Dünya ahiretin tarlası ve ebedi saadetin vasıtası olduğu için, aslında kötü olmak şöyle dursun, iyidir ve makbuldür, övülmeğe değer. Asıl kötü olan, dünyevi arzu, şehvet ve isteklere gönülden bağlanarak Hakk’tan gafil olmaktır.
Hikmetini şahsında billurlaştıran Peygamber Efendimize :
<<Dünya nedir?>> diye sorulduğunda:
<<Seni Mevlandan gaflet ettirendir.>> buyurmuştur ki, dünya, kerim olan Mevlanın zikir ve taatından seni alıkoyan ve gaflete düşüren şey demektir. O halde kötü olan, dünyanın kendisi değil, insanı Hakk’tan koparan eşya ile ilgileridir.
<<Kim dünyayı ahirete üstün tutarsa, Allah onu üç şey’e mübtela eder: Bir dert ve yük ki ebediyen ayrılmaz; bir fakirlik ki asla zenginleştirmez; bir hırs ki, doymak bilmez>> hadis-i şerifi ki, anlamı dünyayı ahirete tercih eden kimseyi Allah üç şey’e mübtela eder: Ölünceye kadar üzüntü ve ıztırap, yoksulluk ömür boyu dünyaya ve ona buna muhtaçlık, hırs ve tamah ve hiç doymamak, tokluk duymamak, aç gözlülük. Bu üç hal, ahireti unutan ve dünyaya tapar olanların hepsinin başına gelir. Ama bundan, dünyayı terk, kısa görüşlülerin çıkardığı işsiz güçsüzlük, tembellik gerektiği gibi bir mana çıkarılmamalıdır. Çünkü :
<<Allah mü’mini san’atında görmeği sever>> ve << Gerçekten Allah san’atkar kulunu sever>> <<Helal kazanan Allah’ın sevgilisidir.>> ve bu anlamdaki hadis-i şeriflerin de işaret ettiği gibi, Cenab-ı Hakk, iş, san’at ve ticaret erbabını rıza ve rahmeti içine almıştır. Bu hikmetledir ki, büyük peygambelerin her birinin bir iş ve san’atı vardı. Anlatılır ki, Hazret-i Ömer(r.a.) bir gün, tembel tembel oturan bir topluluğa rastladı.
<<Siz kimsiniz?>> diye sorduğunda:
<<Biz mütevekkilleriz>> cevabını alınca:
<<Haşa, şiz mütevekkiler değil, müteekkillersiniz(yiyicilersiniz). Mütevekkil, toprağın karnına tohumu gömdükten sonra, kainatın Rızk Vericisinin lütfundan uman ve bekleyen ve ona güvenendir.>> buyurdu.
Bazı gerçek bilginler de, ulu şeriatın iş, meslek, san’at ve ticaret gibi helal saydığı meşru kazanç yollarını, nerdeyse imandan ayrılmaz bir şart sayacak oldular ve <<müekked vücubla vacibdir>> dediler ve bu vücubu:
<<Artık o namaz kılınca yeryüzünde dağılın, Allah’ın fazlından nasib arayın>>(Cuma Suresi 10.Ayet) ayetinin hükmüne bina ettiler. Öyleyse dünyayı terkten maksat, tembelliği seçmek demek olmayıp, belki mal biriktirme ve malla öğünme, helal ve haram ve başkasının hakkı demeyerek mal yığmaya hırsla sarılmamak ve bu meyli duymamak, dünyayı ahirete tercih edecek ve Allah’ı unutacak kadar fani şeylerin sevgisini gönüle yerleştirmemektir. Zaten her işte başarı ancak Allah’tandır.
Dünyadan istenecek bir şey varsa o da, helalinden yiyecek, giyecek, bir de barınacak bir yerdir. İsteyeceklerin yalnız bunlar olsun, fazlasını isteme. Dünya adamlarının, helal haram demeyip yığdıkları mala ve refahlarına, günübirlik saadetlerine imrenme ve özenme.
Dünya, kalıcı olmayan bir ülkedir. Dünyaya rağbeti olan, asla maksadına ulaşamaz. Dünyaya rağbeti olanların istekleri çok olur. Halbuki kaderin tayin edicisi Allah, dünyadan o şahsa ne kısmet etmişse ancak onu verir. O şahıs ister dünyayı umursasın, ister umursamasın, Allah’ın yanında bir şey değişmez. Yani her birimiz <<Nahnü Kasemna….( Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. Zuhruf Suresi 32) tecelli aynasında ne takdir edilmişse, ister istemez ancak ona ulaşabiliriz. Dünyaya tapanların isteklerinin sonu olmayacağından, takdir edilmemiş isteklerine ise kaderin değişmezliği gereği kavuşamayacaklarından ömür boyu hüzün duyacak, gamlı olacak ve manen de Allah’ın gazabına uğrayacaktır. Dünya isteği, özüyle, deniz suyu içenin hali gibidir ki, içtikse susar. Peygamberlerin en büyüğü Peygamber Efendimizin dünyayı çöplüğe benzetmesi, dünyadan sakınmak için sana yeter bir ibret olmalıdır. Allah, senin payını dünyadan ne ayırmışsa ona razı ol, çünkü, istesen de istemesen de, yalnız payına ayrılana alacaksın.
Cenab-ı Hakk, Musa Peygambere(a.s.) :
<<Ey adem oğlu, sana ayırdığım paya razı olursan kalbini huzurlandırmış ve övülür duruma gelmiş olursun. Bu paya razı olmazsan dünyayı üzerine öyle çullandırırım ki, vahşi hayvanların çöllerde koşup durduğu gibi orada koşup durursun da izzetim celalim adına yemin ederim ki, sana takdir ettiğimden başka bir şeye elin erişmez ve herkes kötüler seni>> ilahi ikaz ve tenbihde bulundu.
Kaynak : Muhyiddin Arabi – Adabü’l Mürid – Bedir Yayınevi
***
Hz.Ali(k.v.) Efendimizin kılıcında şu ibare yazılıydı:
“Dünya husûsunda insanlar ne kadar hırslı ve tedbirli… Hâlbuki rızkların taksiminde aklın ve kemâlin tesiri yoktur. Ne takdir edilmişse rızklar o kadardır. Nice edepli akıllı insanlar var ki, dünya ona müsâit değildir. Nice ahmaklar da var ki, kusurlarına ve eksiklerine rağmen dünyalarına nâil olurlar. Eğer kuvvet ve gâlibiyete göre dünya ele geçecek olsaydı, şâhinler serçelere rızktan bir şey bırakmazdı”. Kaynak : Hakayık (Mehmet Zihni Hz.)
***
DÜNYA İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER TIKLAYINIZ…
TAKDİR OLUNAN TIKLAYINIZ…
ZARAR AHİRETE YÖNELDİĞİ ZAMAN DÜNYAYA UĞRAMAZ TIKLAYINIZ…
DÜNYA HAKKINDA HİKAYE TIKLAYINIZ…
DÜNYA SEVGİSİNİN AKİBETİ: AZ TAMAH ÇOK ZİYAN HİKAYE TIKLAYINIZ…
🙂 DÜNYANIN DENGESİ TIKLAYINIZ… 🙂
🙂 DÜNYA KAÇ ARŞIN? TIKLAYINIZ… 🙂
Allahü Teala dünyayı yeniden yaratmış olsaydı, nasıl olmasını arzu ederdiniz? tıklayınız…