Basra şehrine, Rum diyârından (âlemin ezelî olduğuna inanıp Allâhü Teâlâ’yı inkâr eden) bir dehrî gelip İslam âlimleri ile münâzaraya girmişti.
İmâm-ı Âzam Hazretleri, hocası Hammâd Hazretleri ile beraber münâzara mahalline gittiler.
Dehrî, bir minbere çıkıp karşısına bir kişinin gelmesini isteyince İmâm-ı Âzam Hazretleri öne çıktı.
İmâm-ı Âzam Hazretlerini çok genç bulan dehrî, onu çok küçük gördü. Fakat Ebû Hanîfe rahimehullah, çok cesaretli idi. Münâzaraya başlamak üzere dehrîden bir sual sormasını istedi. Dehrî’nin ilk suali şöyle oldu:
“Evveli ve sonu olmayan bir şeyin mevcudiyeti nasıl mümkün olur?” İmâm-ı Âzam rahimehullâh:
“Sayıları bilir misin?” dedi. Dehrî de:
“Bilirim.” dedi.
“Öyle ise birin evveli nedir?” diye sordu. Dehrî:
“Bir sayısı, sayıların ilkidir. Ondan evvel bir sayı yoktur.” deyince İmâm-ı Âzam:
“Mecâzî olan birin evveli olmadığı halde hakîkî bir olan Allâhü Teâlâ’nın evveli nasıl düşünülebilir.” dedi. Dehrî bu cevaba diyecek bir söz bulamayınca ikinci suale geçti:
“Her şeyin bir yönü vardır. O hâlde Allâhü Teâlâ’nın yönü hangi tarafadır?” İmâm-ı Âzam:
“Mumu yaktığın zaman onun ışığı hangi tarafa doğru olur? Hangi yön onun ışığından uzaktır?” diye sordu. Dehrî:
“Mumun ışığı bir yöne mahsus değildir, her tarafa sirâyet eder.” cevabını verdi. İmâm-ı Âzam rahimehullâh:
“Mademki öyledir, o hâlde Cenâb-ı Hakk’ın bir cihette olduğunu söyleyip her yerde hâzır ve nâzır olduğunu nasıl inkâr edebiliyorsun?” dedi. Dehrî, yine söyleyecek bir söz bulamayarak üçüncü suâle geçti.
Dehrî, İmâm-ı Âzam’a üçüncü olarak şu suali sordu:
“Her bir varlığa bir mekân lâzım olduğuna göre Cenâb-ı Hakk’ın mekânı neresidir?”
Hazret-i İmâm, eline bir bardak süt alarak:
“Bunun içinde yağ var mıdır? Varsa neresindedir?” diye sordu.
Dehrî; “Yağ belli bir yerde değildir, her tarafında vardır.” deyince İmâm-ı Âzam,
“Bekâsı olmayan bir şeyin hâli böyle olursa bütün varlıkları kuşatan Allâhü Teâlâ’ya nasıl bir mekân tahsîs edebilirsin? O, mekândan münezzehtir” dedi.
Dehrî cevap veremeyerek diğer suale geçti: “Cenâb-ı Hak, şu an ne ile meşguldür?”
Hazret-i İmâm: “Bu kadar suâli sen minberde sordun, ben aşağıdan cevap verdim. Bu sualde de sen aşağıya in, ben de minbere çıkıp cevap vereyim.” dedi. Dehrî teklifi kabul ederek aşağıya indi.
İmâm-ı Âzam Hazretleri de minbere çıktı ve şöyle cevap verdi:
“Dilediğine izzet verir (yükseltir), dilediğini de zelîl eder (alçaltır.)”
Bu cevap karşısında da dehrî, diyecek bir şey bulamadı ve zelîl olarak oradan ayrıldı.
***