Etiket arşivi: TESBİH NAMAZINDA OKUNAN TESBÎHİN FAZÎLETİ

EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI VE BU NAMAZDA OKUNAN TESBÎHİN FAZÎLETİ

yeşil manzara kopya

Tesbih namazı tevbenin, istiğfârın en büyüğü ve bütün vücutla yapılanıdır.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), amcaları Hz. Abbâs’a (r.a.) hitâben tesbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır:

“Ey amca! Sana on (çeşit günahını silecek) şey(i) haber vererek ikrâm etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun. Dört rek’at namazı kılarsın… Gücün yeterse bu namazı her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl.”

Tesbîh namazı 4 rek’attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur:

“Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm.”(Allah şerikten ve kusurdan uzaktır. Her türlü hamd ve minnet Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Güç ve kuvvet ancak yüce ve azamet sahibi olan Allah’a mahsustur.)

Bu tesbih, namaz içinde şu kadar okunur:

15 kere, Sübhâneke’den sonra (Fâtiha’dan önce),
10 kere, zamm-ı sûreden sonra,
10 kere, rükûda, (tesbihlerden sonra)
10 kere, rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
10 kere, birinci secdede, (tesbihlerden sonra)
10 kere, iki secde arasındaki oturuşta (celsede),
10 kere, ikinci secdede. (tesbihlerden sonra)

Birinci rek’atte okunan tesbihlerin adedi 75’tir.

İkinci rek’atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur.

Üçüncü ve dördüncü rek’atler de böyle kılınır. Birinci kâdede (oturuşta) tahiyyattan sonra salli ve bârik, üçüncü rek’ate kalkınca önce sübhâneke okunur.

Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık hâline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin istifâde etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir.   (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)

***

TESBÎHİN FAZÎLETİ

Peygamberimiz (s.a.v.)’e bir adam geldi “Benim Kur’ân’dan birşey al(ıp oku)mağa gücüm yetmiyor. Bana yetecek olanı öğretiniz.” dedi. Resûlullah ‘Sübhânallâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azim.’(Allah şerikten(ortaklıktan) ve kusurdan uzaktır. Her türlü hamd ve minnet Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Güç ve kuvvet ancak yüce ve azamet sahibi olan Allah’a mahsustur.) deyin.” buyurdular. (Hadîs-i Şerîf, S. Ebû Dâvûd)

Abdullâh İbn-i Abbas (r.a.) şöyle anlatır:

Allâhü Teâlâ arşı yaratınca meleklere onu taşımalarını emretti. Onu yüklenmek meleklere ağır geldi. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ onlara şu emri verdi: “Sübhânallâh” deyiniz. Melekler “Sübhânallâh” deyince onu yüklenmek onlara hafif geldi. Ve onlar yıllar boyu “Sübhânallâh” dediler. Hz. Âdem (a.s.) yaratıldıktan sonra aksırdı. Allâhü Teâlâ ona “Elhamdülillâh” demesini ilhâm etti. Hamd edince, Allâhü Teâlâ ona şöyle buyurdu:

“Yerhamukellâh: Rabbin sana merhâmet eder. Seni bunun için yarattım.” Hz. Adem’in cümlesini duyan melekler dediler ki Bu bizim için ikinci güzel ve şerefli kelimedir. Onu bırakmamız doğru olmaz.

Bundan sonra: Sübhânallâh, Elhamdülillâh” demeye başladılar. Allâhü Teâlâ Hz. Nûh (a.s.)’a halkına anlatmak üzere: “La ilâhe illallâh” Kelime-i tevhidini söylemelerini vahyetti. Ancak bu şekilde onlardan râzı olabileceğini anlattı. Bunu duyan melekler dediler ki: Bu da güzel, şerefli bir kelime, bunu bırakmak da bize yakışmaz. Ve duâlarına bunu da eklediler. Senelerce “Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâh…” dediler.

Hz. İbrahim’e (a.s.) Allâhü Teâlâ kurban emrini verdi. Kurban için kendisine bir koç gönderildi. Koçu görünce sevindi; “Allâhu Ekber” dedi. Melekler bunu duyunca: Bu, dördüncü güzel bir kelimedir, dediler ve duâlarına eklediler. Bundan sonra hep şöyle dediler: “Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhû vallâhû ekber” Cebrâil (a.s.) bunu hikâye edince Rasûlüllâh (s.a.v.)’ın hoşuna gitti.“Lâ havle velâ kuvvete illa billâhil-aliyyi’l-azîm.” dedi. Bunu duyan Cebrâil (a.s.) şöyle dedi: Bu cümleyi de öbürlerine ekle. İsrafil (a.s.) Peygamber Efendimize (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi: “Yâ Muhammed (s.a.v.), bir kimse “Sübhânallâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.”(Allah şerikten ve kusurdan uzaktır. Her türlü hamd ve minnet Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Güç ve kuvvet ancak yüce ve azamet sahibi olan Allah’a mahsustur.) tesbihini bir defa okursa Allâhü Teâlâ ona beş haslet ihsân eyler:

1. Allâh (c.c.) onu çok zikreden zümre arasına yazar.

2. Gece ve gündüzde kendisini zikredenlerin en fazîletlisi eyler.

3. Bu tesbihler, onun için cennette dikili ağaçlar olur.

4. Bu tesbihler, o kimsenin günahlarını döker. Tıpkı bir ağacın kuru yapraklarını döktüğü gibi.

5. Allahü Teala onu gözetir.Allahü Teala bir kimseyi gözetirse ona azab etmez.

Fazilet takvimi  17 Mart  2006 Cuma

***

LÂ HAVLE VELÂ KUVVETE’NİN ESRARI

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular: “Kim ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azim’ derse doksan dokuz hastalığa devâ olur ki en hafifi gam, tasadır.”

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurdular: Mirac gecesinde İbrahim (a.s.)’ı gördüm. ‘Yâ Muhammed, ümmetine selam söyle ve onlara haber ver ki cennetin toprağı tertemizdir, su lezzetlidir ve ona ağaç dikmek ise ‘Sübhanallahi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azim.’ sözüdür.

Resûlullah (s.a.v) “Cennet fidanlarını çoğaltın” buyurdu. Ashab-ı kiram cennet fidanlarının ne olduğunu sordular “Mâşaallâhü Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’tır.” buyurdular.

Reklam