Etiket arşivi: Ramuz el Ehadis

Ümmeti Muhammedin Fazileti

Mescid-i Nebevi          Sevgili Peygamberimiz (sas),nasıl ki yaratılmışların en seferlisi ise, onun ümmeti de diğer ümmetlerden hayırlı kılınmıştır.Bakara suresinde şöyle buyrulur:

         “Ey Müslümanlar, böylece sizi (seçkin, şerefli, aşırılıktan uzak) mutedil bir ümmet kıldık ki, bütün insanlar üzerine adâlet örneği ve hak şâhitleri olasınız diye. Resul (AS.) da sizin üzerinize şâhit (ve numune)dir.”  (Bakara suresi 143.ayet )

         Ayeti Kerimelerin tefsirinden öğrendiğimize göre, Ümmeti Muhammet her bakımdan diğerlerinden daha seçkin ve şanslıdır. Diğer ümmetlerin şahidi ve örneğidir. Geçmiş ümmetlerin bir ömür çalışarak kazanacağı manevi dereceler bu ümmete, kadir gecesi gibi geceler sayesinde, bir gecede ihsan edilmiştir. Geçmiş ümmetlere gelen ağır imtihanlar ve cezalar bu ümmete verilmemiştir. Yaratılmışların sonuncusu olmakla beraber cennete girenlerin de öncüsü bu ümmettir. Cennet ehlinin ekserisi bu ümmettendir. Daha sayamayacağımız pek çok şeref ve üstünlük verilmiştir. Tabi ki bunlar, kendi gayretimizin bir neticesi değil; tamamen Peygamber efendimiz (sav) in büyüklüğündendir.

          Hadisi Şerifte Resûlullah Efendimiz (sav.)şöyle buyurdular:

         “Bana, diğer peygamberlere verilmeyen dört şey verildi: Bana yeryüzünün anahtarları verildi, Ahmed diye isimlendirildim, toprak bana temiz ve temizleyici kılındı ve ümmetim ümmetlerin en hayırlısı kılındı. (Müsned-i Ahmed)                                                                                                                                                                                                                                             Ümmet-i Muhammet’den olmak öyle büyük bir nimet ki, peygamberler bile özenmişlerdir. Nimet büyük olunca şükrünü eda etmek de o derece mühimdir. Onun için daima bu nimetin büyüklüğünü tefekkür etmeli, Yüce Mevla’mıza Hamd ve şükür halinde olmaya çalışmalıyız. Bu cümleden olarak

de-ki          “Ey habibim söyle; eğer Hz.Allahı seviyorsanız,bana tabi olun ki Allah da sizleri sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin…”(Ali İmran.31)  ayeti kerimesinde emredildiği gibi, Sevgili peygamberimize her şeyimizle tabi olmaya çalışmak da bu nimetin şükrünün olmazsa olmazıdır. İmamı Rabbani Hz. Şöyle buyuruyor:

          “Mahbûb-u Rabbul alemin olan Rasûlullah’a tâbi olmakla insan mahbûbiyet yani Allah’ın sevdiği kul  olma mertebesine ulaşır,muhabbet rütbesine kavuşur. Akıllı insan zâhiren ve bâtınen tüm gücü ile Hayrül Beşer (S.A.V)’e tâbî olmaya gayret etmelidir. Vuslat yolu budur”.( Mektubat C.1. 41.Mektup)

           Resulullah(sav)e tabi olmak ise evvela; İnançta, Ehl-i Beyt ve ashabın yolu olan Ehl-i Sünnet vel Cemaat üzere olmaktır.Bu asıldır. Bunun devamında da; beş vakit namaz başta olmak üzere ilahi emirleri yapmak, her türlü haramdan sakınmak ve hayatımızın tamamında sünnete uymaktır. Bunlarda muvaffak olmak içinse, önce bilgi eksiklerimizi gidermemiz gerekir.Ali İmran suresinin 110.ayeti kerimesinde şöyle buyrulur:

           “Sizler, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız…(Ali İmran suresi 110)

           Bu ayeti kerimede; en hayırlı ümmet olan Ümmeti Muhammedin diğer vasıfları da iyiliği emredip, kötülüğü nehyetmek ve Allaha tam manası ile inanmak zikredilir. Bu itibarla, Her mümin tam bir imanla Allah yolunda hizmet ve Allah’ın kitabını yaymakla vazifelidir.

