Etiket arşivi: MUHARREM AYI

HİCRİ YILBAŞI, MUHARREM AYI VE AŞURE GÜNÜ

Zaman; bir daha gelmemek üzere büyük bir hızla akıp gidiyor.

Eksik ve noksanlarımızla bir hicri seneyi daha  tamamladık.

Önümüzdeki 31 Ağustos 2019 günü hicri 1441 senesine girmiş olacağız.

Şuurlu her Müslüman Hicri takvimin ne olduğunu bilmeli; bu hususta gafil olmamalıdır. Çünkü dini hayatımızda ve ibadetlerimizde bu takvimin ehemmiyeti çok büyüktür.

Bütün kainatı bir nizam içimde yaratan Yüce Mevla’mız,  Kulları için zaman mefhumunu  yaratmış ve bizlere de öğretmiştir.

Yasin-i Şerif Suresindeki ayetlerde şöyle buyrulur:

 “Güneş kendi yörüngesinde akıp gitmektedir.  Bu Aziz ve Alim olan ALLAH’ ın bir takdiridir. Ayın dolaşımı için de menziller (konak yerleri-evreler) takdir ettik, nihayet o,(ay sonunda)eğrilmiş, kuru hurma dalı gibi olur.” (Yasin,38-39)

Bu ayeti Kerimeler bizlere Cenabı Hakkın Ay ve Güneşle ilgili zamanı yarattığını anlatır.

 Hem insanların kendi dünyevi işlerini kolaylaştırmak, hem de zatına kulluk yapabilmemiz için bütün bu zamanları; günleri, haftaları, ayları, ay yılını, güneş yılını yaratıp bizlere de öğretmiştir.

 Ancak, İbadet ve taatımızda  kameri yıl ve bununla ilgili aylar esastır.

 Kur’an-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde hep bu aylardan bahsedilir.

 Bunun da birçok hikmeti vardır.

 Her sene 11 gün önce geldiği için, Oruç, Hac, Kurban vb. ibadetlerimiz zaman içerisinde her aya yayılmış, her mevsimde bu ibadetleri yapmanın zevki yaşanmış olmaktadır.

Bu bakımdan dünyevi işlerimizde miladi takvime nasıl dikkat ediyorsak; manevi hayatımızda da Cenabı Hakkın bizlere emrettiği şekilde kameri aylara dikkat etmeli, o aylar içinde yapılacak farz vacip sünnet ve nafile ibadetleri takvimlerden ve dua kitaplarımızdan takip edip durmalıyız.

Bu vesile ile cumartesi günü idrak edeceğimiz Muharrem ayı; içerisinde zuhura gelen ulvi hadiseler ve İslami bir tarih başlangıcı olması bakımından Müslümanlar arasında büyük bir ehemmiyet taşır.

“Haram”,yani Hürmet edilmesi icap eden bir ay olduğu Ayeti Kerimede sabit olan bu mübarek ayda başta haramlardan sakınmak,farzlara daha çok dikkat etmek bizlere maddi ve manevi çok şeyler kazandıracaktır.

Bu ayın ilk on gecesi, Zilhiccenin ilk on gecesinde olduğu gibi “Leyali’i Aşara”  yani on mübarek gecedir.

Bu geceleri ihya etmek ve gündüzlerinde  oruç tutmakla alakalı pek çok müjdeler vardır.

Hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Ramazan-ı Şerif orucundan sonra oruçların en faziletlisi  Allah’n ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra kılınan en faziletli namaz da gece namazıdır.”    (Terğıb ve Terhib C.2 Sh. 462)

Bu Ayın ilk on günü oruç tutan kimsenin Cenabı Hakk o sene ömrünü bereketlendirir.

(Bu ay içerisinde Perşembe,Cuma ve Cumartesi günleri peş peşe oruç tutana 900 senelik nafile oruç sevabı verileceği müjdelenmiştir.)

