beraber kılanlar ne kadar çok olursa Allah katında o kadar makbuldür” [Nesâî, İmâmet 45,Tirmizi].
Başka bir Hadis-i Şerifte ise şöyle müjdelenir: “Bir kimse herhangi bir yerde yalnız namaz kılarsa, onun arkasında iki melek de namaz kılar. Eğer o kimse ezan okuyarak ve kamet getirerek (imamlığa niyet ederek) namaz kılarsa, iki tarafı görünmeyecek şekilde kalabalık bir melek topluluğu onunla beraber namaz kılarlar,onun rüku’u ile rüku, secdesi ile secde ederler ve duasına amin derler.” (Muhammet Masum,Mektubat ,C.3 ,M.61)
Ebû Hüreyre (ra)den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdular:
”Ey ashabım! Size, Allah’ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?” Ashâb; Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl-i Ekrem (sas): ”Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescitlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur.” buyurdular.
İslami ilimleri öğrenmenin lüzumu tıklayınız…
Hakiki tevbe eden kimdir? tıklayınız….

Namazın Ehemmiyeti
Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerden anladığımıza göre Namaz ibadeti;
Yüce Mevla’mızla buluşmak, O’nun manevi huzuruna kabul edilmek, Allahın huzurunda olduğunu hissedip, oradaki manevi hazzı doya doya yaşamaktır. Bunun için de sağlam bir abdest, temizlik ,niyet ve iftitah tekbiri ile dünyadan sıyrılınca manevi ikramlar başlamaktadır.
Hadis-i Şerifte şöyle buyrulur:
”Kul namaz için tekbir aldığı zaman,Cenabı Hak meleklerine: “Kulumun üzerinden günahlarını kaldırınız.Ta ki bana temiz olarak ibadet etsin” buyurur.Bunun üzerine melekler günahları kaldırırlar. Kul namazdan ayrıldıktan sonra melekler. Ya Rabbi Günahlarını iade edelim mi derler. Cenabı hak:
Ey Meleklerim!Benim keremime ancak af yakışır. Muhakkak ben onun hatalarını affettim.” buyurur.(Dürretün Nasihin s.36-37)
İşte buradan başlayan o lahuti yolculuğun her anı manevi tecellilerle doludur. Tekbirden sonra elleri bağlamanın, sübhaneke okumanın, euzü besmelenin hikmetleri farklı farklıdır.
Fatiha-i Şerifenin her ayeti kerimesi namazda ayrı bir yükseliştir. Rüku, secdeler,teşehhüt ve buralarda okunanların nice sırları ve hikmetleri vardır.
Bunların hepsi başlı başına büyük manevi rütbeler ve kazançlardır.
Onun için namazlarımızı daha istekli ve severek kılmaya gayret etmeliyiz. Namazdaki istek ve arzumuz, namaz içerisinde huzur ve huşumuz ne kadar çok olursa;namazın farz, vacip, sünnet ve müstehaplarına ne kadar çok dikkat edersek,namazdan kazanacağımız dereceler de o kadar büyük olacaktır.
Namazla alakalı müjdeli Hadis-i Şeriflerinden Resulü Ekrem (sas) buyuruyorlar ki:
“Allahü Teâlâ tevhid ve îmandan sonra namazdan daha sevimli bir şeyi kullarına farz kılmamıştır.” (İhya)
“Kıyam, rükû, secde ve ka’deyi bir araya getirip iki rek’at namaz kılana, her birinde on bin melek bulunan on saf melek hayranlıkla duâ eder. Allahü Teâlâ da yüz bin melâikesine karşı o kuluna rağbet eder.
Çünkü Cenâb-ı Hak bu dört rüknü kırk bin meleğe taksim etmiş;
bir kısmı kıyamda, bir kısmı rükûda, bir kısmı secdede, bir kısmı da kavme’de. Hepsi kıyâmete kadar böyle devamlı ibâdet hâlindeler. Allahü Teâlâ meleklere lâyık gördüğü yakınlık, rütbe ve ibâdetle kuluna îtibar etmiş olur. Ve insan ibâdetle dâima terakkî eder. (Meleklerden de üstün hale gelir.)Meleklerse verilen rütbeden ileri gidemezler ve ibadetten de usanmazlar.(İslam ve Namaz-İhya)
– Ey Eshabım: Kapınızın önünde akan bir suda her gün beş defa yıkanınca üzerinizde kir kalmayacağı gibi beş vakit namaz kılanların da hatalarını Cenabı Hak affeder.
