“Peki, amel nasıl gizlenir?” diye sordu. Bunun üzerine Lokman Aleyhisselâm:
“Açıktan yapma mükellefiyetinde olduğun amellere, ancak ihlâs ile başla, onu yalnız Allah rızâsı için yap. Açıktan yapma mükellefiyetinde olmadığın amelleri de Mevlâ’dan başkasının muttalî olmadığı yerde yap. Bu, Cenâb-ı Hakk’a daha sevimlidir.” buyurdu.(Kurtubî Tefsîri)
Ayet-i Kerime : “Mal ve evlat vermek suretiyle sizin imdadınıza yetiştik ve cemiyetinizi de çoğalttık.” İsra Suresi, 6. Ayet
Hadis-i Şerif : “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz.”
Yetişme çağındaki çocuklarımızın dimağlarını Kur’an-ı Kerim’in nuru ile doldurmak, onları ve kendimizi ebedi hayata hazırlamak üzerimizde farz olan bir vazife; terk ve ihmali ise ağır bir vebaldir. Mevlamız’ın emaneti olan çocuklarımızı, içerisinde bulunduğumuz devrin hastalıklarına, nefis ve şeytanın tuzaklarına terk etmek onları ve bizleri mutlu etmeyeceği gibi Rabbimizi de memnun etmeyecektir.
Necm Suresi’nin 6. Ayeti kerimesinde Hazreti Allah; “Ey İman edenler, siz nefislerinizi ve ehlinizi (ailenizi) cehennem ateşinden koruyunuz” buyuruyor.
Hazret-i Ömer bu ayeti kerimeyi duyunca, ‘Ya Rasülallah, biz kendimizi koruruz, ehlimizi nasıl koruyacağız?’ diye sorunca, Peygamber Efendimiz (sav); ‘Onları cehennem ateşine sürükleyen şeylerden uzaklaştırarak, helal ve haramı öğreterek’ buyuruyor.
Her anne ve baba, yaratılışından gelen bir duygu ile çocuklarını sever ve şefkatle bağırlarına basar. Onların terbiyesi ile ilgili her külfete isteyerek katlanırlar. Büyüyüp beslenmeleri ve iyi bir insan olarak cemiyete katılmaları için ellerinden gelen gayreti asla esirgemezler. Çoğu kez kendilerini helak etme pahasına da olsa çocuğunun hayat ve sıhhatini muhafaza ederler. Bu nedenlerle olacak ki Allahü Teala Kehf Suresi’nin 46. Ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır;
“Mal ve evlat dünya hayatının süsüdür.”
Şayet evlat, salih ve iyi insanların yolunda yürüyenlerden ise Allahü Teala onu da göz bebeği olarak vasıflandırmış ve gerçek müminlerin isteklerinden bahsederek, Furkan Suresi’nin 74. Ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır;
“Onlar ki, ey Rabbimiz, derler; bize seveceklerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin bebeği olacak salih insanlar ihsan et, bizi takva sahiplerine rehber kıl.”
Bu ve benzeri bir çok ayeti kerimeler açıkça gösteriyor ki, anne ve babalar, çocuklarına karşı fıtraten bir sevgiye sahiptirler. Onlar; ancak sevgi sebebiyle çocuklarına bu kadar bağlı ve fedakardırlar. Eğer sevgi olmasaydı neslin çoğalması ve insanlığın devamı da mümkün olmazdı. Şu halde anne ve baba, insanlığın devamı için elzem olan büyük bir hayat iksirine sahiptirler. Fakat bu sevginin dozajı çok iyi bir şekilde ayarlanmadan çocuklara tezahürü de büyük felaketlere yol açabilir. Sevginin ifrat hali, çocuğu şımartıp bayağılaştıracağı gibi , tefriti veya sevgiyi esirgemek de zararlıdır. Onun için ölçüyü asla kaçırmadan hareket etmek icap etmektedir.
Hadis-i Şerif: ”Hiçbir çocuk yoktur ki İslam fıtratı üzerine doğmasın.”
Bu Hadis-i Şerifin devamında Peygamber Efendimiz (sav); ‘eğer anne ve babası Müslümansa Müslüman, Yahudi veya Hristiyansa Yahudi ve Hristiyan olur’ buyurmuş, çocukların geleceği bakımından ebeveynin etkisini beyan etmiştir. Ayrıca her anne ve babanın İslam nazarında hamileri olarak çocuklarına karşı mesul durumda oldukları da muhakkaktır.