           Bu hizmetler yapıldıkça, müminler maddeten ve manen yücelmişlerdir.

           Dünyaya dalıp bu vazifeleri ihmal etmek ise,dünya ve ahiret sıkıntı sebebidir.

           Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:

            “Sizi iki sarhoşluk kaplar. Maişet,(dünyalık geçim)sevgisinin sarhoşluğu ve Cehalet sarhoşluğu. Böyle bir dönemde siz, iyiliği emredip, kötülüğü nehy edemezsiniz.(Çünkü dünyaya dalınca heyecanınızı kaybedersiniz, dini ilimleri öğrenmediğiniz için bilemezsiniz. Ve gücünüzü kaybedersiniz)

            Ancak; (böyle bir dönemde iken) Kur’an-ı kerim ve sünnet-i seniyye’ ye bağlı kalarak, onlara sımsıkı sarılıp ayakta kalanlar, dinlerini ayakta tutanlar müstesnadır. Onlar, ashabımdan Muhacir ve Ensar’ın önde giden büyükleri gibi ecir ve sevap alacaklardır. ” (Ramuz el ehadis, s.101)

            Bu hadisi şerif, İslam dünyasındaki sıkıntıların sebeplerini de gösteriyor:

          Onlar, sarhoşluk derecesinde dünyaya dalmak ve cehalettir.Buna çare ise kitap ve sünnete sımsıkı sarılıp dini ayakta tutmaktır. İnsanlara iyiliği emredip, kötülüklerden nehyedecek güç, buradan gelecektir.  Çekilen sıkıntılar Kur’an-ı Kerim ve Sünneti Resulullah ile aşılacaktır.

           Hadisi şerifte ayrıca, dinin garip zamanında Kur’an ve sünnete sahip çıkanlara, ashabı kiramın büyükleri gibi derece kazanma müjdesi de verilmektedir.

            Kıymetini bilen için, ne büyük bir müjde, ne büyük bir fırsat..

Reklam

İslamda Kardeşlik ve Muhabbet

Yüce Mevla’mız iman şerefini bahşettiği kullarını kardeş kılmış ve kardeşliğide sevgi ve muhabbetle kuvvetlendirmiştir.

Bu muhabbet Hz. Allah’ın kullarına bir hediyesidir ve yalnız ondan gelir.

Yüce Mevla’mız Bu muhabbeti bizlere ikram ettiği gibi korunması hususunda da vazifeler yüklemiştir.

Din kardeşlerinin kendi aralarındaki  muhabbete zarar verecek; kibir,gurur, kin, kıskançlık, gıybet gibi hususlar yasaklanmış, tam tersi; tevazu, cömertlik, ikram, selamlaşma, yardımlaşma  gibi muhabbeti pekiştirecek güzellikler de daima teşvik edilmiştir.

Hadisi Şerifte kardeşliğin bazı gerekleri şöyle ifade ediliyor:

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez.“(Sonra üç defa kalbine işaret ederek,şöyle buyurdular)Takva şuradadır.  Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her Müslüman’ın namusu, kanı, malı ve haysiyeti Müslüman’a haramdır.(Müslim, “Birr”, 32)

Din kardeşliğinin Allah tarafından bizlere ihsan edilmiş bir nimet oluşu, Ali İmran suresinin 103. ayeti kerimesinde de şöyle hatırlatılır:

“(Ey Müminler!)Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün.

Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de; O, kalplerinizi birleştirmişti.

 İşte O’nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.

 Ve siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı.

 İşte Allah, size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” 

Bu ayeti kerime tarih boyunca bütün Müslümanlara; din kardeşliğinin ve muhabbetin kıymetini hatırlatmakta ve cahiliye döneminde olduğu gibi fitneden, tefrikadan, düşmanlıktan bizleri sakındırmaktadır.

Ayrılık ve tefrikadan bizleri koruyacak, muhabbetle birbirimize kenetleyecek ve Cenabı Hakkın üzerimizdeki maddi ve manevi nimetlerinin devamına vesile olacak şey ise, ayeti kerimede ifade buyrulduğu üzere Allah’ın sapasağlam ipi, Kur’an-ı Kerim ve Resulünün sünnetleridir.

