Etiket arşivi: Enes bin Mâlik (r.a.)

NEFİS İLE MÜCADELE

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:

“Yaparken insanların seni görmesini istemediğin şeyi, yalnız başına kaldığın zaman da yapma.”

Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle anlatmıştır: “Hikmet sahibi iki zât varmış. Bunlar her karşılaştıkları zaman birbirlerine nasihat ederlermiş. Bir gün yine karşılaşmışlar. Birisi diğerine, “Bana, kısa ve özlü bir nasihatte bulun.” demiş. O da arkadaşına şu veciz nasihatte bulunmuş: “Allâhü Teâlâ, seni dâima görmektedir, öyleyse Allâh’ın nehyettiği şeyler ile meşgul olma, devamlı onun emrini tut.”

İnsan, Rabb’inden utanmalı, ahlâka ve âdâba uygun olmayan şeyleri, hiçbir kimsenin görüp bilmediği yerde bile olsa yapmamalıdır. Çünkü o gibi şeyler insaniyete yakışmaz, uhrevî mesuliyeti gerektirir. Nefsin kötü meyillerine, arzularına karşı koymak büyük bir fazilettir.

Malum olduğu üzere Müslümanlıkta nefis ile mücâhede, cihâd-ı ekber (en büyük cihâd) sayılmaktadır. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir gazâdan döndüklerinde: “Küçük cihâddan, büyük cihâda döndük.” buyurmuşlar. Ashâb-ı Kirâm, “Yâ Resûlallah! Büyük cihâd nedir?” diye sorduklarında, Peygamberimiz (s.a.v.): “En büyük cihâd, nefis ile mücâhededir.” buyurmuşlardır. Nefs-i emmâre, en büyük düşmandır. Muharebede düşmanın silahıyla ölen bir Müslüman, şehâdet mertebesine erer, âhirette Cenâb-ı Hakk’ın manevî huzurunda büyük rızıklara nâil olur. Hâlbuki nefs-i emmâreye mağlup olan bir şahıs, zelil ve hakîr olur; ne dünyadan, ne de âhiretten istifâde edebilir.

Nefis ile mücâdele, cemiyetler için sair düşmanlar ile cihâddan daha mühimdir. Bir milletin fertleri, nefisle mücâhedede bulunmazsa ilim, ahlâk ve din cihetinden yükselemez. Bir millet, maddî kuvveti sayesinde düşmanlarına galip gelebilir, servetini ziyadeleştirebilir. Fakat bu maddî kuvvet, nefis ile mücâhede sayesinde kazanılan manevî kuvvet ve ahlâkî faziletler ile beraber olmazsa elde edilen muvaffakiyet devam edemez.

Reklam

RESÛLULLAH’IN TAVSİYELERİ

sünnet

Enes bin Mâlik (r.a.) anlatıyor: Sekiz yaşımda iken Resûlullah’a (s.a.v.) hizmet etmeye başladım. Bana ilk öğrettiği şey şu oldu: “Ey Enes! Namaz için abdestini güzel al. Böyle yaparsan hafaza melekleri seni sever, ömrün de uzun olur. Ey Enes! Cünüplükten guslet ve gusül abdestinde de mübâlağa et. Çünkü her kılın altında cünüplük eseri vardır.” Ben “Yâ Resûlallah! Gusülde nasıl mübâlağa yaparım?” diye sordum. Buyurdular ki: “Suyu, saçlarının diplerine kadar ulaştır, vücûdunu ovala. Böylece yıkandığın yerden günâhın bağışlanmış olarak çıkarsın.
Ey Enes! İki rek’at (da olsa) duhâ namazını geçirme. Çünkü o çok tevbe edenlerin namazıdır. Gece ve gündüz çok (nâfile) namaz kıl. Sen namaz kıldığın müddetçe, melekler de sana istiğfâr ederler.
Ey Enes! Namaz için kalktığın zaman, kendini tamamen Allah için ayakta tut. Rükû yaptığın zaman, avuç içlerini dizlerinin üzerine koy, parmakların açık olsun. Kolların yanlarından ayrı dursun. Başını rükûdan kaldırdığın zaman, her uzvun yerinde duracak şekilde kalk, dimdik dur. Secde yaptığın zaman, yüzünü yere iyice yapıştır. Karganın yem yediği gibi acele etme, Tilki gibi de kollarını yere döşeme. Başını secdeden kaldırdığın zaman kelb gibi durma… Zîrâ Allâhü Teâlâ rükû ve secdesi tam yapılmayan namazı kabul etmez. Gücün yeterse her zaman abdestli olmaya çalış. Sen abdestli iken ölecek olursan, kelime-i şehadet getirerek ölürsün.
Ey Enes! Evine girdiğin zaman -ev halkına- selâm ver ki, senin ve evinin bereketi artsın. Bir ihtiyacın için dışarı çıktığın zaman, karşılaştığın müslümanlara da selâm ver ki îmânın lezzeti kalbine girsin. Çıktıktan sonra bir günah işlemişsen bağışlanmış olarak evine dönersin.
Ey Enes! Hiçbir zaman müslümanlara karşı kalbinde kin besleme. Bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime sarılırsa beni sevmiş olur. Kim de beni severse cennette benimle berâberdir.
Ey Enes! Bütün bunları öğrenip vasiyetimi yerine getirirsen, artık senin için ölümden daha sevimli hiçbir şey olmaz. Çünkü gerçek rahat ölümdedir.”

http://www.fazilettakvimi.com/tr/2012/1/26.html