Tevbe lügatte dönmek demektir. Yani kulun günahlarından pişmanlık duyup Allah’a dönmesi, O’na yönelmesidir. Kul Cenabı Hakka yönelince, TEVVAB olan Rabbimizin o kuluna yönelmesi kat kat fazla olacak, Cenab-ı Hakk o kuluna hak ettiği cezayı vermekten vazgeçecek, Rahmet ve mağfireti onu kuşatacaktır. Tevbe ile beraber, hatta bazen ondan önce zikredilen diğer ibadetse İstiğfar’dır.
İstiğfar, Yüce Allah’tan mağfiret yani affedilmeyi, bağışlanmayı dilemektir.
Bağışlanmak da derece derecedir. İslam büyüklerinin beyanına göre; “Af, günahların örtülmesi, mağfiret ise günahların kökünden kazınmasıdır. “ Mağfiretin bir ileri derecesi ise günahların sevaba çevrilivermesidir.
Furkan Suresinde şöyle müjdelenir; “Ancak tövbe eden ve imân edip sâlih amelde bulunan müstesna. Artık Allah onların günahlarını sevaplara çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edendir. İşte kim tevbe edip Salih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş, Allahın Rızasını kazanmış olarak Allah’a döner”(Furkan s.70,71)
Rabbimiz, günahlarından vazgeçip kendine yönelen, af ve mağfiret dileyen ve iman ve salih amel üzere devam edenleri bunun gibi sayısız ihsanlarla müjdelemiştir.Yeter ki kul o sağlam iradeyi göstersin, nefsin ve şeytanın pençesinden kurtulup Mevla’sına yönelebilsin.
Tevbe ve istiğfarla ilgili emir sadece biz günaha dalmış kullar için değildir.
Cenabı Hak,her türlü günahlardan koruduğu Peygamberlere bile istiğfarı emretmiş, geçmiş peygamberlerin istiğfarlarını bizlere örnek olarak göstermiştir.
Resulullah (sas) efendimiz de hadisi şeriflerinde;“İstiğfar edin, Ben muhakkak her gece ve gündüzde 70 defa istiğfar ediyorum.” Buyurmuşlardır.
Tevbe ederken dikkat etmemiz gereken bazı mühim hususları büyük İslam alimi İmamı Rabbani Hz. şöyle özetlemiştir:
“Eğer isyan ve günahlar Allah’ın hakkıyla alakalı olup kul hakkı ile ilgili değilse bunların tevbesi şiddetli pişmanlık, içten gelerek Allaha istiğfar etmektir. Farzlardan bir farz terk edildi ise tevbe için önce onun kazası gerekir.
Bir namaz geçti ise hem kaza edilir. Sonra da zamanında kılınmadığı için ayrıca istiğfar edilir. Zekat gibi hem kul hakkı hem de Allahın hakkı olan borçlarımız varsa, eksik bırakmadan verilir.
Eğer günahlar, kullara zulüm, haksızlık gibi ise evvela bu haksızlık ve zulüm terk edilir, hak sahibine iade edilir, onunla helalleşilir ve ona dua edilir. Eğer hak sahibi ölmüş ise mirasçılarına teslim edilir.
O da bulunamazsa onun adına sadaka olarak verilir.”(Mektubat-ı şerif,c.2.s 108)
Hepimiz, ebedi saadetimiz için bu şartları dikkatle tatbik etmeliyiz.
Çünkü başta kul hakları olmak üzere bütün günahlar, Rabbimizin bize olan ihsanının kesilmesine veya azalmasına sebep olur. İstiğfar ve tevbe ile Mevla’mızın rızası tahakkuk edip, maddi ve manevi ihsanlar artar.
Ayeti kerime’de buyrulduğuna göre, Hud (as) kavmine şöyle nasihatte bulunmuştu:
“Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O’na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol (maddi ve manevi) bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin, günahkâr olarak dönüp gitmeyin.”(Hud suresi,52)
(Nuh (AS) ise kavmine şöyle nasihat etmişti:
”İstiğfar edin Rabbinize ki o çok bağışlayıcıdır. İstiğfar edin ki size semadan bol ve bereketli yağmurlar indirsin ve sizin mal mülk ve evlatlarınızı çoğaltıp yardım etsin.Sizlere bağlar, bahçeler ihsan etsin. Sizler için ırmakları akıtsın.“ (Nuh suresi,10,-12))
Görülüyor ki tevbe ve istiğfar hem manevi hem de maddi sıkıntılarımızın giderilmesi için büyük bir ilaçtır.
Kuran-ı Kerimin 68 yerinde Tevbe, 26 yerinde istiğfar, 7 yerde de ikisinin beraber zikredilmesi, tevbe ve istiğfardan, Cenabı Hakkın ne kadar razı olduğunu anlamamız bakımından mühimdir.