Etiket arşivi: şeytan

Hz. Havva Validemiz Niçin Yaratıldı?

Müfessirler şöyle naklederler:

— Hz. Adem Cennette olduğu zaman yalnız dolaşırdı. Gönlü sâkin değildi. Hak Teâla Adem’e uyku verdi. Adem (A.S.)’da uyudu. Hak Teâla Adem’in sol eğe kemiğinden Hz. Havvâ’yı yarattı. Ona Cennet elbiselerini giydirdi. Hz. Havvâ, Ademin başı ucuna oturdu. Adem (A.S.) uykudan uyandığı zaman başında bir kadının oturduğunu gördü. Melekler imtihan için:

Bu kimdir ? diye sordular.

Adem (A.S.):

Kadındır, dedi.

Melekler:

İsmi nedir? dediler.

Adem (A.S.):

Havvâ’dır, dedi.

Melekler:

Niçin Havva’dır? dediler.

Adem:

Diri yaratıldığı için, dedi.

Melekler:

Niçin yaratıldı? diye sordular.

Adem:

Ben onda ve o bende sakin olmak (huzur bulmak) için yaratıldı, dedi.

Nitekim Hak Teâla buyurdu:

«Sizi bir candan (Ademden) yaratan, bundan da, gönlü kendisine yatıp ısınsın diye, eşini yapan O’dur (Allah’tır). (A’râf Sûresi, âyet: 189.)

Bedâyi-i Ahbâr’dan yapılan nakle göre, Adem (A.S.)

Cennete girince, Allah Teâla Hz. Havvâyı yarattı ve:

Benim Cennetimde oturun, yemişlerinden yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın. Benim selâmetim ve rahmetim sizin üzerinize olsun! dedi. Ve kendisini Hamd ve Senâ ile anıp:

Hamd benim övüncümdür, Azamet benim örtüm, Ululuk elbisem ve bütün mahlûkât benim kulumdur, buyurdu.

Melekler, Adem (A.S.)’a verilen bu şerefi görünce. Cennet halkı ile birlikte, onların üstlerine inciden saçu saçtılar. Adem (A.S.)’a ve Hz. Havva’ya selâm verdiler.

Hak Teâla hazretleri şöyle buyurdu:

Ey Adem! Benim nimetlerime şükret. Seni son derece güzel yarattım. Seni ayağın üzerinde yürüttüm. Sana ruhumu üfledim. Melekleri sana secde ettirdim. İb[1]lis sana secde etmediği için ona lânet ettim. Sana olan iyilikleri tamamladım. Ceneti iki bin yıl evvel, Havvâ ile senin için, yarattım. Eğer bana itaat ederseniz benim Cennetimde kalırsınız. Eğer bana verdiğiniz sözü terk ederseniz Cennetten çıkarır, ateşle azâb ederim.

Adem (A.S.) bunun üzerine:

Ey Rabbim! Ahdini ve emânetini kabul ettim, dedi.

Hak Teâla:

Eğer bu ağaca yaklaşırsanız, zâlim olursunuz, buyurdu.

Eb’ul-Leys İbni Abbâs (R.A.)’dan şu rivâyeti nakleder:

— O zaman İblîs, Adem (A.S.)’ın, Allahtan bu şekil[1]de yücelik bulduğunu görünce hased elti. Cennetten çıkarmak istedi. Yılan suretine girip Cennetin kapısına geldi ve ağladı. Adem (A.S.) ve Havvâ Şeytanı tanımadılar ve:

Neden ağlıyorsun? dediler.

Şeytan:

Sizin için ağlıyorum, birbirinize hasret kalacaksınız. Fakat, size tavsiye ederim ki, bu ağaçtan yerseniz Cennette ebedî kalırsınız, dedi:

Havvâ bu söze mağrur oldu. Oradan gitti, Adem (A.S.)’ın yanına geldi ve:

Bu ağaçtan yiyelim ve Cennette ebedî kalalım, dedi.

Adem (A.S.):

Hak Teâla bizi bu ağaçtan men etti, dedi.

Havvâ bin türlü nâz ve lütuf ile:

Beni seversen bu ağaçtan yiyelim ve Cennete ebedî kalalım, dedi.

Adem (A.S.):

Ey Havvâ! Böyle yapma! Ben Allah’ın hışmından korkarım, dedi.

Hz. Havva:

Allah’ın rahmeti çoktur deyip o ağaçtan bir yemiş aldı, yedi ve:

Ey Adem! Ben yedim, bir şey olmadı, dedi. Zira,o meyveyi yemekle Havva’ya bir hâl olmadı. Çünki Havvâ başkasına uyan, Ademin himâyesinde bulunan kimse, Adem ise kendine uyulan, Havvâ’nın kendisine uyduğu kimse idi. Madem ki uyulan Adem’de bir hal yoktur, uyan Havvâ da da bir hal olmaz. Bunun aksi de böyledir. Ondan sonra Havvâ bir yemiş alıp Adem’e verdi.

Ne zaman ki Adem (A.S.) o meyveden yedi, giydiği güzel elbiseler arkasından düştü, çıplak kaldı. Adem (A.S.) utancından kaçıp gizlendi.

Allah Teâla:

Ey Adem! Benden mi kaçıyorsun? buyurdu.

Bir incir ağacından yaprak alıp kendini örttü.

Saîyd bin Müseyyeb dedi ki:

Adem (A.S.) o ağaçtan yemeyeceğim diye Cenab-ı Hak’la ahd etmişti. Halbuki aklı vardı. Peki, niçin yedi? Cevâbı şudur:

— Havvâ çeşitli yollarla sarhoş etmişti. Bundan dolayı ahdi unutup o meyveden yedi.

Bagavî tefsirinde, nakledildiğine göre Muhammed bin Kays şöyle demiştir:

Hak Teâla Adem (A.S.)’a: Benim yasak ettiğimi niçin yedin? diye buyurdu.

Adem (A.S.):

Havvâ yedirdi, dedi.

Hak Teâla Havvâ’ya:

Niçin yedirdin? buyurdu.

Havvâ:

Bana yılan. «Ye!» dedi, yedim diye cevap verdi.

Hak Teâla yılana:

Niçin yedirdin? buyurdu.

Yılan:

Bana İblis öğretti, dedi.

Hak Teâla Havva’ya:

Ayda bir kerre kan gör! buyurdu.

Yılanın ayakları vardı ve kendi de deve gibi idi.

Hak Teâla yılana.

Ayaklarını kestim, bundan sonra sen yüzün üzerine yürü! buyurdu.

Ondan sonra da İblîs’e:

Bunları sen azıttığın için melun ol, sana lânet olsun! buyurdu.

Hak Teâla bundan sonra yine Adem’e:

Ey Adem! Ben seni şükredesin diye yarattım. Sen ise nimetlerimi inkâr eden bir kul olmak istersin, buyurdu.

Adem (A.S.):

Ey Allahım! Beni toprak et, tek azâb etme! diye yalvardı.

Hak Teâla da:

— Ben seni niçin toprak edeyim? Cennet ve Cehennemi senin çocuklarınla, senden türeyecek insanlarla dolduracağım, buyurdu.

Adem bu sözü işitince, sevinip sustu.

Ondan sonra Hak Teâla, Adem (A.S.)’ı Serendip dağına indirdi ve şunları ona verdi:

1) Allah onu yeryüzüne indirdi.

2) Onu sıkıntıya düşürdü.

3) Rengini değiştirdi.

4 ) Komşuluktan uzaklaştırdı.

5) Hz. Havva’yı ondan ayırdı.

6) Adem (A.S.) ile İblîs arasında tekrar düşmanlık meydana geldi.

7) Allah’ın nehyini çiğnedi.

8) İblîs’i Adem (A.S.)’ın oğullarına havale etti, gönderdi.

9) Dünyayı Adem oğullarına zindân kıldı.

10) Adem (A.S.)ı Cennet havasından mahrûm bıraktı.

Ondan sonra Hak Teâla Havva’ya:

Ey Havvâ! Nasılsın? diye buyurdu.

Havva da:

Ey Rabbim! Benim zînetlerim ve elbiselerim gitti, dedi.

Hak Teâla:

Bu elbiseleri senden kim giderdi? buyurdu.

Hz. Havvâ:

Ettiğim hata giderdi. Beni düşmanım İblis kandırıp aldattı. Sana and içti, ben de aldandım, dedi.

Hak Teâla hazretleri:

Ey Havvâ, seni şu on beş şeye müptelâ ettim, buyurdu:

1) Hayız görmek.

2) Karnında çocuk taşımak.

3) Çocuk doğurmak,

4) Din noksanlığı,

5) Akıl noksanlığı,

6) İddet (belirli bekleme zamanı) bitmeyince evlenmemek.

7) Mirâs noksanlığı.

8) Erkeğin emrinde ve hükmü altında olmak.

9) Talak (boşanma) senin elinde olmamak.

10) Harbe gitmemek.

11) Kadından Peygamber olmamak.

12) Halîfe ve Sultan (Devlet Reisi) olmamak.

13) Erkeklerinden izinsiz üç günlük yere gitmemek.

14) Bütün Cemaat kadın olsa Cuma namazı kılmamak.

15) Genç kadınlara erkekler selâm vermemek.

Şimdi ey Havvâ! Cennetten çık! Sana: aklı, dinî,mirası ve tanıklığı eksik kıldım.

Havvâ:

Ey Rabbim! Cennetten nasıl çıkayım? Bütün yücelikleri benden giderdin! dedi.

Hak Teâla.

Cennetten çık! Senin neslinden nice Peygamberler, Velîler ve Şehitler gelecek ki, Cenneti onlarla dolduracağım, buyurdu.

Ne zaman ki Adem (A S.) Cennetten çıktı, Cebrâil (A.S.)Adem’i Serendib’e; Havvâ’yı da Cidde’ye indirdi.

Melekler Adem (A.S.)’ı gördüler. Çıplak dolaşırdı.

Onu esirgediler ve:

Ey Rabbim! Ademi utandırma! dediler. Adem (A.S.) Cennetten çıktıktan sonra ellerini başının üzerine koyup gözlerinden akan yaş yanaklarından akardı. Bazı melekler Adem (A.S.)’ı kınadılar. Hak Teâlanın (A.S.)’a verdiği nimetlerden ve ahdinden bahsettiler.

Adem (A.S.):

Allah’ın takdiri böyle idi ki beni yere indirdi, dedi,

Hak Teâla Adem (A.S.) a:

— Ben şöyle takdir ettim ki, tövbe olmayınca asîleri kabul etmem. Seni topraktan yarattım. Hiç bir melek, şekil ve mükemmellikte sana benzemez. Ruhumdan sana ruh üfledim. Melekleri sana secde ettirdim. Havvâyı sana verdim. Sana bütün isimleri öğrettim. Meleklerime seni hatip kıldım, Nihâyet sen benim ahdimi unuttun ve Şeytana uydun, buyurdu.

Adem (A.S.):

Ey Rabbim! Bu nimetlerin hepsini sen verdin. Ben senin şükründen ve verdiklerini dile getirmekten acizim. Ey Rabbim! Beni Muhammed muhabbeti için esirge. Zira bütün mevcudatı onun için yarattın, dedi.

Hak Teâla:

Ey Adem! Muhammed kimdir? Sen ne bilirsin? buyurdu.

Adem (A.S ):

Cennetin her yerinde: (Lâilâhe illellâh Muhammedün Rasûlûllâh) kelimesinin yazılmış olduğunu gördüm. Onun ismini Arşda ve Levh-i Mahfuzda yazılı gördüm. Bunlardan anladım ki, sana ondan daha sevgili kul yoktur, dedi.

Hak Teâla:

Ey Adem! Eğer (Besmele) ile başlarsan, mescidleri sana mesken kıldım. Yiyeceklerimi sana helâl kıldım. Yeryüzünde senin için sular akıttım. Ye, iç! Benim zikrimle meşgul ol! buyurdu.

Adem (A.S.):

Ey Rabbim! Fazlalaştır, dedi.

Hak Teâla:

Bir hayırına on veririm. Bir şerrine de bir yazarım buyurdu.