İşte bu eğitim ve öğretimde anne ve babaya düşen, şüphesiz her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayeti kerime vardır. Bunlardan birisi de Lokman Aleyhisselam’ın oğluna nasihatidir. Burada Allahü Teala terbiyenin nasıl olması gerektiğini hikaye yoluyla talim etmektedir.
Rivayet edildiğine göre, Lokman Aleyhisselam’ın oğlu, (adı Sârân olup) 17 yaşında ve kâfir idi. Kendisine verilen bu nasihatler neticesinde küfründen vaz geçerek İslam’a girmiştir. Bu nasihat Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde anlatılmaktadır;
“Hani Lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti; Oğulcuğum, Allah’a şirk şirk koşma, çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.”
Ayet-i Kerimelerin devamında ise nasihatler şöyle devam etmektedir;
“Oğulcuğum, hakikat yaptığın iyilik ve kötülük bir hardal tanesi kadar olsa, hatta kayanın kovuğunda veya göklerde yahut da yerin dibinde gizlenmiş dahi olsa Allah onu getirir, meydana çıkartır ve hesap sorar.”
“Oğulcağızım, namazını dosdoğru kıl, İyiliği emret, kötülükten de vaz geçirmeye çalış. Sonra bu emir ve nehiy sebebiyle sana isabet edecek şeylere de sabret. Çünkü bunlar kat’i surette emredilen işlerdendir.”
”İnsanlardan kibirlenerek yüz çevirme. Yeryüzünde şımarık yürüme. Zira Allah kibirlenen ve övünen hiç kimseyi sevmez.”
“Yeryüzünde mu’tedil ol. Sesini alçalt. Zira seslerin en çirkini şüphesiz eşeklerin sesidir.”
Dikkat edilecek olursa, önem sırasına göre verilen bu öğütler, aynı zamanda çocuğun yaş durumuna göre de bir yol göstermektedir. Çünkü çocuğun öğretimine ilk konuşmaya başladığı zamandan itibaren başlanır, anlayabileceği ifade ve şekillerle bölüm bölüm devam edilir. Ki, Rasülullah (sav):
“İlk konuşmaya başlayan bir çocuğa öncelikle Lâilâhe illallah öğretilirse onun geleceğinden korkulmaz” buyurmuş, öncelikle Allah’ın varlığı, birliği, eşi ve ortağı olmadığını öğretmekle işe başlanılması gerektiğini tavsiye etmiştir.
Lokman Aleyhisselam’ın tavsiyeleri ve bu hadisi şeriflerden de anlaşıldığı üzere çocukların eğitiminde onlara öğretilecek ilk şey; Allah’ın varlığı, birliği ve ortağının olmadığının öğretilmesidir.
Çocukta temyiz alametleri (iyiyi kötüyü ayırt etme alametleri) görülmeye başlayınca onun iyi murakebe edilmesi gerekir, diyen İmam-ı Gazali Hazretleri;
“Bunun ilk işareti de haya duygularının belirtisidir. O, ne vakit utanarak bazı şeyleri terk ederek, bu akıl nurunun onda belirdiğini gösterir, böylece bazı şeyleri çirkin , bazılarını da güzel görür” der ki, bu iyiyi kötüden ayırma çağı olan çocukluktan kurtulma çağıdır. Aşağı yukarı çocuk 7 yaş civarındadır. Bu yaş çocuğa namazın öğretilmesi gereken yaş olarak zikredilir. Lokman as da ahlaki eğitimden sonra oğluna hemen namazı öğretmiştir.
Hiç şüphe yok ki, çocuğun yaşına göre yapılacak olan bu telkinlerin sıra ve dozajı ne kadar önemli ise, eğitici durumda olan anne ve babanın konuşma tarz ve davranışlarının durumu da o kadar önemlidir.
Vaktiyle bir mahallede çok zengin bir adam yaşar. Bu adamın da çok şımarık iki oğlu varmış . Komşuları da bundan çok rahatsız oluyorlar. Yaşlı bir adam şöyle bir tavsiyede bulunuyor; ‘çocuklarına dini eğitim verirsen çok iyi olur, sen de sevinirsin, çocukların da çok mutlu oluyorlar diyor. Ama adam buna pek rağbet etmiyor. Aradan biraz zaman geçiyor, bir gün sofrada çocukları ile yemek yerken küçük oğlundan su istiyor, o da sürahi orda kalk iç diye cevap verince, büyük oğlu da; baba sen bu terbiyesize bakma, kalk suyu kendin al, bir bardak da bana getir, diyor. Baba bu hadise karşısında şok olur ama iş işten çoktan geçmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor;
“Ahirette cennet ehlinin önünde, nurdan taç giydirilmiş kişiler gelecek ve cennet ehli onları gıpta izleyecektir. Rabbimize şöyle soracaklar; ‘Ya Rabbi bunlar peygamber midir? Rabbimiz ‘hayır’ diyecek, peki evliya mıdır? Yine ‘hayır’ diyecek, peki şehit midir bunlar? Diyecekler, rabbimiz yine ‘hayır’ deyince, peki Ya Rabbi bunlar kim? Diye sorunca, Rabbimiz şöyle cevap verecek; bunlar dünyada iken çocuklarına Kur’an-ı Kerim ve ilimlerini öğreten anne babalardır.”
