Ülkemizin bir bölümünde meydana gelen büyük felaket hepimizin yüreğini dağladı. Hafta başından beri Millet olarak tek vücut halinde yüzbinlerce insanımızın enkaz altında olduğu o bölgelere kilitlendik.
Bir taraftan yardım çalışmalarını takip ediyor, bazı mucize kurtuluşlarla seviniyor, kurtarma ekiplerine dua ediyoruz. Diğer taraftan yardım kampanyaları ile destek olmaya ve yüreğimizin yangınına su serpmeye çalışıyoruz.
Bunun yanında, acaba bizim de kusurumuz var mı idi.
Yepyeni yapılar nasıl hiç dayanamadan insanlara mezar oldu, diyerek tedbirsizliğimizi sorguluyoruz. Çünkü tedbirsizlik vebaldir. İslam büyükleri öyle ifade ederlermiş: “Tedbirde kusur edip takdire bühtan eyleme.“ (Bühtan eyleme:Suç yükleme, iftira, kara çalmak.)
Ancak yine biliyoruz ki; eğer tedbirde bir kusur varsa, binalar usulüne uygun yapılmamışsa, bu kusur; yetkililere, kontrol müesseselerine güvenip, o binayı sağlam bilerek alan veya çaresiz kiralayan insanların değildir.
Yani mağdur olan kimseler, umumiyetle maddi yönden tedbir almamış kimseler değildi. Fakat musibet onları ve yakınlarını vurdu.
Artık bu kardeşlerimizin nasibine düşen; sabır, teslimiyet ve karşılığını Allah’dan beklemektir. Evvela; depremde hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’dan rahmetler diliyoruz. Deprem’de ölen müminler şehittir.
Onlar büyük makama erdiler. Bu Sevgili Peygamberimizin müjdesidir.
Musibete uğrayan diğer kardeşlerimize ve o acıları en derinden hisseden yakınlarına Hz.Allah tan sabır ve kolaylıklar diliyor, bunun için daima dualar ediyoruz. Bu kardeşlik vazifemizdir.
Kur’an-ı Kerimde müminlerin birbirlerine hakkı tavsiye etmeleri, sabrı tavsiye etmeleri, merhameti tavsiye etmelerinden övgüyle bahsedilir.(Asr,3 Beled, 17)
Onun için kardeşlerimize sabır tavsiye ediyoruz.
Yaşadığımız şu imtihan dünyasında hepimiz zaman zaman hikmetini bilemediğimiz için ilk başta hoşumuza gitmeyen hallerle karşılaşırız.
Bu durumlarda bizim imdadımıza yetişecek en güzel haslet, sabır ve teslimiyettir. Bu sabır, o sıkıntının zararından kurtardığı gibi, bizleri kişilik olarak olgunlaştırır.
En mühimi ise Allah için gösterilen sabrın karşılığındaki büyük mükâfattır.
Bu mükafat dünyada da verilebilir. Ama asıl karşılık Hz.Allahın katındaki büyük manevi kurtuluştur.Peygamberimiz (s.a.v); “Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir” buyurur.
Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in yetmişten fazla yerinde sabırdan bahsedilir.
Ve hiçbir amele verilmeyen mükâfat, sabır karşısında va’dedilir.
“Sadece sabredenlere ecirleri hesapsız olarak ödenecektir.”ayeti kerimesi buna delildir.(Zümer suresi 10)
İslam büyükleri sabrı üçe ayırmışlardır:
-Birincisi; Cenab-ı Hakkın emirlerine uymakta sebat göstermektir.
Namaz,Oruç, Hac, hep sabır gerektirir.
-İkincisi, haramlardan korunmakta sabırdır .
-Üçüncü ise musibetlere karşı, bilhassa ilk geldiği anda katlanmak, sabretmektir. Bu, sabrın en zoru ve derecesi en büyük olanıdır.
Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Mevla, en sevdiği kulları olan peygamberlerine en ağır musibetleri vermiş ve onların sabırlarını Kur’an-ı Keriminde methetmiştir. “Muhakkak ki Hz.Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara,153)
Ayeti kerimesi, sabreden kulun Hz. Allah’ın maiyyetinde olduğunun müjdesidir ki anlayanlar için tarifi imkansız bir şereftir.
Çünkü sabrettikçe maiyyeti İlahi; yani Cenabı Hakla beraber olma, ona yakın olma hali daha da artmaktadır.
Ayeti kerimede şöyle müjdelenir.
“Sizde bulunanlar tükenip gider, ama Allah’ın katındakiler kalıcıdır.
Asla şüphe yok ki, güçlüklere göğüs gerip sabredenlerin ecir ve mükafatlarını, yapmış olduklarının çok daha güzeliyle vereceğiz.” (Nahl 96)
Hadis-i Şerifte meali:
“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan; ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslümanın başına gelen her şeyi; Hz.Allah, onun hatalarını bağışlamaya, mağfirete vesile kılar.”(Buhari)
Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz. "Hayra vesile olan yapan gibidir."H.Ş. (Tirmizî, İlm, 14.)
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...