Ey ümmet ve ashabım: Tamamıyla edasına riayet edilen bir namaz Allah-ü Teâlâ’nın hoşnut olduğu amellerin en faziletlisidir.
Peygamberlerin sünnetidir. Meleklerin sevdiğidir.
Marifetin, yerin ve göklerin nurudur.
Bedenin kuvvetidir. Rızkın bereketidir. Duanın kabulüdür.
Ölüm meleği yanında şefaatçidir.
Kabirde nurdur.Münker ve nekire cevaptır.
Kıyamet günü kişi üzerinde gölgedir. Cehennem ateşi ile kendisi arasında siperdir. Ve cennetin anahtarıdır. (Dârimî, taberânî,)
Namazın güzelliklerini yazmaya da doyum olmuyor. Namazdaki bu tecelliyatı birazcık hissetsek, namazdan ayrılmak bile istemeyiz.
Nitekim sevgili peygamberimiz (sas) Hadis-i Şeriflerinde, “Namaz, gözümün nuru kılındı.” Buyurmuştur.. (Râmuz, 273.)
Okumuş olduğum A’raf suresinin 170. Ayeti kerimesinde ise
Mevla’mız şöyle buyuruyor:
“Kitaba(yani Kuran-ı Kerime)sımsıkı sarılanlar ve namaz kılmaya devam edenler var ya; işte biz o salih kimselerin ecrini hiçbir zaman zayi etmeyiz.”
Ne mutlu bu müjdelere nail olanlara…
Dinimizin direği, İmandan sonra en büyük ibadet NAMAZ, Namazda huzur ve huşu
Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerimin tertibi, ayetlerin sıralanması vahiyle; yani İlahi emirle olmuştur. Yüce kitabımızı açtığımızda ilk sure Fatiha-i Şerife’dir.
Bu sure Kur’an-ı Kerimin anahtarıdır. Kuranı kerim okumaya onunla başlar, onunla bitiririz. Namazlarda her rekatta önce onu okuruz.
Fatiha-i Şerife’den sonra Kur’an-ı Kerimin en uzun suresi olan Bakara suresi gelir. Bu surenin İlk ayetlerinin meali şu şekildedir:
“Elif lam mim. İşte şu kitap (yani Kuranı kerim)Allahtan korkup sakınanlar için tam bir yol gösterici, hidayet rehberidir.(Allahın kendilerine hidayet verdiği,gerçek kurtuluşa erenler öyle kimselerdir ki); onlar gayb’e iman ederler, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler,(zekat ve sadaka verirler)…”
Kur’an-ı Kerimin bu ilk ayetlerinde kurtuluşa erenlerin hususiyetleri sıralanmıştır. Bunlar evvela iman, sonra da namaz ve zekat ibadetidir.
Bu ayeti kerimeden itibaren Kur’an-ı Kerimde seksenin üzerinde namaz; otuzun üzerinde de namazdan hemen sonra zekât emredilmiştir.
Aslında bir ibadetin farz olması için açıkça bir defa emredilmesi kafi iken; bu ibadetlerin bu kadar tekrarlanmasına dikkat etmemiz gerekir.
Bu, namaz ibadetinin büyüklüğünü, Alllaha kulluğumuzdaki yerini gösterir. Namazlarını güzelce eda eden Cenabı hakka en az seksen defa itaat etmiş, kılamayan da en az o kadar günaha girmiştir.
İnsanoğlu sadece biyolojik bir canlı değildir.
Bu gördüğümüz maddi vücudumuzun yanında manevi vücudumuz da vardır.
Mevla’mız maddi vücudumuzun ihtiyacı olan havayı, suyu, türlü gıdaları yarattığı gibi, ruhi ve manevi vücudumuz için de türlü gıdalar yaratmıştır. İşte evvela imanımız sonra da ibadetlerimiz bizlerin manevi gıdalarıdır. Her ibadetin de kendine ait kazandırdığı güzellikler ve manevi zenginlikler vardır. Maddi gıdalar nasıl vücudumuzu canlı tutar ve hastalıklardan koruyacak zindeliği sağlar ise; manevi gıdalarımız da aynı şekilde küfür ve şirk başta olmak üzere nefis ve şeytan gibi amansız düşmanların hastalıklarına karşı ve günahlara karşı bizlere direnç verir.
