Etiket arşivi: namazla ilgili hikaye

Süfyân-i Sevrî  Hazretleri namazda niçin bayıldı?

Süfyân-i Sevrî  Hazretlerinden rivayet edildiğine göre kendisi bir akşam namazında bir kavme(topluluğa) imam oldu.

“(Ey Rabbimiz!) Ancak sana ibâdet(kulluk) ederiz  ve yalnız senden yardım dileriz”(Fatiha Suresi Ayet 5) Âyet-i  kerimesine geldiğinde, düşüp bayıldı. Kendisine geldiğinde bu, (bayılma) soruldu. O:

-“Sen neden doktorların ve sultanların kapısına gidiyorsun?” diye sorulmasından korktum,” dedi.

Kaynak : Ruhul Beyan Tefsiri cilt 1 sayfa 83

***

Develeri Kalbime Bağlamam

Delinin namazı

HOCA NAMAZ KILDIRIRKEN HANGİ SUREYİ OKUDU?

KUL NAMAZA DURUNCA…

 

Hayati Ders : Namazın Önemi

namaz vakitNAMAZIN ÖNEMİ

Şahsın biri İmam Sadık’ ın yanına geldi ve şöyle dedi :

Ey efendim ben bir bahçe satın aldım her yönüyle verimli ve güzel bir bahçe olmasına rağmen tüm işlerim tersine döndü ve evimin düzenini bozdu sebebi ne olabilir?”İmam Sadık şahsa: “Acaba bahçe seni meşgul etti de namazını hafife mi aldın? “
Adam:

“Hayır efendim, aksine Allah a şükür etmek için daha çok özen gösteriyorum.” 
İmam: “Peki ailenden namazı hafife alan varmı?” 
Şahıs: “Efendim onlar benden daha çok bu konuya hassaslar” dedi
İmam: “Bahçede çalışan işçilerin içinde namaz kılmayan veya namazı hafife alan varmı?” 
Şahıs: “Yok efendim bahçede çalışan işçiler de iman ehli kimseler” dedi
İmam elini başına koydu gözlerini kapatıp bir müddet sükût etti. Başını aniden kaldırdı ve şöyle buyurdu :                      “Bahçenin sonunda kurumaya yüz tutmuş bir ağaç var o ağaçta bir karganın yuvası var o yuvada bir kemik var o kemiği al ve bahçen den uzaklaştır.”
Adam yerinden kalktı ve İmâm ın buyurduğu yere doğru hızla hareket etti ve haber verdiği gibi ağaçtaki yuvaya çıktı ve kemiği buldu aldığı gibi hemen bahçeden çıkardı ve uzak bir yere attı. İmam Sadık’ ın yanına döndü kemiğin ne olduğunu sordu. İmam gitmesini daha sonra gelmesini istedi.
Adam gitti her gün işleri daha da güzelleşiyordu. Bir müddet sonra tekrar imamın yanına geldi ve o kemiği sordu.
İmam şöyle buyurdu : ” O namaz kılmayan bir insanın kemiği idi şiddetli yağmur mezarını tahrip etmiş kemikleri dışarı çıkmıştı. Karga yuvasını yaparken onu bulup yuvasına getirmişti. O kemik senin bahçen de olduğu için işlerin ters gidiyordu. “
Sevgili kardeşlerim namaz kılmayan insanın kemiği tüm işleri alt üst ediyor insan hayatının düzenini bozabilir ise varın siz bir düşünün insanın evinde namaz kılmayan bir insan olursa o evin hali ne olur.

Namazı Geç Kılanlara………………

namaz vakit

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılır mı?” Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.

Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep… namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, “Yine geciktirdim namazı. dedi kendi kendine.

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda
etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi. Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana.” dedi. Çok seviyordu onu …Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki… hicabından renkten renge girerdi.
O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu.Ne kadar da yorulmuşum.” dedi. Daldı gitti öylece….

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. Benim ismimi mi okudunuz?” dedi dudakları titreyerek…..

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden….” Şükürler olsun dedi, kendi kendine ve devam etti; “Gözlerimi dünyaya açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah’ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım.” Kirpiklerinden aşağı gözyaşları
dökülürken, Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum.” Diyordu. Ama bir yandan da O’nun için ne yapsam az, Cennet’i kazanmama yetmez.” Diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah’ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı. “Olamaaaazzzz” diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. “Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım.” Diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehennem’e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü..“Hizmetlerim… Oruçlarım…. Okuduğum Kur’anlar……Namazım….Hiçbiri beni kurtarmayacak mı?” diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.

Resülullah, “Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler.” Buyuruyordu. “Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?” diye düşünüyordu.

“Namazlarım…..Namazlarım….Namazlarım.” diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.

Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.

“Siz de kimsiniz ?” dedi.
İhtiyar gülümsedi: Ben senin namazlarınım.”

Neden bu kadar geç kaldınız ? Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum.”dedi….

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;

Sen beni hep son anda yetiştirirdin, …hatırladın mı?

Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kanter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu.Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu.

Alıntı

Risale: İslam ve Namaz tıklayınız…
Risale: Namaz ve Esrarı tıklayınız…

Neden Namaz Kılamıyoru​m?