Adem (A.S.):

Ey Rabbim! Fazlalaştır, dedi.

Hak Teâla.

Tövbeni kabul ettim, buyurdu.

Adem (A.S.):

Ey Rabbim! Fazlalaştır, dedi.

Hak Teâla:

Seni ve çocuklarını yarlığarım, buyurdu.

Adem (A.S.):

Ey Rabbim! İşim tamam oldu dedi.

Ondan sonra İblis (Lanet olsun):

Ey Rabbim! Böyle olmak senin ilminde vardı. Şimdi bana da kıyamete kadar fırsat ver, dedi.

Hak Teâla:

Emân (fırsat) verdim. Ne gerekse işle! buyurdu.

İblis:

Ey Rabbim! Beni yeryüzüne indiriyorsun. Hani bana mesken? dedi.

Hak Teâla:

Mezbelelikleri sana mesken kıldım, buyurdu.

İblis:

Ey Rabbim! Onlara Peygamberler ve kitaplar verdin. Bana da kitap gerek, dedi.

Hak Teâla:

Boş ve lüzumsuz şiir ve hicivleri sana Kitap olarak verdim, buyurdu.

İblis:

Hani benim Peygamberlerim? dedi.

Hak Teâla:

Cadılar ve kâhinler senin peygamberlerindir, buyurdu.

İblis:

Hani benim evim? dedi.

Hak Teâla:

Hamam senin evindir, buyurdu.

İblîs:

Hani benim müezzinlerim? dedi.

Hak Teâla.

Saksağanlar sana müezzin olsunlar, buyurdu.

İblîs:

Hani benim yiyeceğim? dedi.

Hak Teâla:

Benim adımla başlanmayan taam senin yiyeceğin olsun, buyurdu.

İblis:

Hani benim şarabım? dedi.

Allahü Teâla:

Sarhoş eden her şey senin şarabın olsun, buyurdu.

İblis:

Hani benim meclisim? dedi.

Hak Teâla:

Sokaklar, çarşılar ve pazarlar senin meclisin olsun, buyurdu.

İblis:

Ey Rabbim! Hani benim işaretim? dedi.

Hak Teâla:

Benim lanetim ve gazabım senin üzerine olsun, buyurdu. Ve onu on şeye müptelâ kıldı:

1) Huzurundan kovdu.

2) Cennetten çıkardı.

3) Sûretini değiştirdi.

4) İsmini değiştirdi.

5) Câhillere imam kıldı.

6) Ona lânet etti.

7) Ma’rifetinden mahrum etti.

8) Tövbesini aslâ kabul etmedi.

9) Rahmetinden mahrum kıldı.

10) Cehennem halkının hâtibi yaptı.

Adem (A.S.):

— Ey Rabbim! İblîs’e kıyamete kadar fırsat verdin. Sana evlâtlarımı azdırmak için and verdi. Ben onun hilesinden emin olamam, dedi.

Hak Teâla:

Ey Adem! Ben sana üç şey verdim ki, bütün âlem seni azdıramaz, buyurdu.

1) Benim için banâ ibâdet et ve bana şirk koşma.

2) İşlediğin her hayır için yerine on veririm. Eğer günah işlersen bir yerine bir yazarım. Eğer istiğfar edersen kabûl edip yarlığarım. Nitekim Hak Teâla buyurur:

«İşte ben muhakkak yakınımdır. Bana duâ edince ben o duâ edenin dâvetine icâbet ederim…» (Bakara Suresi,  âyet:186.)

İblis Adem (A.S.)’ı gene kıskandı ve:

Ey Rabbim! Öyle olunca ben onun çocuklarını nasıl aldatayım? dedi.

Hak Teâla:

Damarlarında ve göğüslerinde yer bul ve dilediğin şekilde onları aldat, buyurdu.

İblîs:

Ey Rabbim! Beni yere mi indiriyorsun? dedi.

Hak Teâla.

Benden ümidini kesenleri Cehenneme indiririm, dedi ve:

«Yemin ederim ki, onlardan kim sana uyarsa Cehennemi bütün sizden dolduracağım» buyurdu. (A’râf Sûresi, âyet: 18.)

Hz. Adem (A.S.):

Ey Rabbim! Yılan benim düşmanıma yardım etti, ben onunla dünyâda ne ederim? dedi.

Hak Teâla:

Ey Adem! Onun yerini yerin altı ve yiyeceğini toprak kıldım. Dışarda gördüğün zaman başını parçala! buyurdu.

Hak Teâla Tavûs’a da:

Seni sularda eğleştirdim ve rızkını da yerden verdim, buyurdu.

Hz. Havvâ:

Ey Rabbim! Beni eğri kemikten yarattın. Aklımı, dinimi, tanıklığımı ve mirasımı eksik kıldın. Senden dilerim ki, erenlere verdiğin sevâptan bana da ver, dedi.

Hak Teâla:

— Ey Havvâ! Hayayı, merhameti ve anlaşmayı sana verdim. Kızların çocuk doğururken ölseler, onlara şehitlik mertebesi verdim, buyurdu.

Ondan sonra Hak Teâla Ademi tövbe kapısından Hindistandaki Serendibe indirdi. Hz. Havva’yı Rahmet kapısından Ciddeye indirdi. İblîs’i de lânet kapısından çöllere bıraktı. Yılanı Azab kapısından çıkarıp çöllere bıraktı. Yılanı Azab kapısından çıkarıp İsfehân memleketine sürdü. Bunların Cennetten çıkması ikindi vaktinde oldu.

Hz. Adem ayağa kalktığı zaman başı göklere varırdı ve meleklerin zikrini işitirdi. Sonra sakalı çıktı. Önce genç oğlandı. Bundan sonra Adem (A.S.) meleklerin sesini işitmez oldu, son derece yalnızlık çekti ve:

Ey Rabbim! Ne oldu ki, meleklerin sesini işitmez oldum? dedi.

Hak Teâla:

Hatâ işledin, araya perde çekildi ve onların sesini duymaz oldun, buyurdu.

Müfessirler şöyle derler:

— Adem (A.S.) yeryüzüne indiği zaman Hak Teâla, göklere yere ve dağlara emânet arz etti: «Bu emâneti içindeki ile taşır mısınız? diye buyurdu.

Onlar:

Ey Rabbîm! İçindeki nedir? dedi.

Hak Teâla:

Eğer bana itaatli olursanız sevap bulursunuz ve eğer âsî olursanız azâb’a uğrarsınız, buyurdu.

Onlar:

Ey Rabbim! Biz sana itaatliyiz. Fakat bize ne sevâb ve ne de azab gerek dediler.

Allah’ın bunlara emaneti teklif etmesinden gaye imtihan etmektir. Ondan sonra Allah Teâla emâneti Adem (A.S.)’a teklif etti.

Bagavî, tefsirinde şöyle der:

— O emânet dört köşeli bir taş idi. Hak Teâla onu göklere, yere ve dağlara arz etti. Kimsenin gücü yetmedi. Fakat Adem (A.S.) kimse buyurmadan o taşı aldı ve getirdi. Yere koymak istedi. Allah Teâla hazretleri:

Ey Adem! Yerinde dursun. Senin ve evlâdlarının Kıyamete kadar boynunda kalsın, buyurdu.

İmam Muhammed Şehristanî Tefsîr-i Kebîrinde,

Tevrât’dan şu nakilde bulundu:

İblîs (Allah’ın laneti üzerine olsun).

Hak Teâla benim ve mahlûkatın ilâhıdır. Ve her şeye kadirdir.

Nitekim Hak Teâla şöyle buyurur:

«(Fakat) Allah ne dilerse yaratır» (Âli İm ran Sûresi, ayet: 47.)

«O, yapacağından mes’ûl olmaz, fakat onlar mes’ûl olurlar» (Enbiyâ Sûresi, âyet: 23.)

Fakat hikmet iktizasınca benden Hak Teâla tarafına yedi suâl yönelmiştir:

1) Hak Teâla her şeyi bilir. Benden ne geleceğini bilirdi. Öyle ise beni niçin yarattı ve yaratmaktan hikmeti nedir?

2) Ezelî ilminde nasıl ise beni öyle yarattı ve bana kendini tanımayı ve itaat etmeyi teklif etti. İbâdet edersen faydan yok, isyan edersem zararı yok olduğuna göre, bana teklifindeki hikmet nedir?

3) Bana ibâdeti teklif etti, Adem (A.S.)’a secde etmemi emretti. Niçin benim ibâdetimi çoğaltmadı ki, Adem (A.S.)’a secde edeyim?

4) Beni, sözümle lânet etti. Ben: «Senden başkasına secde etmem» dedim. Beni bu sözümden dolayı red etmesindeki hikmet nedir?

5) Bana lanet ettiği halde beni niçin Adem ile Cennette buluşturdu? Ben onu mağrur ettim, o da o yasak ağacın meyvesinden yedi. Eğer beni Cennetten men etse idi Adem Cennette ebedi kalırdı. Bundan hikmet nedir?

6) Beni Adem ile düşman etti. Niçin oğullarına da musallat etti. Eğer onları ibâdet ve mağfiret üzerine yaratsa idi iyi olmaz mı idi. Bundaki hikmet nedir?

7) Hak Teâla bunların hepsini kendi takdiri ile işledi ve:

Bana kıyamete kadar fırsat ver, halkı kötülüğe ve fitneye götüreyim dedim, bana imkân verdi. Eğer beni ortadan kaldırsa idi bütün âlem hayır üzerine olurdu. Bundan hikmet nedir?Hak Teâla meleklere şöyle buyurdu:

— Gidin İblis’e: «Senin söylediğin şey Hakka teslim olmadığın için oldu, diye söyleyin» Ben onun ve bütün mahlûkatın Hâlikiyim. Bana karşı böyle mi davranır? Bana hükmetmek ve emrime itiraz etmek küfürdür.

Hz. Vehb bin Münebbih (R.A.) şöyle der:

— Hak Teâla Adem’i yaratınca onu yeryüzüne indirdi. Adem (A.S.) mahzun olup ağlardı. Hak Teâla:

Ey Adem! Niçin ağlarsın? buyurdu.

Adem (A.S.):

Hatam beni kapladı. İsyanım büyüktür. Saadet evinden meşakkat evine, Rahmet evinden mihnet evine, karar evinden zevâl evine ve Beka evinden fenâ evine geldim. Hatam için neden ağlamayayım? dedi.

Hak Teâla:

Ey Adem! Ben seni kendim için seçtim. Cenneti sana helâl kıldım. Ruhumu sana üfledim. Meleklerimi sana secde ettirdim. Benim emrime âsî oldun. Ahdimi unuttun. Şanım hakkı için, eğer bütün yeryüzü insanla dolu olsa ve bana ibâdet etseler, sonra da bana âsî olsalar, hepsini asî olanların seviyesine indiririm, buyurdu.

Adem (A.S.) bunu işitince üç yüz yıl ağladı.

İbni Abbâs (R.A.) şöyle demiştir:

Adem (A.S.) ve Hz. Havvâ, Cennetten çıktıktan sonra kırk yıl bir şey yemediler. Hayalarından göklere dahi bakmadılar. Eğer bütün âlemlerdeki göz yaşlarını toplasalar, Davûd Peygamberin göz yaşı ondan çok olurdu. O hatasından dolayı ağlamıştı. Davûd Peygamberin göz yaşı ile bütün halkın göz yaşlarını toplasalar, Adem (A.S.)’ın göz yaşı fazla olurdu.

Nakledildiğine göre Adem (A.S.) Cennetten çıktıktan sonra karnı acıktı. Cebrâil (A.S.) Cennetten buğday getirdi ve Ademe ekip biçmesini öğretti. Adem (A.S.) onu öküz, ile ekti. Buğday bitti ve olgunlaştı. Adem onu öğütüp eledi. Kepeğinden arpa bitti. Bir fırın yaptı. On[1]da pişirdi ve yediler. Ondan sonra su istedi. Cebrâil (A.S.):

— Adem! Yeri kaz! dedi. Kazdı. Su çıktı, içtiler. Adem (A.S.) yorulduğunu anladı. Hak Teâla bir melek gönderdi. O melek Adem ile Havvâ’nın su yolunu deldi. Daha önce yiyecek çıkarılacak bir yer yoktu. Evvelâ öküzün gözünden darı bitti. Öküz kaşındı nohut bitti. Kurusundan mercimek bitti.