Hususiyle namaz; diğer bütün ibadetleri de içine alan muazzam bir ibadettir. Bu vesile ile kulluk vazîfelerinin en üstünüdür.
İslam alimleri bunu şöyle sıralamışlardır:
Namaz, Avret mahallini örtme şartını yerine getirmek için mal harcamak lâzım geldiğinden Zekât’ı,
Kıbleye dönme şartı olduğu için Hacc‘ı, Niyet şartı ile İhlâs‘ı,
İftitah Tekbirini tâkiben yeme-içmenin yasak oluşu ile Oruc‘u,
Namaz içinde şeytanın ve nefsin vesvesesini kalbten atmak için mücâhede lâzım geldiğinden Cihâd’ı, Kıraat şartı ile Kur’an okumayı,
Namaz içindeki münâcât ve yalvarış sebebiyle Dua‘yı,
Tahiyyat’ta Kelime-i Şehâdet’in okunması ile İman‘ı içine almaktadır.
İhlâs ile iki rekât namaz kılan kimse, meleklerin ibâdetlerine ve diğer mâlî ve bedenî ibâdetlere verilen ecir ve mükâfâta nâil olur.
Namazın bizlere neler kazandırdığı, Ankebut suresinin 45.ayeti kerimesinde şöyle ifade edilir:
“Ey habibim! Sana vahyolunan kitabı okuyup tebliğ et. Namazı da dosdoğru kıl, Muhakkak ki (usul ve erkanına riayet edilerek kılınan) namaz; insanı ahlak dışı davranışlardan ve meşru olmayan işlerden uzak tutar. Allahı zikretmek elbette en büyük iştir.Allah bütün işlediklerinizi bilir.”
Hadis-i Şerifte Sevgili Peygamberimiz(sas);
“Hakikaten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır.” (Riyazüssalihin,1080-Müslim’den) buyurarak namazın bizleri nelerden koruduğunu bildirmiştir.
Hadis-i Şeriflerde şöyle müjdelenmiştir:
İbâdetlerin efdali namazdır. Namaz kılanlara saâdet kapıları açılır. Kılmayanlar aslâ gamdan kurtulmazlar.”
“Kul namaza başladığında ona Cennet kapıları açılır, onunla Allahü Teâlâ arasından perdeler kalkar ve hûriler onu karşılarlar.”(Râmuz 104/3)
“Kul namaza durunca Allahü Teâlâ aradan perdeleri kaldırır da, zâtıyla, hidâyetiyle, nûruyla ona tecellî eder. İki yanından melekler göklere kadar saf bağlar; onunla namaz kılar ve duasına “Âmin” derler.
Bu müjdeleri çoğaltabiliriz. Bütün mesele; namazını ihlasla, vaktinde, cemaatle eda edip bu İlahi tecellilere mazhar olmaktır. Bu tecellilere mazhar olan bir kul; küfürden,şirkten, ahlaksızlıktan, haramlardan uzak duracak sapasağlam bir ruh halini zaten kazanmıştır.
Böyle namaz kılabilen, ne bahtiyar bir kuldur.
****
Namazda Huzur ve Huşu
Dinimizin direği ve müminlerin miracı olan Namazlarımızı,dünyamızı ve ahiretimizi kazanacak bir şekilde eda etmek için en önemli şart hiç şüphesiz namazda huzur ve huşu’dur. Bu haftaki hutbemizde(de)namazda huzur ve huşu ile alakalı bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Müminun suresinin ilk ayetlerinde; ”Namazlarını huşu içerisinde kılan müminler elbette kurtuluşa ermişlerdir.”Buyrulur.
Resulullah(sas)Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde; ”Kulun ahirette ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Namaz hesabını düzgün verenin diğer hesapları da düzgün olur.” buyurmaktadır.
Bu ayeti kerimelerden ve hadisi şeriften anlaşılıyor ki, namaz ibadeti;
kul hakları hariç olmak üzere eksik ve noksanlıklarımızı örtecek ve bizi hiç zorlanmadan ebedi kurtuluşa, Cennet ve Cemali İlahiye’ye kavuşturacak büyük bir ibadettir. Bu yönü ile bizler için çok büyük bir fırsattır.