Resulullah  (sas) Efendimiz de ümmetine şu haberleri verdiler:

“(Ey ümmet ve ashabım !) Muhakkak ki ileride karanlık gece parçaları gibi fitneler olacaktır.”

“Ey Allah’ın Resûlü ondan kurtuluş nasıl olur?” denildi. Buyurdu ki:

“Yüce Allah’ın kitabı ile. Devamla şöyle buyurdular;

Onda, sizden öncekilerin haberleri, sizden sonrakilerin haberleri ve sizinle ilgili hükümler vardır.

 O bir eğlence vasıtası değildir. Hak ile bâtılı ayıran bir kelâmdır.

Onu kibirlenerek terk edenin Allah belini kırar. Kim doğru yolu ondan başkasında ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O Allah’ın sapasağlam ipidir ve apaçık nurudur..Hikmet dolu Kur’an’dır, dosdoğru yoldur. Nefsânî arzuların sapıtmasından, fikirlerin dağılmasından koruyacak yegâne sebep odur. Âlimler ona doymazlar, Takva sahipleri (Allah’tan korkarak günahtan sakınanlar) ondan usanmazlar. Onun ilmini bilen ilerler, onunla amel eden sevap kazanır. Onunla hükmeden adaletli olur. Ona sımsıkı sarılan doğru yolu bulur.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned,1,91, Elmalılı Tefsiri C. 1,223)

Bir Hadisi şerifte şöyle buyrulur:

1hadisCenabı Hak gazab etmez. Ama bir de gazap edince yerde ve gökte ne kadar melek varsa korkudan tesbihe başlarlar. Fakat onun gazabını hiçbir şey söndüremez. Ama ne zaman ki yer yüzünde iki sabi yavru Kur’an-ı Kerim okumaya başlarsa işte o zaman Allah’ın gazabı söner ve yer yüzünü Allah’ın rahmeti kaplayıverir.” (Râmuz el ehadis,1261)        

 

 

figur 

Bizleri yoktan var eden, mahlukatın şereflisi kılan ve en büyük nimet olarak, iman ve hidayeti ihsan eden Rabbimiz,kendi halimize bırakmayıp bizi kardeş kılmış veMüminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.”(Hucurat 10) buyurarak,

lütfettiği bu kardeşliği de korumayı emretmiştir.

Allahımızın lütfü olan bu Din kardeşliği, nesep kardeşliğinden daha güçlüdür. Çünkü din kardeşi olanlar, hem dünyada hem de ahirette birbirlerine faydalı olurlar.

Fakat aralarında din bağı olmayan nesep kardeşleri ahirette birlikte olamazlar.

Kardeşliği muhafaza etmede hepimizin üzerine düşen sorumluluklar ve vazifeler vardır. Bunları yerine getirmeye çalışmak, Allahın rızasına yaklaşmaktır. Bunlara gereken dikkati göstermemek, sorumsuzca bu nimeti heba etmek ise şeytan-ı Aleyilla’ne’nin peşinden gitmektir ki o vebalin altından kalkılmaz.

Nitekim; Bakara suresinin 208.ayeti kerime’sinde şöyle buyuruyor:

 “Ey iman edenler! Hep birlikte barışa, selamete dahil olun. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”

bos resim Rasülullah (s.a.v) Efendimizde Hadis-i Şerifte;  “Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir[Tirmizî,] ifadelerini kullanmış, insanlara zarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklayıp, merhametli olmayı emretmiş;“İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez buyurmuşlardır. (Riyazüssalihin,1/27.H.No.225)

Hz. Ali (k.v.) den rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte şöyle buyrulur:

 “Müslüman’ın Müslüman üzerinde 30 hakkı vardır ki, ondan kurtuluş ancak o hakkın yerine getirilmesi veya Müslüman’ın bağışlaması ile mümkündür”.  Bu haklardan bazıları şunlardır:

Müslüman; din kardeşinin hatasını affeder, ayıbını örter, özrünü kabul eder, düştüğü zaman onu kaldırır, gıybetinin yapılmasına mani olur, ona nasihat etmeyi sürdürür, dostluğunu muhafaza eder, hasta olduğu zaman ziyaret eder, cenazesinde hazır bulunur, davetine icabet eder, selamını alır….”