Nakledildiğine göre bir gün Adem ile İblîs yeryüzünde buluştular. İblis Adem (A.S.)’a sitem etti.

Adem (A.S.):

Ey mel’un! Beni mağrur ettin, o ağaçtan yedim. Beni cennetten çıkardın. Ben ne yaptımsa senin sözünle yaptım, dedi.

İblîs ağladı ve:

Ey Adem! Sana bu işi ben yaptım ve bu yere seni ben getirdim. Peki bana kim yaptı? dedi.

…….

Kaynak : Envâru’l-Âşıkîn (Âşıkların Nurları)

Âdem Aleyhisselâm’ın Toprağının Yeryüzünden Alınması

 

Reklam

40 SENE NAFİLE ORUÇ

40 sene üç ayların tamamında nafile oruç tutan bir zat, bir gün alışveriş kuyruğunda bulunur. Dışardan gelen bir kişi, kuyruğa girmeden alışveriş yapmak ister ve bunda ısrar eder. O kadar israr eder ki, kuyrukta bulunanların sabrını taşırır.
–“Neden acele ediyordun?” diye sorarlar. O da derki,
–“Bu gün nafile oruç tutmuştum. İftar yaklaştı. Onun için acele ediyorum” deyince kuyrukta bulunan ve 40 senedir nafile oruç tutup kimseye söylemeyen adam dayanamadı:
–“Be adam, ben kırk senedir nafile oruç tutuyorum; gene de senin yaptığını yapmıyorum” deyince o adam:
–“Ben de 40 senedir sana bunu bir türlü söyletemiyordum. Nihayet söylettim. Ben şeytanım” diyerek oradan uzaklaşır.

KAYNAK : ALTUN SİLSİLE

Şeytan Vesvesesinde Ne Yapılır?

VesveseHorasan ehlinden bir adam Irak tarafına doğru yola çıktı. Oradaki âlimlerin birine gidip gelerek, dört bin hikmetli hadis öğrendi. Sonra da memleketine dönmek için üstâzmdan izin istedi. Üstazı kendisine:

-“Sana öğrendiğin hadislerden sonra çok hayırlı bir kelime öğreteceğim,” dedi, 0:

-“Nedir o?”diye sordu: Üstazı:

-“Horasan’da Şeytan olur mu?” diye sordu:

-“Evet’ dedi. Hocası:

-” Size vesvese verir mi?” diye sordu.

-“Evet!” dedi. Hocası, sordu:

-“Onun vesvesesine karşı ne yaparsınız?” diye sordu. Adam:

-“Onu reddederiz,” dedi. Hocası:

-“Eğer ikinci defa vesvese verirse ne yaparsınız?” diye sordu. Hocası:

-“Eğer Allah’ın düşmanı size eziyetlerde bulunur, sizi Allah’a itaatten meşgul ederse, onun vesvesesini reddetmekle meşgul olmayın. Şeytana karşı yabancının çoban köpeğine davrandığı gibi davranın. Allah’a sığının. Çünkü şeytan, (Allah’ın) köpeklerinden bir köpektir.” dedi.

Cenâb-ı Allah, bizi ve sizi şeytanın hilelerinden ve şerrinden korusun

Ruhul Beyan Tefsiri

Şeytanın Namazla İlgili Vesvese ve Hileleri        Şeytan Sizi Ne Etsin?

***

EÛZÜ OKUMAK

Şeytanın şerrinden sığınmak:

-Kovulmuş şeytanın şerrinden cümle kemal sıfatların sâhibi olan Allahü Teâlâ’ya (O’nun himâyesine) sığınırım.

-Nefsimle ve kalbimle Allahü Teâlâ’nın rahmetine bağlanır, şeytanın şerrinden Allahü Teâlâ’ya sığınırım.

  1. C.: “Ey Âdemoğlu! Şeytan fitne ve hîle ile baba ve ananız  Âdem ve Havva’nın avret mahallerini birbirine göstermek için elbiselerini çıkarmaya ve cennetten çıkmalarına sebep olduğu gibi, sizlere de oyunlarıyla  Allah korkusundan uzaklaştırıp cennete girmenize mânî olmasın. Zira şeytan ve avenesi sizleri görür, siz onları görmezsiniz. Biz şeytanları inanmayanlara dost kılarız. (S. Âraf 27)

 Yahya bin Muaz K.S.: “Şeytan insanda bulunan nefs-i emmâre gibi bir yardımcıya da sâhip olduğu halde, insanı hiç unutmaz; lâkin insan onu dâimâ unutur” demiştir.

*Bu niyetle eûzü çekmek şeytanın vesvesesinden, nefsin fesadından, kabir sıkıntısından, kıyâmetin dehşetinden ve cehennem azabından kurtuluşa sebeptir. Bunlar peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle, Mee’vâ Cenneti’nde Mevlâ’ya yakın ve nîmetlere mazhar olur. “Onlar ne güzel arkadaştır” (S. Nisâ 279) hitâbına kavuşurlar.

*Şeytanla içten mücâdele, kalp ve îman nûruyla olur. Bu mücâdelede Allahü Teâlâ insana  yardım eder.

 İstiâze (sığınmak): “EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİRRACİM” demektir. (S. Nahl 98)’de “Kur’ân-ı Kerim okuyacağın zaman Recmedilmiş Şeytanın şerrinden istiâze de bulun, EUZÜ  BİLLAH MİNEŞŞETA-NİRRACİM de”, buyurulmuştur.

 

İstiâze üç türlüdür: Sıfat, fiiller, Zat….

  1. Ş.: Allah’ım Gazabından rızâna, azâbından affına ve Sen’den Sana sığınırım.

Eûzü:şer ve yaramaz şeylerden Allahü Teâlâ’ya sığınmaktır.

 Eûzü, bir şeyi Allahü Teâlâ’nın himâyesine havâle etmektir.

 *Cebrâil A.S.’ın Levh-i Mahfuza kalemle ilk yazdığı, (Eûzü) Besmeledir. (Tefsîr-i Kebîr)

 *Arifler târif etmişler:

 “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm” kelimesi, yakınlık sâhiplerine vesîle, korkan günahkârlara sığınak, helâkte olanlara tutunma vesîlesi, sevgililere ferahlık ve Rabbül Alemî’nin kelâmına onunla başlamak”.

 

*EUZÜ, ilticâ (sığınmak) mânâsınadır. Eûzü çekmek; bir işten haber vermek, Allahü Teâlâ’nın lütfunu istemek, “Yâ Rabbî, sana sığındım”, demektir. (Güya sığınmak lâzım gelen bir şey olmuş ve onun kalbine, haber verilmiş gibi…)

 Tefsirde “Muhakkak Rab ile kul arasında ahit vardır”, denilmiş…

 *Güyâ şöyle deniliyor: “Kul olmam hasebiyle, kusurlarımla ahdimi bozdum. Fakat  sığınıyor ve Allah’tan af diliyorum. Kemâl, kerem ve ihsan sâhibi Rabbim. Sana sığındım. lütuf ve inayet dilerim…”

 *Allah’a hakkıyla  îman edip, ona sığınan mü’minlere şeytan musallat olmaz. O, şirke koşan ve kendini sevenlere sataşır İslâm’dan sapanlarla uğraşır. 

* * *

EÛZÜ ÇEKMENİN GENİŞ MÂNÂSI 

 Eûzü Çekmek: “Hilekâr şeytandan, kötü düşünceden, nefsin isteklerinden, insan ve cinlerin fitnesinden, kalbe gelen riyâ, nifak, ucub, kibir, şirk gibi her türlü kötü huydan, rûhun ölümüne sebep olan şehvet, bidat, dalâlet, sapıklık ve nefsâni arzulardan, mâneviyâta zararlı söz ve düşüncelerden, kötü huyların hepsinden Arş’ın ve Kürs’ün Rabb’i olan Allahü Teâlâ’ya sığınırım” demektir.

“Eûzü billahi” demek, halktan Hâlik’a dönmektir ve “Hâcetlerin hâsıl olması için, cümle hayırları ihsan ve âfetleri def eden Allahü Teâlâ’ya sığınırım” demektir.

“Allah’a kaçın!” (S.Zâriyât 50) âyet-i celilesinde yakınlığa ve sığınmaya dâvet vardır.

Rabbül- Alemîne yakın olmaya en büyük vesîle, aczini kabul etmektir. Acz, makamların en üstünüdür. Hakiki âlimlere göre, eûzü çekmek; zararlı, hakka mâni olan her şeyden çekinmek ve Cenâb-ı Hakk’ı görmeye, hakikate ermeye mâni vehim, hayal, şehvet gibi zararlılardan Allahü Teâlâ’ya sığınmaktır.

Müritlerin sığınması böyledir. Zîra, mânevî terakki sâhipleri, âlemde hayırdan ve şerden ne görülse hepsini Allahü Teâlâ’dan bilirler. 

Ârifler: “Şeytanın kovulmasına sebep olan kibir, gurur, benlik ve sair merdut sıfatlardan Allahü Teâlâ’ya sığınırım” dediler. 

* * *

KUR’AN OKURKEN EÛZÜ ÇEKMEK

 “Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” (S. Nahl  98) emri verilmiştir.

Kuran okumaya eûzü ile başlamak; Allahü Teâlâ’dan izin istemek, rahmet, inâyet, kerâmet ve bereket kapısına mürâcaat etmektir. Zira melikin kapısına gelen, izin almadan huzura giremez.

Kur’an okumak isteyen kimse de dilini temizlemek lâzım. Zira lisan boş söz, gıybet, bühtan, yalan ve sair ile kirlendiğinden, teavvüzle temizlenir de, Kelâm-ı ilâhîyi okumaya hak kazanır. (İmam Câfer-i Sâdık K.S.)

 lbette şeytanın aldatması zaiftir. S. Nisa 76 da bildirildiği gibi, topluluk içinde zaif ve zelil şeytan insanı aldatamaz. Kul günaha meylettiğinde,“arzularını terk edip Hakk’a uyanlara biz imdat eder, kötülükten çeviririz” (S. Yusuf 90) ayet-i celilesiyle bildirildiği gibi muhafaza olunur.

Tenhâda ve topluluk içinde, her zaman ve her halde sığınak yalnız Allahü Teâlâ’dır. “De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmasından  sana sığınırım. Rabbim! (Şeytanların) yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”(S.Mü’minün 97-98) âyet-i celîleylesiyle Allahü Teâlâ’ya iltica emredilmiştir.

Resûlüllah Efendimiz, Ebu Zer Hz.’ne “Cin ve insan şeytanından Allahü Teâlâ’ya sığın” tavsiyesinde bulundu. O, “Ya Resûlallah, insan şeytanı da var mı?” dediğinde Efendimiz: “Evet, hem de cin şeytanından şiddetlidir” buyurdu.

Haberde gelmiştir: “Bir mü’min eûzü çektiği zaman, şeytan, “Belim kırıldı, benim için faaliyete takat kalmadı” der.

Eûzü ile aczini bilerek varlığından silinip Rabb’ine sığınan kişi kabul olunur ve selâmet bulur; zira, kendisine sığınan kulunu Mevlâ’sı korur.

  1. K.’de Cenâb-ı Mevlâ: “Ey Kullarım! Cümleniz aç, çıplak ve muhtaçsınız. İsteyin, ihsan edeyim” buyurur da kendisine sığınan kulu korumaz mı?

Hasan-ı Basrî K.S.: “Her kim eûzü ile Allah’a sığınsa, Mevlâ onunla şeytan arasına üç yüz perde çeker. Her perde sema ile arz arası kadardır. Şeytan o kimseye sataşamaz” demiştir.