 27 Ağustos’da idrak edeceğimiz 10 Muharrem Aşure günü,bir gün öncesi veya sonrası ile oruç tutmak çok kıymetlidir. Peygamberimiz (s.a.v.) Aşure günün orucunu ısrarla tavsiye buyurmuş, ancak bu günde Yahudiler de oruç tuttuğundan; onlardan ayrılmak, onlara benzememek için 9’ncu veya 11’nci günleriyle beraber tutmayı tavsiye buyurmuştur.

 Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:”Aşure gününün orucu; Allah’a karşı hüsnü zannım odur ki bir önceki senede işlenen hataları örter”

“O gün bir mü’mine iftar verene bütün müminleri doyurmuş gibi sevap verilir.”(Tergıp C.2 Sh. 466)

Zilhiccenin son gecesi ve Muharrem ayının ilk gecesinde geçen senenin bizden razı olması ve yeni senenin hakkımızda hayırlı olması niyeti ile kılınması tavsiye edilen nafile namazları ihmal etmemeliyiz.

 Ayrıca Muharremin birinci günü; bir defada, her birerinde besmele çekerek bin İhlası şerif okuyanı Cenab-ı Hakkın lütfü ve  keremi ile bu dünyadan kul hakkı ile göndermeyeceği müjdelenmiştir.

 Hali vakti müsait olan kardeşlerimiz bu büyük fırsatları kaçırmamalıdır.

Görülüyor ki,  kıymetini bilenler için başta farz ibadetler olmak üzere; Allaha kulluk ile,dua ve iltica ile, dopdolu geçirilecek,değerlendirilecek günler içerisindeyiz.

figur

MUHARREM AYI – AŞÛR GÜNÜ tıklayınız…

(Muharrem ayı ve aşure gününde neler yapılır.)

figur

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN FAZİLETİ

Âşûrâ yani Muharrem ayının onuncu gününde itaat ve ibadet edenlere Allâhü Teâlâ çok büyük sevablar ihsan eder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Her kim Âşûrâ günü çoluk-çocuğuna cömert davranırsa, Allâhü Teâlâ senenin tamamında ona rızık genişliği verir.” buyurmuştur. Tâbiînin büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî (r.a.) (v. 161) “Biz bunu elli sene tatbik ettik, rızık genişliğinden başka bir şey görmedik.” demiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret buyurduğunda Yahûdilerin âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü ve “Bu ne orucudur?” diye sordu. “Bu gün büyük bir gündür. Bugün Allah Azze ve Celle’nin İsrâiloğullarını Firavundan kurtardığı gündür. Mûsâ (a.s.) (Allâh’ın bu lütfuna şükür için) oruç tutmuştur. (Biz de tutarız)” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Biz Mûsâ(nın sünnetini ihyâ)ya sizden daha lâyıkız.” buyurdu da o gün oruç tuttu ve Ashâbına da tutmalarını emreyledi. Böylece âşûrâ orucu vacib oldu. Ancak Ramazan orucu farz kılındıktan sonra âşûrâ günü oruç tutmak müstehab olmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) âşûrâ günü oruç tutup Ashâbına da tutmalarını emrettiğinde; “Yâ Resûlallâh! Yahudi ve Hıristiyanlar o güne hürmet ediyorlar.” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Öyle ise gelecek sene -inşaallâhü Teâlâ- dokuzuncu günü(yle beraber) tutarız.” buyurdular. Ancak gelecek sene Muharrem ayı geldiğinde Resûlüllâh (s.a.v.) âhirete irtihal buyurmuşlardı. 

Daha fazlası için: http://www.fazilettakvimi.com/tr/2015/10/23.html

Reklam

Hz.Hüseyin(r.a) Efendimiz için yas tutmak, üzülmek doğru mudur?