GunesTutulmasi

Çok ilim sahibi olmak demek çok iman sahibi olmak anlamına gelmez.
Namaz kılına kılına alışkanlık haline getirilir namaz hakkında çok kitap okuyarak değil.
Okur yazar olmayan ninelerimiz hiç teheccüt namazını kaçırmaz ama namaz konusunda her türlü kitabı okumuş olan bizler nedense bir türlü teheccüt namazı kılamayız.
Burada ısrarla pratik yapmak çok önemli.
İnsan hayatının en ön sırasına dini koymalıdır.
Dinimizi dünyaya değil dünyayı dinimize uydurmalıyız.
Her şey burada çözülüyor.
Bu konuda dikkat edeceğimiz çok önemli hususlardan birisi de günahlar.
İnsan günaha girdikçe namazdan sıkılır, namaz kılmak onu sıkmaya başlar.
Bir insan namaz kılamıyorsa demek ki onu namazdan mahrum bırakan bir günah vardır.
Günahlar iman zafiyetine sebeb olur.
Takva ile iman kuvvet bulur.
Her şeyden önce hayatımızı gözden geçirip nerelerde hata yapıyoruz bizi namazdan ve ibadetlerden alıkoyacak ne tür günahlarımız var bunları tespit edip tevbe istiğfarla izalesine çalışmalıyız.
Diğer bir husus çevre.
İnsan çevresini dini hayatını otokontrol altına alacak şekilde oluşturmalıdır.
Etrafında namaz kılan insanların çokluğu ona kuvve-i maneviyye olacaktır.
Namaz kılmayan insanların çokluğu ise onu zamanla namazdan soğutacaktır.
Bu konu çok önemlidir.
Takva sahibi insanlar insanın imanına kuvvet verirken günahkar insanlar da insanın imanını zayıflaştırır.
Bu gizli bir telkin gibidir.
Bir diğer husus ise ibadetlerin yanında tebliği unutmamaktır.
İnsanın vazifesi iki yönlüdür.
Birisi velayet diğeri risalete bakar.
Velayet insanın ibadetleri takvasıdır.
Risalet ise tebliğe bakar.
Birinden birinin olmaması diğerini de geri bıraktırır.
Hem namazı kılmalı hem de insanları namaz kılmaya davet etmek gerekir.
Böylece başkalarını kurtarmaya çalışırken kendimizi de kurtarmış olacağız.
Allah cümlemize takva üzerine sabır kuvveti nasib etsin.

Kaynak: http://www.ilahi.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=92682

Deve sahibinden neden kaçtı?

Bir gün Peygamber Efendimiz(S.A..V.)’in yanına bir deve geliyor. Arkasından devenin sahibi geliyor. Sahibi deveyi Peygamber Efendimiz(S.A..V.)’e şikayet ediyor.

-“Ya Rasülellah bu benim işimi görmüyor, benden kaçıyor” deyince deve lisana gelip:

-“Ya Rasülellah o sahibim sahibinden, yaradanından günde beş defa kaçıyor, o söz versin yaradanına itaat edeceğine, bende ona itaat edeceğime söz veriyorum” deyince devenin sahibi de Peygamberimize(S.A.V.)’e söz verir ve oradan ayrılırlar.

Namaz Hakkında Detaylı Bilgi için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz.

1-İslam ve Namaz
2-Namaz ve Esrarı

Delinin namazı

Delinin biri camiye girer belli ki namaz kılacak.
Ama oturmaz meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır…
Bir oraya bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider..

Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.

Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar çıkardığı ses vs. derken tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..
Nihayet biter namaz bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..
Herkes kıpırdanmaya adama söylenmeye başlamıştır bile..
İmama kadar ulaşır sesler hafiften tartışmalar..

İmam aynı mahalleden bilir az çok garibin halini şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

“Oğlum böyle namaz mı olur sırtında odunlarla sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

Bunu duyan meczub melül-mahzun ama manalı bir bakışla sorar

“Âdetiniz böyle değil mi?”

“Ne âdeti?!” der Hoca..

Cemaat da toplanmış merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..

Der ki meczub bu kez:

“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir ben de şu odunları yüklendim geldim işte neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız tek bana değil!

Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..

“Evet” der meczub “Hepinizin sırtı yüklü!”..

Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasınabıyık altından gülüşmeler başlamıştır..

Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek saf bir çocukça heyecanla bağırır:

“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk bunda kocaman bir elma ağacı vardı..

Bunda kırık bir kapı bunda bir tencere yemek bunda kızarmış tavuk şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”

Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;

“ Boş yok boş yok hiç!..diye tekrarlar.

O böyle söyleyince herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!

Aynen doğrudur dedikleri çünkü;
Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda
kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını
biri onaracağı kapıyı
diğeri lokantasında pişireceği yemeği..
Biri açtır aklında yiyeceği tavuk
birinin sırtında sevdiği kadın
diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der bu kez endişeyle Hoca..

O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!

Meğerse efendim hocanın ineği hastaymış “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda..

“Harâbât ehlini hor görme sakın defineye mâlik viraneler var.”
Bildirince bildiren yüreği olan görüyor elbet..”

Develeri Kalbime Bağlamam

Biri İmam-ı Azam’a gelerek: “Yâ İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz.
Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?” diye sormuş.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:
“Ben develerimi kalbime bağlamam ki; ahıra bağlarım…”

http://kitap.mollacami.com/veciz-nukteler/konu-2201.htm