İslam tarihi, din kardeşliğinin, merhametin imrendiren örnekleriyle doludur.

Sırf din uğruna yurtlarını, mülklerini, servetlerini bırakıp Mekke-i Mükerreme’ den Medine-i Münevvere’ye hicret eden ashabı kirama Medineli Müslümanların kucak açması; evlerini barklarını, mallarını mülklerini yutkunmadan onlarla paylaşmaları birbirlerinde adeta fani olmaları,

bütün Müslümanlar için eşsiz örneklerdir.

Tarih boyunca Müslümanlar, hususi ile ecdadımız; Ashab-ı Kiramın gösterdiği güzel kardeşlik örneklerini kendilerine numune alarak onların yolunda ilerlemişler, geçici dünya heveslerini terk edip,bunun yerine ahret sermayesi olacak güzellikler peşinde koşmuşlar,bu vesile ile bizlere miras olarak muhteşem bir medeniyet bırakmışlardır.

 

(Abdullah bin Ömer (r.a)şöyle buyurur:

 “Allaha yemin ederim. Eğer ben hiç bozmadan bütün gün oruçlu olsam, hiç uyumadan bütün geceyi ibadetle ihya edip, malımı Allah yolunda infak etsem bile; öleceğim gün kalbimde Allah’a itaat edenlere karşı sevgi, Allah a isyan edenlere karşı buğz yoksa benim bütün yaptıklarımın bana zerre kadar menfaati yoktur.”)

Bir Hadis-i Şerifde Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki:

“Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize sırtınızı dönmeyiniz, birbirinizle alakayı kesmeyiniz. Bazınız bazınızın gıybetini yapmasın.  Ey Allah’ın kulları, kardeşler olunuz!.. (Buhârî, Edeb, 57, 58)

Zamanı değerlendirmek, Ahirete hazırlanmak


zaman
Müslüman olarak ömür sermayemizi en güzel şekilde değerlendirerek ahirete hazırlanmalıyız.

Mülk suresinin 2. Ayetinde şöyle buyruluyor:

 ”O Allah ki hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek, sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O Aziz ve Ğafur’dur.”

Bu ayeti kerimede ölüm, hayattan önce zikredilmiştir. Yani ölümlü bir hayatı yarattık, manasınadır. Allah dostları bu ayeti kerimenin tefsirinde  buyurduğuna göre; burada ölümün hayattan önce zikredilmesi, insanları ikaz içindir. Tabiri caiz ise bizler bu dünyaya gidiş ve dönüş saati belli olarak geldik. Ama imtihan olduğu için dönüş saatimizi bilemiyoruz. Bildiğimiz kesin  bir şey var, o da bu dünyada kalıcı olmadığımızdır. Onun için mümin daima ebedi hayatını imar etmenin hesabı içerisinde olmalı, nakit olarak harcadığı vakti boş eylerle israf etmemelidir.

Resulullah Efendimiz (S.A.V.), Ashab-ı Kiram içersinde züht ve takvasıyla meşhur olan Ebu Zer el-Gıffari Hz.lerine ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek ümmetlerine nasihatlerinde  şöyle buyurmuştur:

 “Ey Ebu Zer, Gemini yenile çünkü deniz derindir. Azığını tam al, çünkü yol uzundur. Yükünü hafif tut, çünkü geçit çok sarptır. Amelini ihlâslı yap, çünkü gözetleyici olan Cenabı Hak  (kalpteki niyete) bakmaktadır.”

Hadis-i Şerifteki dört hususu kısaca izah etmek gerekirse:

1.Gemilerimizi yeni (ve bakımlı )tutmalıyız :

Yani manevi hayatımıza, ibadetlerimize, dikkat etmeli, manevi canlılığımızı muhafaza etmeliyiz. Bu, bir gün için değil, devamlı olmalıdır. Hadis-i şerifte. İbadetlerin az da olsa devamlı olanının  makbul olduğu bildirilmektedir. Parlayıp sönmek değil devamlı canlılık esastır.