(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.)[Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy]

***

Hz.Hüseyin Efendimiz Muharrem’in 10.günü çadırından çıkınca, karşısına bir ruhani( bir melek) zuhur ediyor. Heybetli, muazzam bir varlık. Hz.Hüseyin Efendimiz(r.a.):

“Siz kimsiniz?” Ruhani(melek):

“Ben kimim mi? Ben senin Muhterem Dedenin(Hz.Muhammed S.A.V.) hayatı boyunca emrinde ve hizmetinde olandım.Ondan sonra Rabbim beni senin babanın(Hz.Ali Kerremellahü veche) emrine verdi. Şimdi de senin emrine verdi. Senin hizmetindeyim, bana müsaade et, bana izin ver, ne istersen onu yapayım diyor. Hz.Hüseyin Efendimiz:

“Seni, Dedem hayatında hiç o dar günlerinde, o müşriklerin eza ve cefa ettikleri zamanda, Taif’e yaptığı seferde, taşladıkları zamanda, Bedir ve Uhud savaşlarında Dedem seni hiç kullandı mı? Senden imdat istedi mi? Melek:

“Hayır” diyor. Hz.Hüseyin Efendimiz:

“Peki sevgili Babam” Melek:

“O da hiçbir zaman” Hz.Hüseyin Efendimiz:

“O halde ben de Allah’ıma gidiyorum.Müsaade et. Senden beklediğim hiçbir şey yoktur. Rabbimden bir emir aldıysan o müstesna. Benim kendiliğimden senden istediğim hiç bir şey yoktur. Ben şehadet şerbetini içmeye gidiyorum. Babamın gittiği makamlara, mevkilere gitmek istiyorum.” Buyurdular ve bir müddet sonra şehadet şerbetini içtiler. Bu esrarı ilahidir. Esrarı kaderdir. Bize hiçbir Eshabı nezih etmek, olayları tetkik etmek düşmez. Bu Müslümanlar için çok tehlikelidir. Bizim sevgimiz hepsinedir. Sonsuz saygı, hürmet ve tazim etmek gerekir.

***

Muharrem-i Şerîf ayının onuncu gününe  isâbet eden Âşûrâ günü, dinimizce büyük ehemmiyet arz etmekte ve birçok ilâhi tecelliye zarf olmuş bulunmaktadır. Fakih Ebulleys es-Semerkandî (r.a.) hazretlerinin beyanına göre Âşûrâ Gününde vaki’ olduğu rivayet edilen hadiseleri zikredecek olursak;
– Hz.Âdem (a.s.)’ın halk edilmesi, Cennet’e girmesi ve Cennet’ten çıktıktan sonra tevbesinin kabûlü,
– Hz.İbrahim (a.s.)’ın velâdeti, Halîlüllah pâyesine ermesi, Nemrut’un ateşinden kurtulması,
– Hz.İdris (a.s.)’ın semâya ref’ olunması ve Hz.Eyyûb(a.s.)’ın hastalıklardan kurtulması,
– Hz.Nuh (a.s.)’ın, gemisinin Cûdi dağına oturması ve karaya ayak basması,
– Hz.Îsâ (a.s.)’ın velâdeti ve kendisine suikast hazırlayan Yahûdîlerin elinden kurtarılıp semaya yükseltilmesi ve
– Hz.Mûsâ(a.s.) ve ümmetinin Fir’avn’ın zulmünden kurtuluşları ve Fir’av’nın suda boğulması gibi hadiseler Âşûrâ Gününde vâki olmuştur.

Yukarıdaki bahsedildiği gibi asıl sevinilecek hadiseler dururken Hz..Hüseyin Efendimiz(r.a.) Küfe’de şehit olması namına üzülen, kederlenen ve kendini döverek sevap kazandığını düşünenler var mıdır? Yok mudur.

Yapılan hareket nedir? Bir Yasdır, bir üzüntüdür. Peki İslam’da yas tutmak var mıdır? İlk önce ona bakalım. Müslümanız. Yas ve üzüntü duyanlarda müslümanız diyorlar. Hz. Hüseyin efendimiz şehit oldu. Peygamber Efendimizin torunudur. Medine-i Münevvere’den çıkarak Kufe’ye gitti. i. Hemde en güzel elbiselerini giyerek gitti. Düğüne bayrama mı gidiyorsun diye sorduğunda “Ben şehit olmaya gidiyorum” dedi. Kim bilir O’na manevi bakımdan neler anlatıldı. Neler gördü. Ve onun üzerine kalkıp bu kadere gitti. Cenab-ı Hakk’ın takdir ve izni olmadan yeryüzünde hiç bir şey olur mu?  Olmaz. Hz.Allah izin vermeseydi, müsaade etmeseydi, Hz.Hüseyin Efendimizi şehit etmek  imkanı olur muydu? Olmazdı. Evvela şehidin durumuna bakalım. Şehit nedir? Ayet-i Kerimelerde: ““Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Ali İmran, 3/169-170)

“Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz onu anlayamazsınız.” (Bakara, 154)

***

1314. Enes radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.”

Bir rivayette: “Şehitliğin faziletini gördüğü için” denilir.

Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 13, 25

Açıklamalar

Cennet, ebedî mutluluk yeridir. Oraya giren bir kimsenin bir başka yeri araması, özlemesi ve istemesi söz konusu değildir. Çünkü cennet mükemmellik yurdudur. İnsanın gönlünün çektiği ve aklının tasavvur ettiği her şey orada vardır. Dolayısıyla cennete giren ve oradaki nimetleri gören birinin dünyaya dönmeyi arzu etmesi düşünülemez. Çünkü cennetin en aşağı sayılan mertebesi bile dünyanın tamamından daha üstün ve hayırlıdır. Fakat şehitlik mertebesi o kadar yüksek ve cennetteki karşılığı o kadar üstündür ki, bunu gören kimse dünyaya tekrar dönmeyi ve defalarca şehit olmayı, Allah’ın huzuruna tekrar çıkmayı ve her defasında cennette daha üstün derecelere kavuşmayı ister. Cihad bölümünün  önceki birimlerinde de ifade edildiği gibi, mahşer halkı, misk gibi yayılan kan kokusu ve vücudundan henüz yeni yaralanmışçasına akan taze kanı ile sadece şehitleri tanır, onların fazilet ve şerefine şahitlik eder. İşte bu sebepten dolayı  şehitlerin kanı ve cenazesi yıkanmaz. Hatta, Allah yolunda öldürülenlere niçin şehit denildiği tartışılırken “Şehidin şehit olduğuna şahidi vardır; o da kanıdır” denilmiştir. Şehit denilmesinin bir başka sebebi de, diri oldukları, ruhları cennete vardığı ve orada gördükleri nimetler içindir. Esasen :“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin; hayır onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız” [Bakara sûresi (2) 154] âyeti bunun delilidir. Şehitlerin, şehit oldukları andan itibaren ruhları cennete gidip orayı gördükleri halde, diğer mü’minlerin ruhları sadece kıyamette görecektir. Şehit denilmesinin bir başka sebebi, şehidin cennete gireceğine Allah ve melekler şahitlik ettiği içindir denilmiştir. Daha başka sebepler de sayılır. Burada önemli olan, şehitlik mertebesinin ne derece üstün ve faziletli bir makam olduğunu kavramaktır. Kur’an ve Sünnet’in bu konudaki nasları, müslümanlar için her zaman teşvik edici ve özendirici bir hayat kaynağı olmuştur. Hadisimiz de bu özendirici naslardan biridir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Cennet, iyilikler ve güzellikler yurdudur; oraya giren bir daha çıkmak istemez.

2. Şehitlik mertebesi, cennetteki en üstün mertebelerden biridir. Bunu gören şehit, dünyaya tekrar dönüp, defalarca şehit olmayı temenni eder.

3. Fert ve toplumda cihad aşkı ve şehâdet ruhunun yaşaması için gayret etmek gerekir.

           (Riyazü’s-salihin Tercüme ve Şerhi – İmam Nevevi – Hadis Açıklamaları)

                        Hz.Hüseyin Efendimizin ağlanılacak hali yoktur. Çünkü O şehit olmuştur. Şehit olmak O’na bayram olmuştur. Gelelim İslam dinine:

            Peygamber Efendimiz (S.A.V.) : “(Ölünün iyiliklerini dile getirerek) yas tutmak, cahiliyet (devri) işlerindendir. Yas tutan kimse, tövbe etmeksizin ölürse, Allah ona katrandan bir elbise ve yalın ateşten bir gömlek hazırlar.”  (İbni Mace c. l, s. 504) buyurmuştur.