“Şeytandan her zaman Hakk’a sığındığımız halde onun vesvese ve hilesinden kurtulamıyoruz; sebep nedir?” denirse, “ Evrad ü ezkârla, tevbe ve istiğfarla kalp temizlenmeden sadece dil ile «Allah’a sığındım» demek fayda vermez.

 

EÛZÜ İLE ALLAH İSM-İ ŞERİFİ’NE SIĞINMANIN HİKMETİ

 İlâhî isimlerden diğerlerine değil de “Eûzü billâhi”  diyerek (Allah) ism-i şerifine sığınmanın hikmeti:

“Allah” ism-i şerîfi zâta, kahra, kudrete ve şâna delâlet eder. Allah ism-i şerîfi, cümle kemâl sıfatlarının sâhibi olan Allahü Teâlâ’nın zâtının ismidir.

İsyan, gaflet ve sâir kusur ve kirlerden nefsini temizlemeye ve her çeşit arzuya bu ism-i şerifin nurlarıyla ulaşırlar.

 

EÛZÜ ÇEKMENİN KÂR VE KERÂMETİ

Eûzü çeken kimse beş nîmete kavuşur:

  1. İslâm Dîninde dâim olur.

  2. Muhkem kaleye girmiş olur.

  3. Peygamberler,  sıddîklar şehitler ve sâlihlerle haşr olunur.

  4. Yerleri, gökleri yaratan Mevlâ’nın inâyet ve ihsanına kavuşur.

2.Şeytanın hîlelerinden korunur

Şeytan Allahü Teâlâ’ya şöyle dedi:

“Sen beni kovdun, ben de senin doğru yolun İslâm dînine mâni olmak için insanların önünden gelip ölümden sonra dirilme yok derim ve kıyâmet günü hakkında onları şüpheye düşürürüm;  arkalarından gelir, dünyâya düşkün ederim; sağından gelip ibâdetlerine riyâ karıştırırım;  solundan gelip kalplerine günah işleme zevki veririm.”

 Allahü Teâlâ ona:

-“İzzet ve celâlime yemin olsun ki,ben de onlara eûzü ile emreder, bana sığındıkça sağ taraflarından hidâyetle, sol taraflarından inâyetle, arkalarından selâmetle, önlerinden yardımla himâye eder, senin tesirini def ederim buyurmuştur.

  1. Ş.: “Günde bir defa eûzü okuyarak sığınan kimseyi Allahü Teâlâ himâye eder.

  2. Ş.: “Eûzü ile günah kapılarını kapayın, besmele ile ibâdet kapılarını açın.

Büyükler buyurmuş:

“İblis insanı saptırmak için her gün, 360 asker gönderir: Mü’min, eğer Allahü Teâlâ’ya sığınırsa, Hak Teâlâ onun kalbine 360 defa nazar eder de şeytanın askerleri helâk olur.”

* * *

 ŞEYTANI KAÇIRAN ŞEYLER

Eûzü okumak ve ârifin kalbindeki nurdur.

Takvâ nûruyla eûzü çekip Allahü Teâlâ’ya sığınmak, şeytanla askerlerini perişan eder.

Ebû Hüreyre Hz.  yaşlı ve hasta  olduğu halde “Yâ Rabbî! Zina fiilinden katil cinâyetinden sana sığınırım” diye duâ edince bu yaşta bu günahlardan korkuyor musun?” sözüne, “Nasıl korkmam, İblis hayatta!”demiştir.

* * *

KALBE GELENLER

  1. Ş. Kalbe gelen düşünceler ya iyilikleri emreden melekten, ya da kötülükleri emreden nefis ve şeytandandır. (Dikkat etmeli…)

Hasan Basri K.S.: “Devamlı kalbe gelenler ya Allahü Teâlâ’dan ya düşmandandır. Hakk’tan geleni kabul edip düşmandan gelenle mücâdele edene Allahü Teâlâ rahmet etsin” demiştir.

 “Sûre-i Nâs’ta bildirilen “Hannas” hakkında kalbe musallat ve asılmış  domuz sûretinde bir şeytandır. İnsan vücûdunda kan gibi dolaşır, kalbe vesvese verir”  mânâsı verilmiştir.

İnsan Allahü Teâlâ’yı unutunca Hannas ona vesvese verir, hortumuyla kalbini yutar; Allah’ı zikredince de ya yanar, ya kaçar…

Kalbe altı türlü düşünce gelir:

  1. Nefisten: Mubahlara uymakla berâber günâh işlemeye cesâret verir.

  2. Şeytandan: Küfür ve isyana teşvik, tevbeyi tehir, hayır amelleri terk ve fesâdı emreder.

  3. Ruhtan.

  4. Melekten. Bu ikisi doğru yolu, Allah’a itâatı, hayırlı amelleri emreder. Bu güzel düşünceler seçilmiş kişilerde bulunur.

  5. Akıldan, Bunlar bâzan nefsin, bâzen da ruh ve meleğin emrindedir.

  6. Yakînî olanlar. Allahü Teâlâ tarafından evliyâsına, yakîn sâhibi olan sıddıklara, şehitlere vâki olur ki, bunlar kalpleri nurla parlayan ledünnî ilim sâhipleridir. Cenâb-ı Hak kendilerini Kur’an’ı Kerimde nîmetlerle müjdelemiştir. (Günyetüttâlibîn S.51) 

İnsanda, ruh ve nefis, melek ve şeytanın tesir ettiği iki mahaldir. Melek kalbe Allah korkusunu, şeytan da isyan ve inkârı bu iki yoldan döker. Nefis kalp ve âzâları günâh ve kötülüklerde kullanmak ister. 

Vücûtta iki mahal daha var. Bunlar: akıl ve hevâ (heves)dir. Bu ikisi, vücûtta ruh veya nefis hangisi hâkimse ona uyarlar. 

Hatıra gelen arzûları harekete geçiren, iyiliğe ve kötülüğe teşvik eden de iki kısımdır.

İyiliğe çağıran hatıralara “İlham”, kötü hâtıralara da “Vesvese” denir. Hayra dâvet eden hâtıra Melekden, şerre dâvet eden hâtıra Şeytandandır.

 Kalbin hayrı kabûl etmesi, ilâhî lütuftan, şerri kabûlü de şeytanın kandırmasıyladır.

 Melek dâimâ doğruya ve hayra dâvet eder, şeytan da dâimâ şerre… Cenâb-ı Hak ilâhî hikmet îcâbı her şeyi çift yaratmıştır. Zât-ı ilâhîden gayri her şey çifttir.

  1. Ş.’ de: “Kalbe gelen baskı hayırsa, melektendir; kişi Allah’a hamd etsin. Şerse, şeytandandır, Allah’a sığınsın” buyuruluyor.

 Allahü Teâlâ’nın himâye ettiği insanlarla arzûları orta halli olanları şeytan kötülüğe çağırmaz; onların kalbine melek sâhip olur. Şeytan şehveti çok olanlara yaklaşır da kalplerini teslim alır. Kalp, melekle şeytanın muhârebe meydanıdır. İnsan hangisine yardım ederse, o gâlip gelir. İbâdetlerle melek tarafına yardım etmeli…

 Niceleri âhireti unutup dünyaya dalmış, kalpleri kararmış, şeytanlara mesken olmuştur. “Hevâsını ilah tanıyana Allah’tan başka kim hidâyet verebilir?” (S. Câsiye 23) âyet-i celîlesi bunlar hakkındadır.

 Niceleri de isteklerini terk edip zikrullahla kalplerini meleklere mesken etmiştir.

 Allah’tan korkanlara şeytandan bir şey geldiğinde onlar Allah’ı anıp şerrinden kurtulurlar. (S. Âraf 201)

Bir sual üzerine Resûlüllah S.A.V.:

“Hırsız içinde bir şey bulunmayan eve girmez. Şeytan da ancak îman sâhiplerine musallat olur.” buyurdu.

Hz Ali R.A.: Bizim namazımızla diğer ehl-i kitabın namaz ve ibâdetleri arasındaki fark, şeytanın vesvesesidir. Zirâ onlar isyan yolunda olduklarından şeytan kâfirlerin ameline karışmaz. Müminler ise şeytanla dâimâ muhârebe hâlindeler. (Rûhulbeyan C.1 S. 6)

Akıllılar şeytanın şerrinden dâimâ Allah’a sığınırlar.

***

ŞEYTANIN KALBE TESİR YOLLARI

Kalp bir kale, şeytan da ona girmek isteyen düşman gibidir; kaleyi almak ister. Bu îtibarla kişiye, kalenin kapısını ve zayıf taraflarını sağlamlamak, tedbir almak lâzımdır. Şehvet ve gazap, şeytanın kalbe büyük giriş yollarıdır. Gazap aklı zayıflatır da, şeytan askeri hücuma geçer, insan da şeytana oyuncak olur.

Rivâyete göre İblis, Mûsâ A.S.’a:

– “Tevbe etmek istiyorum, bana şefaat et. Şerrimden kurtulman için sana üç mesele söyleyeyim” dedi:

 

  1. İnsan gazaplandığında, rûhum kalbinde, gözüm gözünde olur. Damardaki kan gibi vücûdunda dolaşırım, burnuna üflerim, ne yaptığını bilmez hale gelir, ben de, topaçla oynayan çocuk gibi onunla oynarım.

  2. İki ordu karşılaştığında insanlara yaklaşır; âilesi, çocukları, komşuları ve sevdikleri kimseleri hatırlatır, harpten kaçmaya teşvik ederim.

  3. Kendisine helâl olmayan kadınla yalnız kalan erkek arasında mutlaka fitne uyandırırım. İnsanlar şu üç halde benden kurtulamazlar.”

“İnsanlara en kolay ne zaman üstün olursun?” sualine İblis: “Kızdıkları ve nefsin arzularına uydukları zaman…

Şeytan: “İnsan bana nasıl gâlip gelir! Keyfi yerinde olduğunda, kalbine girerim; kızdığında başına konarım…” demiştir.

Haset ve Hırs da İblis’in büyük kapılarındandır. Hırs insanı hakkı görmez, doğruyu işitmez hâle getirir.

  1. Ş. de, “Bir şeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder” buyurulmuştur.

Hırs ve hased kalpteki nûru zayıflatır, şeytanın kalbe girmesine sebep olur. Rivâyete göre Nuh A.S. şeytanı gemide görüp kovduğunda,  şeytan, “Ben mühim beş şey bilirim; eğer kovmazsan sana ikisini söylerim. Bunlar HASED ve HIRS’ tır. Hased sebebiyle Âdem A.S.’a secde etmediğimden âlemde en kötü hâle düştüm. Hırs sebebiyle de Âdem cennetten dünyaya indirildi” demiştir.

Şeytanın kalbe giriş yollarından biri de helâlden olsa da, iştah varken çekilmek sünnetini terk edip DOYASIYA YEMEKTİR… Böyle yemek şehvete kuvvet verir, şeytana silâh olur.

Rivâyete göre Yahyâ A.S., İblis’i elinde çengellerle gördü:

– “Bunlar nedir?” dedi.

İblis:

– “Bunlar şehvetlerdir; insanları bunlara asar ve aldatırım.”

Yahyâ A.S.:

– “Bana hiç çengel attın mı?”

İblis:

– “Evet doyasıya yediğin zaman… Namaz ve zikir esnasında sana da ağırlık veririm.”

Yahyâ A.S.:

– “Ben de aslâ karnımı tam doyurmam!”

İblis:

– “Ben de bundan sonra kimseye aslâ nasihat yollu söz söylemem” dedi.

Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de süslü dünya evi, herkesi imrendiren eşyalar ve elbise ile ziynete meyletmektir. Bunların sevgisine kapılıp âhireti unutan kimsenin kalbinde şeytan kuluçkaya yatar, oradan ayrılmaz. Bu sayılanların sevgisini kalbine yerleştiren insan, bacadan eşiğe kadar evini süslemekle meşgul olmaktan geri kalmaz, şeytan da yanına uğramaya lüzum görmez. Çünkü o adam biri bitmeden diğerini düşünmeye başlar, şeytanın emri altında ömrü tüketir.

