Selamlaşmak en kolay, ama faziletçe çok büyük bir İslami güzelliktir.
Selâm Allah’ın isimlerindendir. Kullarını tehlikelerden sâlim kılan, mahlûkatına esenlik ve selâmet veren Allahü Zülcelâl (cc), Selâm’dır.
Cenâb-ı Hakk’ın Kendi Zât-ı Akdes’i her türlü eksikliklerden ve noksanlıklardan sâlim ve münezzehtir.
Cenâb-ı Hak bu mübarek ismini kulları arasında muhabbeti artırmak, onlara huzur sağlamak için ikram etmiştir.
Hem dünyada hem ahirette bu mübarek isim bizler için bereket vesilesidir.
Bizler her namazdan; sağımızdaki ve solumuzdaki insanlara, cinlere ve meleklere selâm vererek çıkarız; selâmdan sonra da “Allahümme ente’s-Selâmü ve minke’s-Selâm..” Yani Allahım Selâm sensin ve selam selamet ve huzur,senden gelir diye söyleriz ki bu sünnettir..
Selâmı vermek sünnet-i kifâye; alması da farz-ı kifayedir.
Kifaye olması şudur: Kalabalıkta bir kişinin vermesi veya alması ile diğerleri de bu sünneti işlemiş olur.
Evet, selâm vermek sünnettir. Fakat bir farzın işlenmesine sebep olması ve İslâmî bir şiarın ihyasına hizmet etmesi bakımından almaktan daha hayırlıdır. Zira selâm veren kişi hem işlediği sünnetin ve işletmeye vesile olduğu farzın sevaplarını birlikte kazanmış olur. Bu sebeple bir hadîs-i şerifte, “İnsanların en cimrisi selamı esirgeyendir.”buyrulur.
Başka bir hadisi şerifte ise;
“İnsanların Allah’a göre en hayırlısı, selâma ilk başlayandır.” buyrulmuştur.
Nitekim Süleyman Hilmi Tunahan efendi hz.de bir talebesine nasihatlerinde şöyle buyurur: ”Dışarıya çıktığında karşına ilk gelen kişiye selam ver, onun vermesini beklersen olmaz, önce sen ver. Çünkü veren el alan elden, sunan gönül, kabul edenden azizdir.”
Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’in ondan fazla yerinde biz kullarına selâm vermiştir. Ayet-i Kerimede buyruluyor ki:
“Bir selâm ile selâmlandığımz vakit siz ondan daha güzeli ile selâmı alın veya onu ayniyle karşılayın. Şüphesiz ki Allah her şey’in hesabını hakkıyle arayandır.”(Nisa suresi.86).
Ayet-i Kerimede emredildiği üzere «Daha güzel» bir şekilde selâmı alabilmek için «esselâmü aleyküm» diyene «ve aleykümüs-selâm ve rahmetullah» denir.
«Esselâmü aleyküm ve rahmetüllah» diye selâm verene;
«ve aleykümüsselam ve rahmetüllahi ve berekâtü» diye selâm almalıdır. Bunların hepsini birden söyleyene ayniyle mukabele edilir.
Veya, ”ve aleyküm” denilir.
Selâm, küçük büyük her Müslümana verilir.
Tevazua daha muvafık olduğu için binekli, yaya olana; yürüyen, oturana selâm verir.
Az olan bir topluluk, çok olana selâm verir. Yaşça ve ilimce küçük olanlar, büyük olana selâm verir. Zira büyüklere hürmet, Islâmî bir vecibedir.
Ayrıca; Kişinin eve girdiğinde kendi ehline selam vermesi de sünnettir. Berekete sebeptir. Bununla beraber; Cum’a ve bayram günlerinde hutbe irâd edilirken, hatibe veya cemaate; ilmî bir ders yapıldığı sırada o mecliste hazır olanlara selâm verilmez. Çünkü, konuşan veya dinleyeni yanıltmak ihtimali vardır.
Ezan ve ikâmet okunurken selâm verilmez.
Kumar masası başında oyun oynayanlara, helâda bulunanlara, hamamda tesettürü terk etmiş kimselere selâm verilemez.
Beşerin hayatının başlangıcında selâm,- devamında selâm vardır.
Selâm, hayırlı bir duadır. Dünya ve âhirette selâmette olmamız için yapılan bir niyazdır. Selam, cennete girmenin en kolay yollarından biridir.
Cennete girerken ve cennette hep selam vardır.
Esasen Cennet; dârü’s-Selâm’dır, yani selâm yurdudur.
Bu sebeple Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Selâm Allah’ın isimlerinden büyük bir isimdir. Onu kulları arasına bir teminat vesilesi kılmıştır. Dolayısıyla Müslüman, Müslüman’a selam verince artık selam verdiği kimseyi hayrın dışında bir şeyle anması haramdır.” (Deylemi)
«Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalık (vazifelerin) i devam ettiriniz ve halk uyurken namaz kılınız, selâm (ve selâmet) ile cennete giresiniz» (Tirmizi-İbni Mace)