Mekke-i Mükerreme fethedilince, şeytanın avaneleri başına toplandı. Şeytan onlara, “Bundan sonra, Muhammed ümmetinin müşrikliğe dönmelerinden temelli olarak ümidinizi kesiniz! Fakat onların aralarında, ölülerine, yırtına-yırtına ağlamayı ve şiirler söylemeyi, ağıtlar yakmayı yaymaya çalışınız!” dedi. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/13

***

İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Eshab-ı kiramı sevmek, onlara bağlı olmak, insanlar içinden beğenilmiş, süzülüp ayrılmış olan bu çok kıymetli tabakanın hayat tarzlarına imrenip onlar gibi olmaya özenmek, Allahü teâlânın en büyük nimetidir. Hadis-i şerifte, (Kişi sevdiği ile beraberdir) buyurulduğundan onları sevenler, onlar iledir. Cennette onların makamlarında, yakınlarındadır.) (Eshab-ı Kiram)

İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:
(Ey kalbi Allahü teâlânın sevgisi ile ve Resulullahın sevgisi ile dolu olan müslüman! Birinci vazifen Peygamber efendimizin eshabının sevgisini, ehl-i beytinin sevgisi ile kalbinde cem etmektir. Ehl-i beyti, Resulullahın evladı oldukları için sevdiğimiz gibi, diğerlerini de, Onun eshabı oldukları için sevmeliyiz! Çünkü, Eshab-ı kiramın nail oldukları şeref pek yüksektir. O şerefe başkaları kavuşamaz. O şereften birisi, Resulullahın mübarek nazarları onlara işlemiş ve hepsine manevi imdat ile yardım etmiştir. Bu hassa, bunlardan başkasında bulunmuyor. Bunların kemalatına, geniş ilimlerine, Peygamber efendimizden aldıkları hakikat mirasına, sonra gelenlerden hiç biri kavuşamadı. Her müslümanın bunların hepsini adil, salih ve veli ve âlim ve müctehid bilmesi lazımdır. Kendilerinden bir hata çıksa da Cenab-ı Hak hepsini af ve mağfiret ile müjdeledi. Kur’an-ı kerimde mealen, (Allah, Onların hepsinden razıdır. Onlar da, Allah’tan razıdırlar) buyurdu. Sahabe-i kiramdan birini kusurlu bilmek ve kötülemek, bu âyet-i kerimeye inanmamak olur.) [Sava’ik-ul-muhrika]

Bunun için bu mübarek insanlardan bahsederken sıradan bir insandan bahseder gibi konuşmamalıdır. Her zaman edepli, terbiyeli olmalıdır. Her birinin ismini hürmetle, saygı ile söylemelidir. Birinin adı söylenince “radıyallahü anh [Allah ondan razı olsun]” denir. İkisi için “radıyallahü anhüma [Allah o ikisinden razı olsun]” Birkaçı veya hepsi söylenince “rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmain” veya kısaca “radıyallahü anhüm [Allah onların hepsinden razı olsun]” denir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her şeyin temeli vardır. Müslümanlığın temeli eshab ve ehl-i beytimi sevmektir.) [İ.Neccar]

(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin! Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.)
[Buhari, Ebu Davud, Begavi]

(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.) [Buhari]

(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.)[Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy]

***

Abdullâh bin Ömer (r.anhümâ) bir adamın Resûlullâh’ın (s.a.v.) Ashâbı’ndan bazısına dil uzattığını işitti. Onu çağırdı ve Haşir Sûresi’nin:

“(Allâh’ın verdiği bu ganimet malları,) o fukarâ muhâcirler içindir ki yurtlarından ve mallarından çıkarıldılar. Allah’tan bir lütuf (dünyadan rızk, âhirette cennet sevabı) ve Allâh’ın rızasını ararlar ve Allâh’a ve resûlüne hizmet ederler. İşte onlardır sâdık olanlar.” meâlindeki sekizinci âyetini okudu.