Şeytanın kalbe yol bulduğu kapılardan biri de TAMÂ’ dır. Tamahkâra şeytan sevdiklerini hoş gösterir de adam hîleci ve riyâkâr olur. tamâ ettiği şey, sanki mâbûdudur.

ACELE ETMEK de şeytana fırsat verir, kalbe kapı açar.

Hadis-i şerifte: “Acele şeytandandır; teennî (ağır almak) Rahman’dandır” (Tirmizî) buyuruluyor.

  1. C.de: “İnsan acelecidir” (S.İsrâ 11) buyurulmuştur. Doğrusunu bulmadan bir işe sarılmak da şeytana fırsat verir.

Şeytanın kalbe giden yollarından biri de ALTIN, GÜMÜŞ VE TİCÂRET MALLARI, HAN, APARTMAN, BİNİT VE HAYVANLARdır. Bunların ihtiyaçtan fazlası, ŞEYTANIN fikrine hizmet eder. Çünkü dünyalıktan bir şey elde eden mutlaka başka arzuları da düşünmekten geri kalmaz ve hakîkî gâye olan âhireti unutur da kendisinin helâkine sebep olur.

Rasûlüllah S.A.V. peygamber olarak gönderilince, İblis avenesiyle onun sahâbelerini şaşırtmak istedi.  Muvaffak olamayınca İblis onlara: “Siz sabredin yakında onlara dünyalık kapıları açılır, ona meylettiklerinde muvaffak oluruz” dedi. 

İsâ A.S. bir gün taşa yaslanmıştı. İblis ona: “Ey İsâ, işte dünyaya meylettin” dedi. İsâ A.S. da taşı onun üzerine fırlattı.

Anlaşılan şu ki, rahatlık veren her şey gaflete sebep ve ibâdete mânî olur. Gece namaza kalkan kişi yakınında bir taş bulursa, o taş onu yaslanmaya ve uykuya dâvet eder durur. Böyle bir şey olmazsa, sâdece ibâdet düşünür.

Taştan misâl verdik, siz ötesini kıyas edin.

 Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de fakirlik korkusuyla cimrilik etmektir.

Böylesi Allah rızası için harcayamaz, zekât veremez, mal yığma merakına kapılır ve cehennemden tapu alır.

Şeytan: “Âdemoğlu şu üç şeyde benden aslâ kurtulmaz: Haksız kazanç, ehline verilmeyen sadaka ve hakkı sâhibine vermemek…”

Büyükler beyan etmiş: “Şeytanın insana karşı en kuvvetli silâhı, yoksulluk korkusudur. Bu vesvese adamın içine işledi mi, haksız işlerle uğraşır, boş sözler konuşur, Rabb’ine sûi zanda bulunur.

  1. Ş.: Allahü Teâlâ şeytana «Meskenin hamamlar; toplantı yerin, sokak başlarıyla çarşı ve pazarlar; yemeğin, besmelesiz yenen yemekler; içeceğin, keyif veren içkiler; dâvetçilerin, çalgılar; okuyacağın, şiirler; kitabın, dağlamak; sözlerin yalan; tuzakların, kadınlardır» buyurdu.

Mezhep ve tarikat sebebiyle başkalarına böbürlenmek, onları kendisinden aşağı görmek de şeytanın kapılarındandır. Fâsıklar, günahla; âbidler de bu halle helâk olurlar.

Bâzısı Hz. Ebu Bekir’i metheder, bâzısı Hz. Ömer’i, bâzısı Hz. Ali’yi… Diğer taraftan da Sahâbe-i Kirâmı çeşitli şekillerde zemmederler. Bu yüzden lânete uğrarlar. Sahâbe-i Güzîn’den bâzılarını sevip methetmekle kendilerini kurtulmuş sanırlar. Halbuki Rasûlüllah Efendimiz, kerîmesi Hz. Fâtıma Vâlidemiz’e hitâben: “Yâ Fâtıma! Amel et, zira ben Allah katında senden bir şey kaldıramam” buyurmuştur. (Buhârî ve Müslim)

Mezhep imamları Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hambeli ve diğer imamlar hakkında taraf tutmak da böyledir. Bir mezhebe mensub olduğunu iddiâ edip de o mezhebin hükümleriyle amel etmeyenlerden bilhassa âlimler, kıyâmet günü şeytana nasıl vâsıta olduklarını anlayacaklar.

Şeytanın giriş kapılarından biri de, câhil kimselerin kendilerini akıllı sanıp Allahü Teâlâ’nın zâtı ve sıfatları hakkında söz söylemeleridir. Halbuki en ahmak kimse, kendisini akıllı sanan; en akıllı da kendisini hakir görendir demişler.

Şeytanın kapılarından biri de, kötü zandır. Allahü Teâlâ: “Ey Mü’minler! Zannın çoğundan kaçının. Zîra zannın bir kısmı günahtır…” (Hucurât 12)  âyet-i celilesiyle mü’minleri kötü zandan men etmiştir.

İnsan biri hakkında sû-i zan etti mi, şeytan ona tesir eder, aleyhinde gıybet ve kötü işlerde bulunur ki, bunlar helâk edici hallerdir. Hadis-i şerifte töhmetten suçlamadan kaçınmak emredilmektedir.

Rasûlüllah S.A.V. mübârek hanımlarından biriyle  beraberken yanlarından geçen iki gence “Yanımdaki zevcem filandır” buyurdu. Gençler: “Aman yâ Resulallah! Biz senden şüphe mi ederiz!” dediler. Efendimiz: “Kanın vücutta dolaştığı gibi, şeytan insana tesir eder. Sizi vesveseden korumak istedim” buyurdu.

Kötü zandan korunmak lâzım. Zîra kötü, herkesi kötü bilir. Kusur arayan birini görürsen bil ki, o, âdi kimsedir. O hâli de kendisinden taşan kirleri…

 Buraya kadar şeytanın kalbe giren yollarından bâzıları beyan edildi. Tamamını saymak mümkün değil. Ancak bu kadarı diğerlerine işârettir. Şu bilinsin ki, İn İnsanda bulunan her kötü huy, şeytanın silâhı ve kalbe giden yoludur. 

Şeytandan kurtulmak, kalbi kötü huylardan temizlemekle mümkündür. şeytana, kalbe giriş kapıları kapanır. Bâzen sızsa da devam etmez.

Kalple zikredenlere şeytanın tesiri güç veya mümkün değildir.

Hakîkî zikir, ancak kalbi takvâ (Allah korkusuyla) süslemekle elde edilir. Böyle olmadan gafletle yapılan zikir nefsin sözünden ibâret kalır, şeytanı engelleyemez.

Aç it, kovmakla gitmez; ancak, yiyecek bir şey bulamazsa gider. İblis de öyledir. Kalpte kendine yarayan bir şey görürse, gitmez. Kalbine şehvet hâkim olan kimsede zikrin nûru kalbin kenarında kalır, merkeze girmez.

 Allah’tan korkan, havâ ve kötülüklerden temiz olanların kalbine şeytan zikirden hâli oldukları zaman girer, zikrettiğinde oradan kaçar. Âyet-i celile de: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın!” (S. Nahl 98) buyurulmuştur.

* * *

 ŞEYTANIN SEVDİKLERİ VE  SEVMEDİKLERİ

Resûlüllah S.A.V. bir cemâatle berâberken İblis, ev sâhibinden izin isteyip, Resûlüllah’ın müsâadesiyle içeri girdi. Çirkin suratlı, şaşı gözlü, ihtiyar, köse, çenesinde altı yedi adet, at kılı gibi kıl sallanır. Gözleri yukarı bakar, kafası fil başına benzer, dudakları manda dudağı gibidir.

Hz Ömer, Resûlüllah’tan onu öldürmek için izin istedi. Efendimiz “Yâ Ömer! Ona belli bir mühlet verilmiştir” buyurdu.

– “Selâm sana Yâ Muhammed! Selâm size ey İslâm cemâati” dedi. Efendimiz:

– Selâm Allah’ındır ey melun!

Şeytan:

– Yâ Muhammed! İzzet ve celâl sâhibi Rabb’inin emriyle zelîl sûrette sana geldim. Âdemoğullarını nasıl kandırdığımı, sana doğru olarak haber vereceğim.

Efendimiz:

– Mâdem doğru söyleyeceksin, haber ver bakalım! Halk içinde en sevmediğin kim?

Şeytan:

–Birinci sensin Yâ Muhammed! Yaratılanlar arasında senden ziyâde sevmediğim kimse yoktur ve senin gibi kim olabilir?

Resûlüllah S.A.V.:

–Benden sonra buğzettiğin kimlerdir?

Şeytan:

– Varlığını Allah yolunda fedâ eden, Allah’tan korkan genç…

Devamla:

– Sonra sevmediğin kimler?

– Sabırlı olan ve şüpheli işlerden sakınan âlim.

– Sonra:

– Şikâyet etmeyip hâlinden râzı olan, ihtiyâcını kimseye bildirmeyen sabırlı fakir… İhtiyacını birine üç gün üst üste anlatan, sabırlı sayılmaz!

– Sonra:

– Helâl kazanıp mahalline sarf eden zengin.

– Ümmetim namaz kılarken hâlin nedir?

– Beni sıtma tutar, titreme gelir. Çünkü Allah için secde eden bir derece yükselir.

– Oruç tuttuklarında ne haldesin?

– O zaman iftar edinceye kadar bağlı kalırım…

– Haccederlerse?

– O zaman çıldırırım.

 Resûlüllah S.A.V. suallerine devam etti. Şeytan da cevâba mecbur olup şunları söyledi.

– Kur’an okuduklarında erimiş kurşun gibi olurum.

– Sadaka verdiklerinde hâlim pek haraptır. Sanki o kişi testere ile beni ikiye böler. Çünkü sadakada dört güzellik var:

1. Allahü Teâlâ sadaka verenin malını artırır.

2. Onu insanlara sevdirir.

3. Allahü Teâlâ sadakasını cehennemle kendi arasında perde yapar.

4. Belâyı, sıkıntıyı ondan kaldırır.

 

Ebûbekir hakkında ne dersin?

–    O bana câhiliyette de itâat etmedi.

– Ömer hakkında?..

– Allah’a yemin ederim ki onu gördükçe kaçarım.

– Ya Osman hakkında?…

– Rahman’ın melekleri utandığı gibi ondan utanırım.

– Ali hakkında ne dersin?

– Onun elinden kurtulup hem kendim yalnız kalmak, hem de onu yalnız bırakmak isterim; amma ben onu bıraksam da, o beni bırakmaz.

Resûlüllah S.A.V. :

– Ümmetime saâdet ihsan eden ve seni de belli vakte kadar şakî kılan Allahü Teâlâ’ya hamd olsun” buyurdu.

İblis:

–Heyhât! Senin ümmetinde saâdet nerede! Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça, senin ümmetin için ferahlanacak hal bırakmam. Çünkü onların kan damarlarına girer, etlerine karışırım da benim bu halimden haberleri olmaz. Beni yaratıp ba’s gününe kadar mühlet veren Allah’a yemin ederim ki, onların tamamını azdırırım. Câhiller, âlimler, ümmîler, okumuşlar, âbitler ve fâcirler… Hâsılı, hiç biri benden kurtulamaz. Yalnız Allah’ın hâlis kullarını azdıramam. Resûlüllah S.A.V.:

 

–Sana göre, hâlis kullar kimler?

 

–Para pula sevgisi olan ihlâslı olamaz. Dirhem ve dinara rağbet etmeyip, övülmekten hoşlanmayan ihlâs sahibidir, ondan kaçarım.

 

Malı ve övülmeyi sevip, kalbi dünyâya bağlı olan kimse bana en çok itâat edenlerdendir. Çünkü mal sevgisi günahların en büyüğü sizce mâlûm… Baş olmak sevgisi de büyük günahlardandır.

 

İblis devamla:

 

–Yâ Muhammed! Bilirsin ki benim yetmiş bin çocuğum var. Ve her birisiyle berâber ona tâbî yetmiş bin şeytan olduğu halde muhtelif vazîfeleri var. Bunlardan

Bir kısmı âlimlere,

Bir kısmı gençlere,

Bir kısmı şeyhlere,

Bir kısmı da ihtiyâr kadınlara musallattır.