Çünkü deniz derindir: Dünya hayatı türlü zorluklarla, mücadelelerle, düşmanlarla doludur. Küfür, (hele günümüzde) çok şiddetlidir..Nefsi emare ve şeytan-ı Aleyhilla’ne bizi en zayıf noktamızdan vurmak,iman ve itaatten mahrum bırakmak için daima hazırdırlar.

(Özellikle yaşadığımız ortamın İslami hassasiyetleri yok saydığı,itikadi ve ameli noktadan Müslümanların bozulduğu bir dönemde,daima manevi hayatımızı canlı tutmaya,İslama ve Kur’ana hizmet edenlerle beraber olmaya,hakiki din alimlerinden İslam’ın güzelliklerini öğrenmeye çalışmalıdır.Aksi halde;derin ve dalgalı denizlerde imanımzı korumak kolay kolay mümkün olmayacaktır. )

2.Azığını tam al çünkü yolculuk uzundur: Dünya hayatı kısa, ahret ise ebedidir. Ancak ebedi olan ahiret hayatını kazanmak da kaybetmek de kısa olan bu dünya hayatında olmaktadır. Mevla’mız böyle takdir buyurmuştur. Resulü Ekrem (sas) ise, hadisi şeriflerinde; “Dünya ahiretin tarlasıdır.buyurmuşlardır.(Ramuz el Ehadis)

70-80 Senelik bir ömrün neticesi, asırlarla bile ifade edilemeyen uzun zamanlarda görülecektir.

(Kabir hayatı, mahşer, hesap, mizan, sırat daha Cennet ve Cehenneme sıra gelmeden geçecek uzun zamanlar, hayatlar, hep bizleri beklemektedir.)

Ayeti kerimede ifade edildiği üzere;Onun katında bir gün sizin saydıklarınızla bin sene gibidir.” (Hac suresi 47)

Bu bakımdan yaptığımız ibadetlerin, hayır ve hasenatın zerresine bile muhtaç olacağımızı unutmamalıyız.

“Muhakkak azıkların en hayırlısı takvadır, haramlardan korunmaktır.”(Bakara-197)

3.Yükünü hafiflet, çünkü geçit çok sarptır:

Dünya hayatında karışımıza çıkan bazı sıkıntı ve imtihanlar bir nevi geçittir. En önemlisi ise  Ölüm geçididir. Buradan imanla geçmenin kaygısından Evliyaullah bile tir-tir titremişler, daima Cenabı hakka dua ve niyaz halinde olmuşlardır. Ahiret geçitlerinden her biri çok zordur. İslam büyüklerinin ifadelerine göre;“Sekerat yani ölüm köprüsünden Sırat köprüsüne kadar korkunç nice geçitler vardır.” O halde  yükümüzü hafifletmeliyiz; yani haram ve helale, özellikle kul hakkına dikkat etmeli, ibadet borçlarımızı kaza etmeli, günahlardan da çokça istiğfar etmeliyiz.

(Aksi halde Allahın huzurunda kul hakları ve haramlar bizim bütün güzelliklerimizi bitirip, ebedi iflas ve mahrumiyete düşürebilirler.)

4.Amelini  ihlaslı yap, çünkü gözetleyici olan  Cenabı Hak kalpteki niyetlere bakmaktadır:

İbadetlerin değeri ancak niyet ve ihlasın derecesine göredir. Hadisi şerifte; Dininde ihlaslı ol, az bir amel de sana kafi gelir.” buyrulmaktadır.

Cenabı Haktan başka ne dünyada ne de ahirete sığınılacak bir merci vardır. Namazların her rekatında okuduğumuz  Fatiha-i şerife’de Cenabı Hakka hitaben: “Allahım ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz.” diye niyaz etmekteyiz. Ondan başka ibadetlerimizin karşılığını verecek yoktur.Ancak bu hal ve niyet üzere olmak insana çok  büyük dereceler kazandırdığından, Nefis ve Şeytana zor gelir ve daima ihlasımıza saldırırlar. Sevgili Habibi hürmetine onların şerrinden  Allah’a sığınmalı, İhlası temin etmenin yollarına sarılmalıyız.