“İşte bunlar Ashâb’ın Muhâcirler’idir. Sen onlardan mısın?” dedi. Adam “Hayır” dedi. Sonra Haşir Sûresi’nin:

“Ve şunlar ki onlardan önce yurdu hazırlayıp îmâna sâhip oldular, kendilerine hicret edenlere mahabbet beslerler ve onlara verilenden nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinde ihtiyaç bile olsa îsâr ile (Ashâb’ın muhâcirlerini) kendilerine tercih ederler. Her kim de nefsinin hırsından korunursa işte onlardır o felâh bulanlar.” meâlindeki dokuzuncu âyetini okudu.

“İşte bunlar da Resûlüllâh’ın Ensâr’ıdır. Sen bunlardan mısın?” dedi. Adam “Hayır” dedi. Sonra da Haşir Sûresi’nin:

“Ve şunlar ki arkalarından gelmişlerdir, şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bizlere ve önden îmân ile bizi geçmiş olan kardeşlerimize mağfiret buyur ve gönüllerimizde îmân etmiş olanlara karşı kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şübhe yok ki sen Raûfsun, Rahîmsin.” meâlindeki onuncu âyetini okudu ve “Sen bunlardan mısın?” dedi. Adam “Ümit ederim.” dedi.

Abdullah İbn-i Ömer (r.anhümâ): “Hayır, vallâhi onları (Resûlüllâh’ın Ashâbını) kötüleyen bunlardan olmaz.” dedi.

Haşir Sûresi’nin onuncu âyet-i kerîmesi, bütün Ashab-ı Kiram’a karşı hürmet ve muhabbetin vacip olduğuna delildir. Bu bakımdan bütün Ashâb-ı Kirâm’a karşı muhabbet ve hürmette bulunmak vazifemizdir.

MUHARREM AYI – AŞÛR GÜNÜ

MUHARREM AYI

Tevbe Sûresi’nin, 36. âyet-i kerîmesinde; (meâlen)

“Muhakkak ki; Allâhü Teâlâ katında ayların sayısı, Cenâb-ı Hakk’ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri on ikidir. Bunlardan dördü haram olanlardır…” buyrulmuştur. Bu aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. Bunlara eşhuru hurum; (haram aylar) denilir.

Bu aylarda yapılan isyanın günahı diğerlerinden daha şiddetli, ibadetin sevabı diğerlerinden daha kıymetli olduğundan öbür aylardan daha fazla hürmet edilmesi lâzım gelir. (Elmalılı tefsirinden)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Muharrem ayından bir gün oruç tutan kimseye, bir gününe karşılık otuz günlük sevab vardır.” buyurmuştur.

Bir başka hadîs-i şerîfte; “…Ramazan orucundan sonra oruçların en faziletlisi Muharrem ayında tutulan oruçtur.” buyrulmuştur.

MUHARREMİN BİRİ İLE ONU ARASINDA KILINACAK NAMAZ

Muharrem ayının 1’i ile 10’u arasında bir defa olmak üzere, 2 rek’atte bir selâm vererek 6 rek’at namaz kılınır. Bu namaz akşamla yatsı arasında kılınabileceği gibi, bu vakitte kılınamadığı takdirde yatsıdan sonra da kılınabilir. Namaza şöyle niyet edilir:

“Niyet eyledim Yâ Rabbi senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Herhangi bir komşumun ve din kardeşimin veyâ herhangi bir kimsenin bana hakkı geçmiş ise bu hakkın ödenmesi için.” Allâhü Ekber…

 1. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Âyetü’l-Kürsî, 11 İhlâs-ı Şerîf.
 2. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 10 İhlâs-ı Şerîf.
 3. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 1 Elhâkümü’t-tekâsür, 11 İhlâs-ı Şerif.
 4. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 10 İhlâs-ı Şerîf.
 5. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 3 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, 11  İhlâs-ı Şerîf.
 6. rek’atte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 10 İhlâs-ı Şerîf okunur. Namazdan sonra duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler)