Gençlerle aramızda anlaşmazlık yok… İyi geçiniriz bizimkiler onlarla istedikleri gibi oynarlar.

 

Bizimkilerden bâzısı âbitlere, bâzısı dünyadan el çekmiş zâhitlere musallattır. Onları halden hâle koyar, tepeden tepeye dolaştırırlar. O hâle gelirler ki, sebeplerden birine sövmeye başlarlar. Böylece onlardan ihlâs alınır, ibâdetleri ihlâstan çıkar da hallerini fark etmezler.

 

Ve İblis aldattığı râhibi anlattı:

–Yâ Muhammed! Sen bilirsin ki, Rahip BERSİSA 70 yıl ihlâsla Allah’a ibâdet etti. Duâ ettiği hastalar şifâ bulurdu. Ben bunun peşini bırakmadım. Zinâ etti, kâtil oldu, sonrada kâfir…

 

Bu bahsi Allahü Teâlâ, kitabında beyan buyurmuştur:

 

“Münafıkların hâli, şeytanın hâli gibidir ki, O, insana “Kâfir ol” dedi. O, kâfir olunca da “Ben senden uzağım. Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” dedi”. (S. Haşr 16)

 

İblis devam etti:

–Yâ Muhammed! Sen bilirsin ki, yalan bendendir, onu ilk söyleyen benim. Yalan söyleyenler benim dostum, yalan yere yemin eden de sevgilimdir. Zira Âdem’le Havvâ’yı kandırmak için yalan yere yemin ettim. “Muhakkak  ben sizin iyiliğinizi istiyorum” (S. A’raf 21) dedim.

–Gıybet ve koyuculuk benim meyvelerim, şenliğimdir.

–Talak üzerine yemin edenin günahı büyüktür.

–Namaz kılmak isteyene vesvese verip, “Daha vakit var, sen de meşgulsün, işini bitir sonra kıl” diyerek oyalarım; namazı vaktin hâricinde kılar, o da yüzüne çarpılır. Bu oyuna aldanmayana, insan şeytanlarından birini yetiştiririm. Buna da aldanmazsa namaz içinde sağa sola baktırır, sonra yüzünü okşar, alnını öperim ve “Sen ebedî yaramaz iş yaptın” derim.

 

Namazda etrafa bakanın namazını Allah  kabûl etmez, yüzüne çarpar. Bunda muvaffak olamazsam, yalnız namaz kılana sokulur çabuk kılmasını emrederim. O da yem yiyen tavuk gibi çabuk yatıp kalkmaya başlar. Bunda da muvaffak olamazsam cemâatle namaz kılarken, başına bir gem takar, imamdan evvel rükû ve secdeden kaldırmaya çalışırım. Bu sebeple kıyâmet günü merkep başlı olarak haşr olunur. Eğer o kişi buna da galip gelirse, namazda parmak çıtlatmasını yaptırırım da beni tespih edenlerden olur. Bu işte de mağlup olursam, namazda onun burnuna üflerim de esner. Eğer elini ağzına kapamazsa, içine küçük şeytan girer dünyâ hırsı ve sevgisi artar. Bundan sonra o kişi bize itâat eder, emirlerimizi yapar hâle gelir…

 

Şeytan devamla:

–Yâ Muhammed! Sen ümmetinin hangi saâdetiyle ferahlanırsın! Ben onlara ne tuzaklar kurarım, neler yaparım! Miskin, çâresiz ve zavallılara “Namaz size göre değil! O, Allah’ın âfiyet ve bolluk verdiği kimselere mahsustur. Allahü Teâlâ “Hastalara zorluk yok” buyurdu. Sen namazla uğraşma, iyileşince kılarsın” derim. O da namazı bırakır, îtikadı zayıflar küfre gidebilir. O hastalıktan ölürse Allahü Teâlâ’yı gazaplı bulur.

 

Yâ Muhammed! Sen ümmetin için emin mi oluyorsun? Ben onların altıda birini dinden çıkardım.

 

Yâ Muhammed! Eğer bu sözlerimde yalan varsa beni akrep soksun ve Allah’tan dile, beni kül etsin.

 

Daha sonra Efendimiz S.A.V.:

–Ey Melun! Senin oturma arkadaşın kimdir? diye sorup, “Suallerime sıra ile cevap ver ve sormadığım melanetlerini de söyle”, diyerek emretti.

 

Şeytan şöyle sıraladı:

–Oturma arkadaşım, fâiz yiyen.

–Dostum, zinâ eden.

–Yatak arkadaşım, sarhoş…

–Elçim, sihirbaz…

–Göz nurum, kadın  boşayan….

–Sevgilim, cuma namazını bırakanlardır.

–Allah yolunda harbe gidenlerin at sesleri, belimi kırar…

–Tevbe edenler cismimi eritir.

–Gece gündüz istiğfar eden, ciğerimi parçalar.

–Gizli sadaka, yüzümü buruşturur.

–Gece namazı, gözümü kör eder.

–Cemâatle namaz kılmaya devam etmek, başımı eğer.

–Bence en makbul kişi, namazı kasten terk edendir.

–Bence en âsî adam da cimrilerdir.

 

–Beni işimden âlimlerin meclisleri alı koyar.

–Ben yemeği sol elimle ve parmak ucuyla yerim.

–Sam yeli esip, sıcaklar basınca çocuklarımı insanların tırnakları arasında saklarım.

–Rabbi’mden on şey istedim, kabul etti.

  1. İnsanların malına ve evlâdına ortaklık diledim, kabul etti.

 

“Onların mallarına ve çocuklarına ortak ol… Onlara vaat et. Halbuki şeytan onlara bir aldatmadan başka ne vaad eder?” âyet-i celîlesi buna delildir. (S. İsrâ 64)

 

Besmelesiz kesilen etlerden, fâiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Benden Allah’a sığınmayanın malına ortak olurum.

Hanımıyla münâsebette bulunurken şeytandan sığınmayanla o fiilde berâber olurum. Ondan doğan çocuk bana itâat eder, sözümüzü dinler. Dîn-i Muhammed’e uymayan kötü niyetle hayvana binen kimse ile ben de biner, arkadaşlık ederim. Şu âyet buna delildir:

 

“Onlar üzerine süvârilerinle, piyadelerinle yaygara çıkararak yürü” (S. İsra 64)

 

  1. Allahü Teâlâ’dan ev diledim, hamamları verdi.

 

  1. Mescid diledim, pazar yerlerini verdi.

 

  1. Kitap diledim, şiirleri verdi.

 

  1. Ezan diledim, çalgıları verdi.

 

  1. Yardımcılar diledim, “Kaderiyye” mezhebine bağlı olanları verdi.

  2. Kardeşler istedim, mallarını boş yere harcayan müsrifleri verdi. Şu ayet-i celile buna delildir.

 

“Mallarını boş yere harcayanlar (israf edenler); şeytanların kardeşleridir” .(S. İsrâ 27)

 

Efendimiz “Eğer sözlerini Kitâbullah ile ispatlamasaydın kabul etmezdim” buyurdu.

 

  1. Ademoğularını ben göreyim, onlar beni görmesinler istedim, kabul edildi.

 

  1. Ademoğullarının kan damarları bana yol olsun dedim kabul edildi; ben de onlar arasında istediğim gibi akar giderim. Bunların hepsi bana verildi. Bunlarla iftihar ederim. Şunu da söyleyeyim ki, benimle berâber olanlar seninle berâber olanlardan çoktur. Böylece kıyâmete kadar âdemoğullarının büyük kısmı benimle olurlar.

 

İblis devamla:

ATEMA isimli bir oğlum var yatsı namazını kılmadan yatanların kulağına (idrar eder). Namaz kılmadan uyumaya sebep olur.

Bir de MUTEGAZİ isimli oğlum var. O da gizli yapılan (hayırlı) amelleri ortaya çıkarır, dürte dürte söyletir, açıklanmasına sebep olur da mükâfatı doksan dokuzu heder olup, yüz sevâbı bire düşer. Çünkü gizli amelin sevabı yüzden başlar. KÜHEYL isimli bir oğlum var. O da ilim meclislerinde, hatip hutbe okurken, gözlere uyku sürmesi sürer, dinleyenlere gaflet gelir, dinlediklerini anlamazlar…  

Her kadının kalktığı yere bir şeytan oturur.

Her kadının kucağında bir şeytan bulunur da ona bakanlara onu hoş gösterir. Kadına “Elini, kolunu örtüden çıkar, der. O da yapar. Şeytan da hayâ perdesini tırnaklarıyla tamâmen yırtar.  

Kendi durumumu da sana söyleyeyim Yâ Muhammed! (S.A.V.):

 –Kimseyi sapıtmaya gücüm yetmez. Ben ancak vesvese veririm, kötü işi hoş gösteririm, o kadar…

 Eğer saptırmak elimde olsaydı, yeryüzünde Lâ ilahe illallah Muhammedür resûlüllah diyen, namaz kılan, oruç tutan kimse bırakmazdım.

 Sen de Allah’ın sevgili kulusun, tebliğ ile memursun, hidâyete kaadir değilsin… Eğer hidâyet elinde olsaydı yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın, herkes mü’min olurdu.

 Sen Allah’ın kulları üzerinde bir delilsin. Ben de ezelde şekâveti yazılanlara bir sebebim. Said, ana karnında said; şakî, ana karnında şakîdir. Hepsinin hâlıkı Allah’tır…”

 Bundan sonra Resûlüllah S.A.V. şu âyet-i kerimeyi okudu.

 “Bunlar sonuna kadar böyle ihtilafa devam edecek ancak Rabbi’nin esirgedikleri hâriç…”  (S.Hûd 118-119)

 Resûlüllah S.A.V. İblis’e:

–Yâ Ebâ Mürre! Senin tevbe edip Allah’a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum, söz veririm, buyurdu.

İblis:

–Yâ Resûlallah! İş, verilen hükme göre oldu. Kararı yazan kalem kurudu. Kıyâmete kadar ne yazıldıysa o olur. Seni peygamberlerin efendisi, cennet ehlinin hatîbi kılan ve seni halkın içinden seçip mahlûkatın efendisi yapan, beni de şakîlerin efendisi, cehennem ehlinin hatîbi yapan, Allah’tır. Ve O, bütün noksan sıfatlardan berîdir.

 İşte bu söylediklerim sana son sözümdür ve söylediklerimde hiç bir hilâfım yoktur, dedi.

* * *

 ŞEYTANLA MÜCÂDELE

  1. Ş. “İnsan kırk yaşına geldiği halde günâhlarına tevbe etmezse, şeytan eliyle onun yüzünü okşar ve «Bu iflah olmayan yüzdür» der…

  2. Ş. Şehvetler insanın kanına, etine nasıl karışırsa şeytanın hîleleri de insanın etine, kanına karışır ve kalbini sarar…

Kâfirlerle olan harpte sulh olur, harp durur. Lâkin nefis ve şeytanla ömrün sonuna kadar anlaşma olmaz, mücâdele devam eder.

 Şuarâ Sûresi âyet 95’te: “Cin ve insanlardan İblis’e uyup isyan edenler yüz üstü sürünerek cehenneme atılacaklar” buyurul-muştur.

 Dikkat: Namazdayken şeytan kalbini sokaklara götürür, âlemin işlerini düşündürür, inatçılara cevap hatırlatır, ovaları dağları dolaştırır, unuttuklarını hatırlatır. Bilhassa namaz kılarken kalbe hücûm eder. Namaz mihenk taşı gibidir, insanın iyiliği ve kötülüğü namazda anlaşılır. Dünya arzûlarıyla dolu kalplerin namazı kalp para gibidir.

 ŞEYTANLA MÜCÂDELEDE MÜ’MİNE YARDIMCI OLANLAR

 İnsanı, şeytanın hile ve tuzağından kurtaran birinci ilaç, Kelime-i Tevhid ve Allahü Teâlâ’yı zikretmektir.