Alçıyı hangi kaba koyarsak ona göre şekilleneceği gibi, çocuklarımızı da nasıl yetiştirirsek ona göre bir hayatları olacaktır.
Unutmayalım ki;
Çocuklarımız bizimle dünyaya gelirler ama bizden değildirler yani bizimle hayatlarına devam etmeyecekler, zamanla kendilerine yeni bir hayat kuracaklar. Bizimle beraber olsalar bile yine bize ait olmayacaklar. Onlara sevgimizi verebiliriz ama düşüncelerimizi değil. Çünkü kendi düşünceleri vardır… Onların bedenlerine bir ev sunabiliriz ama ruhlarına değil. Çünkü onların ruhları bizim hayal bile kuramayacağımız bir geleceğin evindedir. Biz hepimiz bir yayız ve çocuklarımız da o yaydan fırlatılan canlı oklardır. İşte onları hayatın, geleceğin içerisine fırlatırken yanlış düşüncelere, bozuk bir hayatın içerine dalmamaları için maddesi ile manası ile her hali ile çok iyi yetiştirip öyle göndermemiz lazım. Çünkü bugün her dediğimizi yapan çocuklarımız artık ileride bizi dinlemeyip , kendi düşünce ve hallerine göre hareket edecekler.
Şunu da unutmayalım ki;
Arabanızla büyük ve kalabalık bir şehrin sokaklarında seyahat ettiğinizi, daha önce hiç gitmediğiniz bir adresi bulmaya çalıştığınızı ancak kavşaklarda ve dönemeçlerde hiç levha bulunmadığını düşünün. Aradığınız adresi bulmak için kim bilir kaç kez yanlış yola girer, kaç kez kaza atlatırsınız ve belki de kaza yaparsınız.
Doğru ve kabul edilebilir davranışları öğrenmeye çalışan çocuklar için de durum aynıdır. Koyduğunuz sınırlar yol gösteren levhalar gibidir. Sınırlar sanıldığı gibi, çocukların haklarını kısıtlamak, onlara baskı uygulamak değildir. Sınırlar çocuklara korundukları, güvende oldukları ve değer verildikleri duygusu kazandırır.
Aile içi kurallara uymalarını, iş birliği yapmalarını, otoriteye saygı duymalarını sağlar. Sorumluluk kazandırır. Sınırlar, onaylanan davranışları tanımlayan, çocuğa hatalı davranışlarını düzeltme fırsatı veren eğitici ve öğretici bir etkiye sahiptir.
Çocuklarımıza her şeyin temelde, daha çocukken kazandırılacağını anlatan şu güzel ve bir o kadar da ibretlik hadiseyi iyi dinleyelim.
‘Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. ’Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak, demiş. Genç ilk günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve zamanla daha az çivi çakmaya başlamış . Nihayet bir gün gelmiş ve hiç çivi çakmamış. Babası ona, ‘aferin iyi davrandın hiç çivi çakmadın şimdi de her kavga etmediğin gün için bir çivi çıkart demiş, çocuk zamanla çivilerin tamamını çıkartmış ama tahtanın her tarafı delik deşik olmuş. Babası demiş ki; oğlum kavga edildiği zaman kötü sözler söylenir, her kelime kalpte kötü iz bırakır, sen özür dilesen bile tahta bir kere delinmiştir, der.
Çocuk yetiştirmek de aynı böyledir. Zamanında düzgün yetişmeyen çocuklara sonradan güzel şeyler öğretilip, iyi insan olmaları için gayret edilse de illa ki eski kötülüklerin eseri o çocukların üzerinde kalacaktır. Ama şu da bir hakikattir ki; zararın neresinden dönülürse kârdır…
Kaynaklar:
Kur’an-ı Kerim
Kur’an-ı Kerim’de Adab-ı Muaşeret, Prof Dr. M. Zeki Duman, İpek Yayınları
Geliştiren Anne Baba, Doğan Cüceloğlu
Gerçek Anne, İnsan ve Hayat Kitaplığı
Çocuklara Söz Geçirme Sanatı, Ali Çankırılı, Zafer Yayınları…