AŞÛRÂ GÜNÜ MEYDANA GELMİŞ VE GELECEK BÂZI MÜHİM HÂDİSELER

“Âşûrâ (Muharremin onuncu) gününde oruç tutunuz. O öyle bir gündür ki, o günde peygamberler (aleyhimüsselâm) oruç tutarlardı.” (Hadîs-i Şerîf, İbn-i Hacer, el-Metâlibu’l-âliye)
“Âşûrâ gününde oruç tutunuz, (Ancak) Yahûdilere muhâlefet ediniz: Bir gün öncesiyle veya bir gün sonrasıyla beraber tutunuz.” (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i İbn-i Huzeyme)

Muharrem ayının onuncu günü Âşûrâ günüdür. Âşûrâ gününde çok büyük ve mühim hâdiseler meydana gelmiştir. Fakîh Ebu’l-Leys Hazretleri’nin Tenbîhü’l-Gâfilîn kitabında rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Âşûrâ günü meydana gelen hâdiselerden bâzıları şunlardır:

1. Göklerin ve yerin yaratılması,
2. Âdem aleyhisselâmın tevbesinin kabul edilmesi,
3. Nûh aleyhisselâmın gemisinin karaya oturması,
4. Mûsâ aleyhisselâmın, Firavun’un şerrinden kurtulması ve Firavun’un helâk olması,
5. İbrâhim aleyhisselâmın dünyâya gelmesi ve ateşten kurtulması,
6. Eyyûb aleyhisselâmın hastalıktan şifâ bulması,
7. Yûnus aleyhisselâmın balığın karnından kurtulması,
8. Süleyman aleyhisselâma saltanat verilmesi,
9. Hz. Hüseyin (r.a.)’in şehîd edilmesi.
10. Kıyâmetin kopması da Âşûrâ günü olacaktır.

MUHARREMİN 9. VE 10. GECELERİ

Muharremin 9’uncu ve 10’uncu geceleri birer tesbih namazı kılmalıdır. Yine 9’uncu ve 10’uncu geceleri teheccüd vaktinde Allâh rızâsı için 4 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte Fâtiha-i şerîfeden sonra 50’şer İhlâs-ı şerîf okunur.

Bu günlerde Hatm-i Enbiyâ’ya devâm etmelidir. Bilhassa 9’uncu günü akşamı, (yâni 10’uncu gecesi) Hatm-i Enbiyâ yapılması çok fazîletlidir. (Hatm-i Enbiyâ’nın nasıl yapıldığı, Duâ ve İbâdetler isimli kitabımızda târif edilmiştir.)

Muharrem ayı içerisinde mümkün olduğu kadar çok istiğfâr etmelidir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

ÂŞÛRÂ GÜNÜ NELER YAPILIR?

“Her kim Âşûrâ günü çoluk-çocuğuna cömert davranırsa, Allâhü Teâlâ senenin tamamında ona rızık genişliği verir.” (Hadîs-i Şerîf, Kenzü’l-Ummâl)

 O gün, eve ufak-tefek erzak alınırsa, bir sene boyunca evde bereket olur.

 En az on müslümana birer selâm veya bir müslümana on defa selâm verilir.

 Fakir fukarâ sevindirilir.

 O gün gusledenler, bir sene ufak-tefek hastalık görmezler.

 10 defa şu duâ okunur: “Sübhânallâhi mil’el-mîzân. Ve müntehe’l-ılmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-arş.”

 Âşûrâ gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde 2 rek’at namaz kılınır. Her rek’atte 1 Fâtiha, 50 İhlâs-ı Şerîf okunur.

Namazdan sonra da 100 defa şu salevât-ı şerîfe okunur:

“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhın ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îsâ vemâ beynehüm mine’n-nebiyyîne ve’l-mürselîn. Salevâtü’llâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn.”

 Öğle ile ikindi arasında 4 rek’at namaz kılınır. Her rek’âtte 1 Fâtiha, 50 İhlâs-ı Şerîf okunur. Namazdan sonra:

70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salevât-ı şerîfe, 70 defa da “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyil-azîm” denilir. Sonra da ümmet-i Muhammed’in hidâyeti ve halâsı, kurtuluşu için duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)