  1. K.: “LÂİLÂHE İLLALLH benim kalemdir. Benim kaleme giren azabımdan emin olur.

  2. Ş.: “Hâlis niyetle Lâ ilâhe illallah diyen kimse cennete girer.

Azaba sebep olan şeytan, Allah’ın emirlerine itâat eden mü’mine zarar veremez.  Çünkü mü’minin itâat ve ibâdetleri kalkan gibi vesveseyi önler.

Şeytan, îmanı kavî, dîni bütün mü’minlerden ümit keser, onunla uğraşmayı terk eder de başkalarına gider. Dîni bütün kimselerde vesvese az vâki olur. Vesveseye karşı dâima uyanık olmalı. Zira şeytan vesveseyle insanın derisinde, etinde, kanında, damarlarında ve sinirlerinde dolaşır.

Rasûlüllah Efendimiz şeytana bedduâ eden birine : “Böyle yapma! Şeytan kibirlenir ve şımarır da sana saldırır. Eûzü besmele oku, o vakit şeytan küçülür, zerre gibi zelil olur” buyurdu.

İbni Abbas Hz.’den: Rasûlüllah S.A.V., Mescid-i Nebevî kapısında İblis’e sordu:

-­Ümmetimin cemâatle namaz kılmasına mânî olmaktan seni  men eden şey nedir?

-Yâ Muhammed! Ümmetinden biri cemâatle namaz kılmaya kalktığında, beni bir ateş sarar. Bu hal cemâat dağılıncaya kadar devam eder.

-İlim tahsiline ve duâ etmesine mânî olmaktan men eden şey…?

 -Onlar ilme ve duâya devam ettikçe bana sağırlık ve körlük gelir.

-Kur’an okumalarına mânî olmaktan men eden şey…?

-Onlar Kur’an okuduğu müddetçe beni darlık, sıkıntı ve sâir mânîler sarar.

-Cihad etmelerinden…?

-Onlar cihada çıkınca   ayağıma bukağı bağlanır. Dönünceye kadar çözülmez.

-Hac etmelerinden…?

-Hacca giderlerken boynumdan zincirle bağlanırım ve beni susuzluk sarar.

-Sadakadan…?

-Onlar sadaka verdikçe beni başımdan testereyle odun gibi keserler.

Besmelenin kerâmeti:

Müminle kâfirin şeytanları karşılaştılar. Kâfirin şeytanı semizdi; mümininki zayıf, kirli ve çıplak…Kâfirin şeytanı mümininkine:

-Nedir bu hâlin?  dedi.

-Benim vazifeli olduğum adam besmelesiz yemez içmez,giymez ve besmelesiz   temizlik etmez. Ben de yiyip içmekten, giyinmeden, temizlikten…her şeyden mahrum kalıp bu hâle düştüm, der. Öbürü:

-Benim vazifeli olduğum adam bunların hiç birinde besmele çekmez. Ben de hepsinde beraber olurum, dedi.

  1. Ş.: “Cebrâil bana «Yâ Resulallah! Cinlerden bir ifrit sana hîle düşünüyor! Yatağına girdiğin zaman  Âyetül Kürsî’yi oku diye  tavsiye etmiştir.

“Zikir şeytanı kaçırır.” Zikrin en yücesi, namazdır. 

  1. Ş.: “Her Müslüman’a yardımcı yüz altmış melek var. Güç olan şeyleri onlar def ederler. Yalnız gözde yedi melek var. Bala hücum eden sinekler gibi göze musallat olan şeytanları def ederler. Eğer cinler görülseydi, dağlarda, ovalarda ağızları açılmış, hücum hâlinde görürdünüz. Eğer insan bir an himâyesiz bırakılsa, şeytanlar onu kaparlardı. (İbni Ebiddünyâ) 

Şeytan çok ise de melek daha çoktur.

Sahâbeden biri: “Yâ Resulallah! Nefsim bana kendimi hadım etmemi söylüyor” dedi. Rasûlüllah Efendimiz: “Evleniniz! Nikâh benim sünnetimdir. Ümmetimde nefsi öldürmek,  Oruca devam etmektir” buyurdu. Tekrar, “Nefsim bana inzivâya çekilmeyi emrediyor” dedi. “Ümmetimin ruhbanlığı cihad ve hacdır” buyurdu. Aynı zât yine: “Nefsim bana et yeme diyor” dedi. Bunlar nefsin sözü… Ben de et yerim ve severim” buyurdu. (İhyâ)

Fazl-ı ilâhîye güvenip dünya adamlarından, mallarından, hediyelerinden, methetmelerinden ve hırslarından uzak kalmak insanı şeytanın oyunlarından korur. Çünkü dünya ve onu sevenler şeytanın askeri ve vâsıtalarıdır. Bu îtibarla şüpheli şeylerden, menfaat teminetmekten, dünya ve adamlarından uzaklaşmalıdır.

Hadis-i şerifler:

Abdest alırken musallat olan bir şeytan var; şerrinden Allah’a sığının!”

“Namazda saflarınızı düzgün ve sık tutun, şeytan aranızda dolaşmasın.”

“Namazda okurken şeytan nasıl girer?” sualine. Allah’ın Rasûlü: “Seninle namazın ve kırâatin arasına giren, RUNZEB isimli şeytandır. Onu hissedince eûzü okuyarak Allahü Teâlâ’ya sığın ve üç defa püf püf de…” buyurdu.

Bazı büyüklerden: “Allahü Teâlâ lânet ettikten sonra İblis eşiyle birleşti ve ondan otuz bir yumurta hâsıl oldu. İblisin zürriyeti çoğaldı; her gün dağlar, ovalar, viraneler, sahralar, kırlar, kumsallar, denizler, sarp yerler, ormanlar, dere ve nehirler, sokak başları hamamlar, mezbelelik pis yerler, harp meydanları, mezarlıklar, evler, köşe başları, çadırlar, dünyanın her tarafını dolaşarak fesada devam ederler.”

Yazıklar olsun Allah’ı unutup da şeytana uyanlara!

Tevbe ve istiğfarla Allah’a yönelmeyen, şeytanla beraber ebediyen cehennemdedir. Bu îtibarla îman sâhibine yakışan, nefse, şeytana ve kötü kimselere uymayıp uyanık olmak, dãima Hak yolunda bulunmaktır. Akıllılar, hidâyet rehberi olan âlimlerden ayrılmaz da rıza yolunda devam ederler.

Ârifler, velîler, âbidler ve hakiki âlimler Allahü Teâlâ’nın sevdikleridir; azaptan emindirler. Onlar vâsıtasıyla günahtan kurtulup Allahü Teâlâ’nın rızasını kazanmak mümkündür. Çünkü onlar şeytana ve nefse değil, Allah’a bağlılar. Haklarında “Allahü Teâlâ onları kı kıyâmetin şiddetinden korur, yüzlerine ve kalplerine sevinç ihsan eder.” (S. İnsan11)

Kezâ: “Allah’dan korkanlar âhirette kudret sâhibi olan Mevlâ’nın cennetlerinde ve Rahman’ın rızasındalar” (S. Rahman 46).

Kezâ: “Allah’dan korkup, günahtan sakınanlara şeytandan vesvese gelince Allahü Teâlâ’yı zikreder, doğru yolu tutar, vesveseyi atarlar” (S. Âraf 201) buyurulmuştur.

Allah’ın zikriyle gafleti atıp kalpleri nurlandırmak lâzımdır.

Allahü Teâlâ’yı zikretmek, takvânın kilidi, âhiret kapısnın eşiğidir. Nefsin lezzet duyduğu şeyler de dünya kapısıdır. Kur’an-ı Kerim’de:

Dîn-i celîlin bildirilen hükümlerine iyi sarılın ki, muttakîlerden olasınız.” (S. Bakara 63) buyurulup zikir ve takvâ yolu bildirilmiştir.

Ebu Hüreyre R.A.’den:

Efendimiz buyurdular:

– “Uyuduğunuz zaman şeytan her birinizin başına üç bağ bağlar, gece boyunca uyutur. Kişi uyandığında, Allahü Teâlâ’nın ismiyle kalkarsa, düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, ikincisi çözülür. Namaz kılınca son düğüm çözülür, kalp sefâsı ve selâmet hâsıl olur. Böyle yapmayanlar gaflet içinde güç kalkar. Şeytanın tesiriyle dinden nefret eder, fesada çalışırlar.

İbni Abbas R.A.’den: “Rasûlüllah Efendimiz, uyuyan hiç bir kul yok ki, uyuduğu zaman başı üç bağ ile bağlanmasın. Eğer sabah kalkıp Allahü Teâlâ’yı tesbih, tehlil, tekbir ve hamd ederse bir bağ çözülür, abdest alıp namaz kılarsa, cümlesi çözülür, bunlardan hiç birini işlemezse, bağlandığı gibi kalır” diye haber vermiştir

Ebul Fâruk K.S. Hazretleri: “Beş dakika Râbıta yapan bunlardan kurtulur” buyurmuştur. 

İmam-ı Gazâlî Hz. “Minhâc-ül Âbidîn isimli eserinde nakletmiş:

Evliyâdan Ebu Saîd-i Harraz Hz.’ne , şeytan rüyasında siyah ve çirkin bir surette göründü. Ebu Said Korktu, nefret etti. Onu kovmak için bastonu havaya kaldırıp vurdu. Lâkin habis hiç aldırmadı, yerinde durup ve:

-“Ey Ebâ Said! Sen bilmez misin, ben bastondan, silahtan ve harp âleti olan hiç bir şeyden korkmam!”

Ebu Said:

-“Ey Merdûd! Ya sen neden korkarsın?

İblis:

-“Ârifin kalp nûrundan korkarım. Onun nûru yıldırım gibi üzerime dökülür. Allah’ın sevgisini kazanmış kullara hücum etmeye gücüm yetmez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Rahmân’ın zikrinden gâfil olanlara bir şeytan bağladık, o şeytan onun yakınıdır.” (S. Zuhruf 36) buyuruluyor” dedi.

İnsanoğlu nereden, nasıl, hangi yolla bu âleme niçin getirildiğini bilemezse, kibir ve gurura düşer de içi boş buğday başakları gibi burnu yukarda olur. Bu başaklardan harman olmaz. Onlar sâde samandır. Böylesinin gözünü gurur perdesi kapatır da Hakk’ı kabul etmez. Sâde kendini beğenir, felâh bulmaz. Ancak kâmil mürşidin teveccühüyle aydınlanmakla kurtulur.

İmâm-ı Gazâlî Hz.:

– “İlmen, ahlâken ve bedenen yükselmek için ne yapayım?” suâline:

– “Önce kibri, sonra kibri, en son yine kibri terk et!” buyurmuştur.

  1. Ömer R.A., Kuds-ü Şerifin anahtarlarını almaya dâvet edildiğinde, ona:

– “Deveden inip ata binseniz, eskisini çıkarıp yeni hırkanızı giyseniz…” dediklerinde, önce kabul etmiş, bir kaç dakika sonra attan inmiş, hırkayı da değiştirmiş:

– “Vallâhi ben Rasûlüllah’dan işittim: «Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez» buyurdu. Halîfeniz kibr ü gururdan helâk oluyordu” demiştir.

 * * *

ŞEYTANIN KARIŞTIĞI ŞEYLER

 Aslı üçtür: Şehvet, gazap, hevâ…

ŞEHVET: Hayvânî haldir.

GAZAB: Şiddet hâlidir.

HEVÂ: Şeytan sıfatı; onun hâli ve aynasıdır.

Şehvet âfettir, lâkin gazab ondan da büyük… Hevâ ise ondan da büyük âfet… “Namaz kötülükten men eder” (S. Ankebût 45) âyet-i celilesinden murat, namazın şehvetlerden men etmesidir.

Vel münker” kavl-i keriminden murat, GAZAB; “Vel bagy” kavlinden murat da Hevâdır.

İnsan şehvetle , nefsine; gazapla, gayriye zulmeder. Hevâ sebebiyle ettiği zulüm de Allah’a varır. Rasûlüllah Efendimiz “Zulüm üçtür:

  1. Affolunmayan zulüm,

  2. Terk edilmeyen zulüm,

  3. Terk ve affolunma ihtimali olan zulüm…

Affolunmayan zulüm, Allah’a eş koşmak; terk edilmeyen zulüm, kulların birbirlerine ettikleri zulüm; Cenâb-ı Hakk’ın terk ve affı umulan zulüm de, insanın kendine olan zulmüdür.