Bununla beraber namaz, ağır bir ibadettir. Şekil ve muhteva itibarı ile zor olmamakla beraber, manevi yönü herkesin çok rahat kaldırabileceği bir ibadet değildir. Ondaki zorluk, fiziki bir zorluk değildir. Namazın manevi ağırlığını gaflet sahibi insanlar kaldıramadığı içindir. Diğer bir yönü de Nefs-i emmare ve şeytanı aleyhilla’ne bizlere zor gösterdiği içindir.
Nitekim namazdan çok daha ağır işlerde zorlanmayan bazı kimseler, namaza sıra geldiğinde zorlanır. Çünkü namaz imanla,imanın gücü ile alakalıdır.
Ayeti kerimede şöyle buyrulur: “Namaz elbette ağır bir ibadettir, ama huşu ile kılanlara ağır gelmez.”(.Bakara 45)
(Osmanlı devri evliyalarından Aziz Mahmud-u Hüdai hz.ne;
”İstanbul’a bir pehlivan gelmiş, şu kadar yükü kaldırıyormuş.”denildiğinde;
”O pehlivan çok güçlü olsaydı abdest İbriğini kaldırabilirdi. Halbuki abdest ibriğini kaldıramıyor. Çünkü o daha ağır.”buyurması bu büyüklüğü anlatır.)
Öyle ise namazlarımızdaki ilahi güzelliğe kavuşabilmek, huşu ile eda edebilmek için gayret göstermeliyiz. Peki namazda huşu nasıl ve ne ile olur?
Namazda huşu’un maddi ve manevi şartları vardır.Ancak ikisi de birbirinden ayrılmazlar. Büyük İslam alimi İmamı Rabbani hz. şöyle buyurur:
“Namazda huşuun şartı namazın farzlarına vaciplerine,sünnetlerine ve müstehaplarına harfiyen riayet etmek,(mekruhlarından da sakınmakla) mümkündür.”(Mektubat,C.1 M.305) (Mesela; sağlam bir abdest ve taharet, beden,elbise ve mekan temizliği namazın ilk şartlarındandır.Buradan başlayarak,ilmihal kitaplarında yazdığı şekli ile bütün hususlara gücümüzün yettiğince riayet etmek işin başıdır.)
Diğer bir husus da kalbin tavazu halinde olmasıdır. Niyetten başlayarak namazın bütün rükunlarında Cenab-ı Mevla’ nın huzurunda olduğumuzu düşünmek, bu halin muhafazasına gayret etmektir. Bu da nefs terbiyesi ve kalbi hazırlıkla mümkündür. Ancak,İmamı Rabbani Hz.nin ifadelerine göre;“Farz, vacip,sünnet ve müstehaplara tam riayet kalbi huzuru da sağlar.” (C.1.M.305)
“Bu o kadar mühim ki namazda bir edebi gözetmek ve tenzîhen (yani helale yakın) bile olsa, bir mekrûhtan sakınmak, zikirden, fikirden, murâkabeden ve teveccühden dahâ faydalıdır. Tahrîmen olan (yani harama yakın) mekrûhtan sakınmanın faydasını, artık düşünmelidir.” (Mektubat-ı Şerif C.1,Mektup 29) .
( Nitekim bir Hadis-i Şerifte şöyle müjdelenir: “Şüphesiz namaz kılan, sağa sola bakınmadıkça, Allahü Teâlâ’nın o kişiye tecellîsi devâm eder.”)
Namazda huşu, bizim için hayati ehemmiyeti haizdir.
Onun için evvela; Namazla alakalı bilgilerimiz yeterli değilse; sağlam ilmihal kitaplarından ve güvendiğimiz din adamlarından iyice öğrenmeliyiz..Sonra da tatbike çalışmalıyız.Çünkü maddi ve manevi bütün güzellikler buna bağlıdır. Tabi ki bunun tamamında hemen kolayca muvaffak olmak zordur. Ancak tamamı elde edilemeyen şeylerin tamamı terk edilmez. Bize düşen bunun yolunda ve gayretinde olmaktır.Bu gayret,Allah yolunda nefisle cihattır.Biz gayret ettikçe Mevla’mız bizlere yardım edecek,rahmeti ve ihsanı artacaktır. Nitekim hadisi kutside şöyle buyrulur:”Kulum bana bir adım gelirse ben ona on adım gelirim. Kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim.”