Affolunmayan zulmün kaynağı, Hevâdır. Terk edilmeyen zulmün kaynağı, gazaptır. Cenâb-ı Hakk’ın affetmesi umulan zulmün kaynağı, şehvettir.

Hepsinin sonunda hırs, buhl (cimrilik), kibirdir. Küfür ve bidat hevânın sonudur. Bu altı hal bulunan insanda yedinci bir hal doğar ki, o da hasettir. Nasıl ki şeytan kovulanların en alçağı ise, Hased de kötü huyların en kötüsüdür.

Bu sebeple Cenâb-ı Hak insandaki şerlerin son haddi olarak hasedi bildirdi. Bu da: “Hased ettiğinde, hased edenin şerrinden (sana sığınırım)” (S. Felâk 5) kavl-i kerimiyle sâbittir.

Nitekim şeytanın cümle kötülüğünün son haddi de VESVESENDİR. Bunu da: “…Hannas ki, insanın göksüne vesvese verir” (S.Nas 4-5) kavl-i kerimi beyan eder.

Bu îtibarla, insanoğlunda hasetten beter bir huy yoktur. Şeytanlar içinde vesvesecilerden daha şer olmadığı gibi.

“Hasetçi, İblis’den de şerlidir” denilmiş.

 

Hikâye:

Bir gün İblis Firavunun kapısını çalar. Firavun:

– “Kimdir o” der.

İblis:

– “Bir de ilâhlık iddia edersin! İlâh olsan benim kim olduğumu bilirdin” demiştir.

Firavun İblis’e:

– “Sen rahmet-i ilâhîden kovulmuş biri, ben de ilâhlık iddiâ eden biriyim. Acabâ yeryüzünde ikimizden daha şerli üçüncü biri var mı? der.

Şeytan:

– “Var. Hasetçi ikimizden de fenâdır. Ben dahî felâkete hased sebebiyle düştüm” der.

Kötü huyların asılları, beyan edildiği gibi ŞEHVET, GAZAB ve HEVÂdır. Bu üç aslın doğurdukları da beyan edilen yedi kötü huydur. Allahü Teâlâ bu yedi belâyı def için “Fâtiha-i Şerîfe’de yedi âyet-i celile inzâl buyurmuştur. HIRS, BUHL, ŞEHVET, KİBİR, GAZAB ve kötü huyların en şiddetlisi olan HASED…

Kezâ Sûre-i Fâtiha’nın aslı Besmeledir. Besmelede şu kötü ahlâka mukabil ilâhî isimlerden üç isim beyan edilmiştir. Şu halde ilâhî isilerde asıl olan üç ism-i ilâhî asıl olan üç ahlâka, Fâtiha’nın yedi âyeti de yedi ahlâka mukabil olur. Kur’an-ı Kerim’in tamamı nasıl ki, Fâtiha’nın şûbeleri gibiyse, kötü ahlâkın tamamı da bildirilen yedi kötü ahlâkın şûbeleri gibidir.

 

Şeytanın En Sevdiği Şey

Untitled 1

İbn-ü Abbas (r.a.) Hazretlerinden rivayet olundu. Buyurdular ki: Her akşam şeytanın aveneleri (ona tâbi olanları) efendilerinin yanına dönerler. Her biri şeytanın önünde konuşup ona yaptıklarını rapor verip anlatırlar. Şöyle yaptım, böyle yaptım, Falanca zahidi aldattım, derler. Hatta en küçükleri, “Ben falanca sabiyyi (çocuğu) Kur’ân-ı Kerimi okumaktan alıkoydum,” der. Hemen şeytan yerinden kalkar. Onu alıp yanına oturtur ve onun yaptığıyla neşelenip sevinir.

İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 1/314.

Şeytanın Namazla İlgili Vesvese ve Hileri

NAMAZ:

– Ya Muhammed, namazı an bean tehir edene gelince… onu da anlatayım.

O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm.

Derim ki:

– Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.

Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar… Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.

Şayet o kimse, beni mağlup ederse… ona insan şeytanlanndan birini yollarım… Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyar.

O, bunda da, beni mağlup ederse… bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde iken:

– Sağa bak… sola bak…

Derim… O da, bakar… O ki böyle yap­tı… yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona:

— Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın.

Derim ve böylece onun huzurunu boza­rım.

Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.

Bunda da ona mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına gide­rim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emre­derim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile, yerden bir şeyler topladığı gibi…

Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kaza­namazsam; bu sefer cemaatle namaz kılar­ken onun yanma varırım.

Orada onun başına bir gem takarım… Başını imamdan evvel secdeden ve rukû’dan kaldırırım… İmamdan evvel de, secde ve rukû yaptırırım.

işte… o böyle yaptığı için, kıyamet gü­nü Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse, bunda da beni yenerse… Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o: Beni teşbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da, ona mağlup olursam. Bu se­fer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar.

Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa… onun içine küçük bir şey­tan girer, dünya hırsını ve dünyevî bağlarını çoğaltır.

İşte… bundan sonra o kimse: Hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi

yapar.
 
Kaynak : Şeytanın Hileleri (Muhyiddini Arabi Hz.)
 
***

ŞEYTAN SİZİ NE ETSİN?

 

Şeytanın Hilesi

Âbidin biri, zaviyesinde uzun bir zaman Allâhü Teâlâ hazret­lerine ibâdet etti. Meliklerinin bir kız çocuğu doğdu. Kral, kızına erkeklerin dokunmasından ve temas etmesinden korktuğu için, kızını (saray ve şehirden) çıkarıp, o Âbidin tekkesine götürüp ora­ya yerleştirdi. Kızıma yerini kimse bilmesin ve kimse gelip onu istemesin diye. Zamanla kız büyüdü.

Şeytan bir şeyh suretinde zahidin yanına geldi. Hile ve tuzaklarla Âbidi aldattı. Âbid, o kızla temas kurdu ve kızı hamile bıraktı. Kızın hamileliği ortaya çıkınca; şeytan ona geldi. Ve kendi­sine;

“Sen bizim en zâhidimizsinî Eğer bu kız doğurursa, senin onunla zina ettiğin ortaya çıkar. Ve böylece sen rezil ve rüsvây olursun. İyisi mi sen onu doğumdan önce öldür!. Sonra da gider de kızın babasına kızının öldüğünü bildirirsin. Kızın babası seni tasdik eder. (Sonra da tevbe edersin). Böylece sen hem azab’tan ve hem de ayıplanmaktan kurtulmuş olursun!” dedi.

Zâhid, o kızı öldürdü.

Şeytan, âlimler kılığına girerek, kızın babasına geldi. Ona du­rumu haber verdi. Zahidin kızını hamile bıraktığını ve sonra da öldürdüğünü anlattı. Ve ona;

“Eğer sen, benim sana haber verdiğim işin hakikatini öğ­renmek istiyorsan; kızının mezarını kaz ve karnını aç, kızının ha­mile olduğunu görürsün! Eğer kızının karnında çocuk çıkarsa, bu benim sözümün doğruluğuna tasdiktir; yok eder kızının mezarın­da bir şey çıkmazsa, o anda beni öldürürsün!” dedi.

Kral öyle yaptı. Şeytanın dediği gibi çıktı.

Kral, zahidi tuttu.

Onu devenin arkasına bağladı. Bütün şehri dolaştırdı. Ve orada idam etti.

Zâhid idam halinde iken şeytan ona geldi.

Şeytan Âbide;

“Sen benim emrimle kıza zina ettin! Benim emrimle kızı öl­dürdün! Bana iman et; seni melikin azabından ve idam edilmek­ten kurtarayım!” dedi.

Ona şekavet ulaştı. Şeytana iman etti. Şeytan ondan kaçtı. Gidip uzakta durdu. Âbid;

“Sana iman ettim; haydi beni kurtar!” dedi.

Şeytan;

“Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım!” dedi.

Akıllı kişiye gereken şey, şeytanın hile ve tuzaklarından sa­kınmaktır!

Oduncu ve Şeytan…

ASIL ZALİM

Bir adam efendimiz Ebu Medyen’e (r.a) geldi ve şöyle dedi:

-Ey Efendimiz! Şeytan bana eziyet ediyor. Onu benden uzaklaştırmanı umuyorum.

Şeyh ona dedi ki:

-Senden önce de Şeytan gelip seni bana şikayet etti.

Adam:

-Peki, sana ne dedi? diye sordu.

Şeyh dedi ki:

-Şeytan bana şunu söyledi:

-Ey Şeyh!.. Biliyorsun ki, dünyayı Rabbim olan Allah benim için yarattı. Onu benim zimmetime verdi. Dünyayı benim hissem kıldı. Beni ona sahip yaptı. Filan adam geldi, bana saldırdı, bana ait olan şeyi aldı. Ben de onun peşinden koşup hakkımı almaya çalıştım. Allah’a yemin ederim, onlardan hiçbir insana durduk yere yönelmedim, hiç kimseyi onlardan almadım, yerimden ayrılmadım. Sadece bahçemi ve malımı korudum. Ondan bana ait bir şey alanın peşine düşer, hakkımı isterim. Biliyorsun ki filan adam gelip beni sana şikayet edecek.Ben ondan önce gelip olayı sana anlatmak istedim. Ben hakkımı onun yanında bırakmam. Gücümün yettiği kadar dininden alırım, ya da zahitlerin ve dünya ile bağlarını kesenlerin yaptığı gibi benim eşyamı geri verir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Benim kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur.

(İsra Sûresi, 65. Âyet)

Benim onlara karşı bir hüccetim, onlarda bir hakkım yoktur, eğer benim hakkımı bırakırlarsa. Ama bu adam bana haksız yere saldırıda bulundu. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Size kim saldırırsa, onun saldırısının misliyle ona saldırın.

(Bakara Sûresi, 194. Âyet)

Şimdi kim zalimdir?..

Adam:

-Ben, dedi.

Şeyh:

-Öyleyse Şeytana dünyasını ver, o da sana ahiretini versin, dedi. (79,80)

Kaynak : Muhyiddin Ibn Arabi “Rûhu’l Kuds”

ŞEYTAN SİZİ NE ETSİN?

Yahudinin biri, Efendimiz(s.a.v.) hazretlerinin huzuruna geldi. Ve Efendimiz(s.a.v.) hazretlerine;

-“Ey Muhammed! Huzuru kalble ve şeytanın vesveselerinden uzak bir şekilde ibadet ediyoruz! Ama senin ashabından kendilerine vesveselerin geldiğini işitiyoruz!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz(s.a.v.)hazretleri(yanında bulunan) Ebu Bekir(r.a.) hazretlerine;

             -“Sen buna cevap ver!” buyurdu.

             Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekir(r.A.) buyurdu:

             “Ey Yahudi! İki ev var! O evlerden biri, altın, gümüş, inci, yakut, değerli kumaşlar ile dolu….

            Diğer evde, bu zikredilenlerden hiçbir şey yok. Bomboş ve harap bir evdir.(Söyle bakayım) hırsız bu değerli para ve eşya ile dolu eve mi girer; yoksa boş olan eve mi?” Yahudi:

             -“Tabi ki hırsızlar, değerli eşya ile dolu ve para bulunan eve girerler” Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekir(r.A.) buyurdu:

             -“İşte bizim(Müslümanların) kalbleri!

1.      Tevhid,

2.      Marifet,

3.      Takva,

4.      İhlas,

5.      İyi niyet,

6.      Ve benzeri faziletlerle doludur.

Sizin kalbleriniz ise bu güzellik ve faziletlerden bomboştur. İşte bundan dolayı “Hannas” olan şeytan sizin kalblerinize yönelmez.(Şeytan sizi ne etsin?) dedi.

Bunun üzerine Yahudi hemen Müslüman oldu…

 Kaynak : Ruhu’l Beyan Tefsiri 15 cilt Sayfa 423