Ayrıca bu mevzularda İslam büyüklerinin bazı tavsiyeleri de vardır: Mesela; namaza başlamadan önce üç istiğfar ve salavatı şerife okumak,namazdan sonra yine üç istiğfar okumak…Namazda Fatiha-i şerife’ de; İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în derken;”ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz.” diye Cenabı Hakka hitap ettiğimizi düşünmek.Tahiyyatta “Esselâmü aleyke” derken Resulullah (sas)Efendimze selam verdiğimizi düşünmek gibi.. Bunlar namazın kabulü ve derecesinin yükselmesi hususunda çok mühim tavsiyelerdir. Ayrıca namazlardan sonra 33’er defa okunması sünnet olan; SübhanAllah, Elhamdülillah ve Allahüekber tesbihleri de; aczimizi itiraf, Allaha teşekkür ve Alahın büyüklüğünü itiraf sayıldığı için;bu sebeple Mevla’ mızın, namazdaki eksiklerimizi telafi edeceği müjdelenmiştir.(Mektubat C.1 M.304) Bunlar ihmal edilmemelidir. Hadis-i Şerifte Resulü Ekrem; (sas) şöyle buyuruyorlar: “Kul; namazını kılmaya kalkınca nefsi, yüzü ve kalbi ile birlikte Azîz Ve Celîl olan Allah’a yönelirse, anasından doğduğu gün gibi (tertemiz olarak namazdan) ayrılır.” (İhya,c. I. s.121)
NAMAZDAN SONRA TESBİHİN FAZİLETİ
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) (muhâcirlerin) fakirleri gelip:
(Yâ Rasûlallâh) mal ve mülk sâhipleri en yüksek dereceleri ve dâimî nimet(lere ermek fazîlet ve saâdetin)i alıp gittiler.
Hem bizim kıldığımız gibi onlar da namaz kılıyorlar, bizim tuttuğumuz gibi onlar da oruç tutuyorlar.
Hem de onların fazla malları var, onunla haccediyorlar, umre yapıyorlar, cihâd ediyorlar, sadaka veriyorlar.” dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Size bir şey bildireyim ki siz onu yaptığınız takdirde hem (bu hususta) sizi geçmiş olanlara yetişebilesiniz, hem de sizden sonraya kalanlardan hiçbir kimse size yetişemesin ve içlerinde bulunduğunuz cemâat (topluluk) içinde en hayırlı siz olasınız. Ancak (onlardan size tavsiye ettiğim amelin) aynısını yapan hâriç:
Her farz namazdan sonra otuz üçer kere tesbîh (Sübhânallah), tahmîd (Elhamdülillâh) ve tekbîr (Allâhü Ekber) okursunuz.” buyurmuşlardır.
Fakirler Resûlullâh’ın (s.a.v.) kendilerine öğrettiğini yaptılar. Derken zenginlere de yaptıklarını haber verdiler. Zenginler de tıpkısını yaptılar.
Ashâbın fakirleri, Resûlullâh’a (s.a.v.) gelip bunu haber verdiler ve:
‘Bizim bu kardeşlerimiz bizim yaptığımızı yapıp söylüyorlar’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.):
“Bu dediğiniz Allâhü Teâlâ’nın bir fazlı ve ihsanıdır ki, dilediğine verir. Ey fakirler cemâati:
Müslümanların fakirlerinin zenginlerinden âhiret günü ile yarım gün, yâni beş yüz yıl evvel cennete girmeleri sizi sevindirmez mi?” buyurdular.
Namazla İlgili Nükteler
Horoz
Çocuk:
– Babacığım, demiş. Bana bir horoz alsan da, sabahları ötüp beni namaza kaldırsa.
Adam:
– Canım oğul, diye cevap vermiş. Senin içindeki horoz ötmedikten sonra, dışarıdaki horozun fayda vereceğini mi sanıyorsun?
Kaza
Yolculardan biri, otobüs şoförünün yanına gider ve namaz vakti geçmeden bir mola vermesini rica eder.
Şoför sinirlenerek:
– Kaza edin efendim, der. Ne olur yani?
Adam, sakin sakin cevap verir:
– Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen!