Kategori arşivi: GÜZEL SÖZLER

Dünyadaki olayları kim tabir eder?

Rüya tabircileri nasıl rüyada görülen şeyleri nasıl fark edip tabir ediyorlarsa kâmiller de bu dünyada gördükleri muhtelif şekil ve hadiseleri tabir ederler.

Muhyiddin-i İbn-i Arabi Fütuhat-ı Mekkiye Sayfa 654

“Cenâb-ı Hak, insanlara, 50-60 senelik, 70 senelik, muvakkat ömür vermiş; fânînin fânîsi, o kadar fânî, o kadar fânî, gözünü açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Fakat insan yaşadığı müddetçe ölümü, nefsin gafleti, nefs-i emmârenin gafleti, insanı milyon sene yaşayacakmış gibi, hiç ölmeyecekmiş gibi zannettirdiğinden, insanlar hataya ve isyana düşüyorlar. Hâlbuki ömür, Allâh’ın verdiği ömür, insana bir emanet… O emaneti gayet iyi kullanmak lazım. İyi kullanmaya gayret etmek lazım.”

“Arı Müslüman, para başında belli olur.”

“Ârif olanlar anlasın. Ârif olmayanlar derdine yansın.”

“Biz kendiliğimizden söz söylemeyiz. Ya, Allâh’ın kitâbına dayanacağız, istinad edeceğiz veya Resûlullâh’ın hadislerine; muteber fıkıh kitaplarına, din kitaplarına, tasavvuf kitaplarına istinad ederek, muteber ve sahih kavillere istinad ederek konuşuruz.”

“Edep, feyz ile teşekkül eder, feyz ile ziyadeleşir.”

“Gurur, sürûru men eder.”

“Hazret-i Allah, kendi yolunda vefâkâr, cefâkâr, fedakârâne hizmet edenleri sever.”

“Himmet; bin yılda, 10 bin yılda alınamayan mesafeyi, bir anda aldıran manevî bir kuvvettir.”

“Himmete tâlip olan, hizmete râğıb olur. Hizmete râğıb olan, himmete nâil olur.”

“İnsan, ölünceye kadar ikaz şırıngasına muhtaçtır.”

“İnsanı ancak kendi nefsi harcar.”

“Kem âlet ile kemâlât olmaz.”

“Kim Mevlâ’ya tevekkül ederse, rızkı Mevlâ’ya âittir.”

“Kusurunu bilmemek, en büyük kusurdur.”

“Şuurlu insan, kusurunu anlayan insandır.”

“Madde, manaya hizmet ettiği zaman, madde olmaktan çıkar.”

“Maddî ve manevî menfaatleriniz için birbirinizi rahatsız etmeniz yersizdir.”

/ FAZİLET TAKVİMİ 17 Haziran 2020, Çarşamba
Reklam

Fazîlet ve Meziyet Kime Mahsustur?

İslami ilimleri öğrenmenin lüzumu

Evliyanın Sözünü Dinlemeyenin Tavuğunu Köpekler Yer.

ALLAH İÇİN SEVMEK

🙂 Nasrettin Hoca’ya sorarlar

99. İslam halifesi ve 34.Osmanlı padişahı Sultan 2.Abdülhamid Han

Fazilet Ehlini Kimler Bilir?

 

 

BOŞ KONUŞMAYI BIRAK ZİKRE SARIL

İbrahim bin Edhem (rah.) dünyalık sözler konuşan birisini gördü. Hemen onun sözünü kesti ve dedi ki:

“Sen bu konuştuğun sözlerden sevap mı ümid ediyorsun?” Adam “Hayır” dedi.

“Peki, bundan dolayı azaba uğramayacağından emin mi oluyorsun?” Adam: “Hayır” deyince İbrahim bin Edhem Hazretleri şöyle buyurdu:

“Öyleyse sevâbını ummadığın, azâbından da emin olmadığın sözü niçin konuşuyorsun? Sen bu sözleri bırak, Allâhü Teâlâ’yı zikre sarıl.” (Tenbîhu’l-Gâfilin)

HAFAZA MELEKLERİNİN İŞİTMEDİĞİ AMEL

Hafaza Meleklerinin işitmediği zikir (zikr-i hafî), işittikleri üzerine yetmiş kat ziyâde olur. Denildi ki bu zikir, zikr-i kalbîdir.

Cenâb-ı Hak bütün mahlûkâtı, bütün kullarını topladığı zaman Hafaza Melekleri bütün yazdıklarıyla ve muhâfaza ettikleriyle gelirler. Cenâb-ı Hak bazı husûsî kulları için:

“(Ey meleklerim) Bakın! Bu kulumun amel defterinde başka bir şey kaldı mı?” buyurur.

Hafaza Melekleri: “Yâ Rabbi, hiçbir şey kalmadı. Biz yazılmadık hiçbir şey bırakmadık.” derler.

Melekler böyle deyince Cenâb-ı Hak, o husûsî kullarına nazar ederek buyurur ki: “Senin için benim indimde, benden başka kimsenin bilmediği bir hazîne vardır ki onun mükâfâtını ancak ben veririm.” (Feyzu’l-Kadîr)

Padişah Niçin Cennetlik, Âbid Niçin Cehennemlik Olur?

Padişahlardan birisi bir âbide sordu:

“Hiç bizi hatırladığın var mı?” dedi. Âbid :

“Evet ne zaman Cenab-ı  Hakkı unutursam o zaman hatırlarım.” dedi.

Birisini Cenab-ı  Hakk kapısından sürerse, o zavallı her tarafa koşar;  fakat birisini Cenab-ı Hakk çağırırsa onu  kimsenin kapısına koşturmaz.

 ***

İyi adamlardan birisi rüyasında bir padişahı cennette, bir âbidi cehennemde gördü.

Bu adam, hükemâdan birisine:

“Padişahın böyle âlî dereceler bulmasının, âbidin böyle çukurlara, düşmesinin sebebi, hikmeti nedir? Biz bunun aksini zannerderdik!…” diye sordu. Hakim şöyle cevap verdi:

“Padişah dervişlere muhabbet sebebiyle cennetlik, âbid padişahlara yaklaşmak sebebiyle cehennemlik olmuştur.” dedi.  

Fakirin kapsını çalan ve bunun halini, hatırını soran emîr ne güzel emîrdir.  Emîrin kapısında bulunan, ondan ihsan dilenen fakir ne kötü fakirdir.

Hırka, çul, palas, yamalı elbise ne işine yarar? Bunlar ile adam olamazsın. Allah’a varamazsın.  Eğer adam olmak istiyorsan kendini fena işlerden uzak tut! Derviş olmak için kuzu derisinden yapılmış âdi serpuşa(başlık, baş örten, şapka) hacet yoktur. Sen ahlâkça, sıfatça derviş  ol da, istersen başına  tatar külâhı koy.

Kaynak : Gülistan 83 Sayfa

Cennet Kadınlarının Efendisi Tıklayınız…

Hâller Nasıl Harap Olur?

Ümmeti Muhammedin Fazileti

ATEŞİN YAKMADIĞI ZÂT

EHLİ SÜNNETE UYMAK

İslami ilimleri öğrenmenin lüzumu

 

RİYÂNIN İLACI NEDİR?

Lokman Aleyhisselâm, oğluna şöyle nasîhatte bulundu:

“Riyâ, işlediğin amelin sevâbını dünyada iken istemendir. Hayırlı toplulukların ameli ise ancak âhiret için olur.”

Oğlu: “O hâlde riyânın ilacı nedir?” diye sordu. Lokman Aleyhisselâm: “Ameli gizlemektir.” buyurdu. Oğlu:

“Peki, amel nasıl gizlenir?” diye sordu. Bunun üzerine Lokman Aleyhisselâm:

“Açıktan yapma mükellefiyetinde olduğun amellere, ancak ihlâs ile başla, onu yalnız Allah rızâsı için yap. Açıktan yapma mükellefiyetinde olmadığın amelleri de Mevlâ’dan başkasının muttalî olmadığı yerde yap. Bu, Cenâb-ı Hakk’a daha sevimlidir.” buyurdu. (Kurtubî Tefsîri)

“Allah” demenin hesabı…tıklayınız….

CÂFER-İ SÂDIK HAZRETLERİNDEN

• Ana ve babasını üzen, onlara isyân etmiş olur. 

• Musîbete uğrayınca (sabretmeyip) dizine vuran, ecrini kaybeder.

• Hz. Allah sabrı musîbetin miktârına göre, rızkı da zahmetin miktârına göre indirir. 

• Rızkınızı sadaka vermekle bollaştırın, mallarınızı zekât ile koruyun. 

• Amelsiz duâ eden, kirişsiz ok atan gibidir. 

• Bedenin zekâtı oruçtur.

• Kötü biriyle arkadaşlık eden belâdan kurtulamaz, kötü yerlere giden töhmet altında kalır, diline sahip olmayan pişman olur.

• Sahip olduğu malından hoşuna giden bir şeyin devamlı olmasını isteyen “Mâşâallâh lâ kuvvete illâ billâh” desin.

• Kim geçiminde iktisatlı olursa Allah onun rızkını bollaştırır. Her kim israf ederse Allah onu mahrum bırakır. 

• Yaptığın iyilik ancak üç şeyle tamam olur: İyiliği gözünde küçük görmek, onu gizli yapmak ve onu yapmakta acele etmek.

• Allâhü Teâlâ’nın ‘haramlardan sakın!’ emirlerine sarıl ki hakîkî kul olasın. Allâhü Teâlâ’nın sana taksim ettiği rızka râzı ol ki hakîkî Müslüman olasın. İnsanların sana nasıl arkadaşlık etmelerini istiyorsan sen de başkasına öyle arkadaş ol ki kâmil mümin olasın. Fâcir kimse ile arkadaş olma, yoksa sana da günâhından bulaştırır.

Kaynak :  FAZİLET TAKVİMİ Pazar-10-Mart-2019

HZ. ALİ’NİN (K.V.) EVLÂTLARINA VASİYETLERİ TIKLAYINIZ…

 

Ümmeti Muhammedin Fazileti

Mescid-i Nebevi          Sevgili Peygamberimiz (sas),nasıl ki yaratılmışların en seferlisi ise, onun ümmeti de diğer ümmetlerden hayırlı kılınmıştır.Bakara suresinde şöyle buyrulur:

         “Ey Müslümanlar, böylece sizi (seçkin, şerefli, aşırılıktan uzak) mutedil bir ümmet kıldık ki, bütün insanlar üzerine adâlet örneği ve hak şâhitleri olasınız diye. Resul (AS.) da sizin üzerinize şâhit (ve numune)dir.”  (Bakara suresi 143.ayet )

         Ayeti Kerimelerin tefsirinden öğrendiğimize göre, Ümmeti Muhammet her bakımdan diğerlerinden daha seçkin ve şanslıdır. Diğer ümmetlerin şahidi ve örneğidir. Geçmiş ümmetlerin bir ömür çalışarak kazanacağı manevi dereceler bu ümmete, kadir gecesi gibi geceler sayesinde, bir gecede ihsan edilmiştir. Geçmiş ümmetlere gelen ağır imtihanlar ve cezalar bu ümmete verilmemiştir. Yaratılmışların sonuncusu olmakla beraber cennete girenlerin de öncüsü bu ümmettir. Cennet ehlinin ekserisi bu ümmettendir. Daha sayamayacağımız pek çok şeref ve üstünlük verilmiştir. Tabi ki bunlar, kendi gayretimizin bir neticesi değil; tamamen Peygamber efendimiz (sav) in büyüklüğündendir.

          Hadisi Şerifte Resûlullah Efendimiz (sav.)şöyle buyurdular:

         “Bana, diğer peygamberlere verilmeyen dört şey verildi: Bana yeryüzünün anahtarları verildi, Ahmed diye isimlendirildim, toprak bana temiz ve temizleyici kılındı ve ümmetim ümmetlerin en hayırlısı kılındı. (Müsned-i Ahmed)                                                                                                                                                                                                                                             Ümmet-i Muhammet’den olmak öyle büyük bir nimet ki, peygamberler bile özenmişlerdir. Nimet büyük olunca şükrünü eda etmek de o derece mühimdir. Onun için daima bu nimetin büyüklüğünü tefekkür etmeli, Yüce Mevla’mıza Hamd ve şükür halinde olmaya çalışmalıyız. Bu cümleden olarak

de-ki          “Ey habibim söyle; eğer Hz.Allahı seviyorsanız,bana tabi olun ki Allah da sizleri sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin…”(Ali İmran.31)  ayeti kerimesinde emredildiği gibi, Sevgili peygamberimize her şeyimizle tabi olmaya çalışmak da bu nimetin şükrünün olmazsa olmazıdır. İmamı Rabbani Hz. Şöyle buyuruyor:

          “Mahbûb-u Rabbul alemin olan Rasûlullah’a tâbi olmakla insan mahbûbiyet yani Allah’ın sevdiği kul  olma mertebesine ulaşır,muhabbet rütbesine kavuşur. Akıllı insan zâhiren ve bâtınen tüm gücü ile Hayrül Beşer (S.A.V)’e tâbî olmaya gayret etmelidir. Vuslat yolu budur”.( Mektubat C.1. 41.Mektup)

           Resulullah(sav)e tabi olmak ise evvela; İnançta, Ehl-i Beyt ve ashabın yolu olan Ehl-i Sünnet vel Cemaat üzere olmaktır.Bu asıldır. Bunun devamında da; beş vakit namaz başta olmak üzere ilahi emirleri yapmak, her türlü haramdan sakınmak ve hayatımızın tamamında sünnete uymaktır. Bunlarda muvaffak olmak içinse, önce bilgi eksiklerimizi gidermemiz gerekir.Ali İmran suresinin 110.ayeti kerimesinde şöyle buyrulur:

           “Sizler, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız…(Ali İmran suresi 110)

           Bu ayeti kerimede; en hayırlı ümmet olan Ümmeti Muhammedin diğer vasıfları da iyiliği emredip, kötülüğü nehyetmek ve Allaha tam manası ile inanmak zikredilir. Bu itibarla, Her mümin tam bir imanla Allah yolunda hizmet ve Allah’ın kitabını yaymakla vazifelidir.

           Bu hizmetler yapıldıkça, müminler maddeten ve manen yücelmişlerdir.

           Dünyaya dalıp bu vazifeleri ihmal etmek ise,dünya ve ahiret sıkıntı sebebidir.

           Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:

            “Sizi iki sarhoşluk kaplar. Maişet,(dünyalık geçim)sevgisinin sarhoşluğu ve Cehalet sarhoşluğu. Böyle bir dönemde siz, iyiliği emredip, kötülüğü nehy edemezsiniz.(Çünkü dünyaya dalınca heyecanınızı kaybedersiniz, dini ilimleri öğrenmediğiniz için bilemezsiniz. Ve gücünüzü kaybedersiniz)

            Ancak; (böyle bir dönemde iken) Kur’an-ı kerim ve sünnet-i seniyye’ ye bağlı kalarak, onlara sımsıkı sarılıp ayakta kalanlar, dinlerini ayakta tutanlar müstesnadır. Onlar, ashabımdan Muhacir ve Ensar’ın önde giden büyükleri gibi ecir ve sevap alacaklardır. ” (Ramuz el ehadis, s.101)

            Bu hadisi şerif, İslam dünyasındaki sıkıntıların sebeplerini de gösteriyor:

          Onlar, sarhoşluk derecesinde dünyaya dalmak ve cehalettir.Buna çare ise kitap ve sünnete sımsıkı sarılıp dini ayakta tutmaktır. İnsanlara iyiliği emredip, kötülüklerden nehyedecek güç, buradan gelecektir.  Çekilen sıkıntılar Kur’an-ı Kerim ve Sünneti Resulullah ile aşılacaktır.

           Hadisi şerifte ayrıca, dinin garip zamanında Kur’an ve sünnete sahip çıkanlara, ashabı kiramın büyükleri gibi derece kazanma müjdesi de verilmektedir.

            Kıymetini bilen için, ne büyük bir müjde, ne büyük bir fırsat..

MÜMİN ÖLÜMÜN ACISINI NEDEN HİSSETMEZ?

Âriflerden bir zât, Peygamberimizin (s.a.v.) ‘Müminin ruhu cesedinden, kılın hamurdan çıktığı gibi (kolayca) çıkar.’ hadîs-i şerîfini kuvvetlendirecek bir âyet-i kerîme var mıdır? diye tefekkür etmiş. Bu düşünce ile Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmiş, fakat bir şey bulamamış. Hatmi bitirdiği gece Peygamberimizi (s.a.v.) rüyasında görmüş ve: “Yâ Resûlallah, Cenâb-ı Hak (meâlen):Yaş ve kuru (hiçbir şey) müstesnâ olmamak üzere hepsi apaçık bir kitapta (Kur’ân-ı Kerîm’de)dir.” buyuruyor. Fakat ben sizin şu hadîs-i şerîfinizin mânâsını Kur’ân-ı Kerîm’de bulamadım.” demiş. Peygamberimiz (s.a.v.) ona: 

“Onun manasını Yûsuf Sûresi’nde ara.” buyurmuşlar. 

Uyanınca hemen Yûsuf Sûresi’ni okumuş ve hadîs-i şerîfin mânâsını (meâlen): ‘Ve ey Yûsuf, onların karşılarına çık, dedi. Onu görür görmez, (gözlerinde) pek büyüttüler (güzelliği karşısında hayrette kaldılar) ve kendi ellerini kesiverdiler…’(Yûsuf Sûresi, 31.)  âyet-i kerîmesinde bulmuş. 

Yani kadınlar Yûsuf Aleyhisselâm’ın fevkalâde güzelliğini görünce onu seyretmekle meşgul oldular da ellerini kesmelerinin acısını hissetmediler. İşte mümin de ölüm esnasında melâike-i kirâmı, cennetteki makâmını ve orada kendisi için hazırlanan nîmetleri görünce kalbi bunlarla meşgul olur ve ölümün acısını hissetmez.  

/ FAZİLET TAKVİMİ Pazar-24-Kasım-2019

ATEŞİN YAKMADIĞI ZÂT

Asıl ismi Abdullah bin Sevb olan Ebû Müslim Havlânî (rah.) câhiliyye devrinde yaşamış, Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hayatta iken Müslüman olmuş fakat O’nu görememiştir. Aslen Yemenli olup daha sonra Şam’a yerleşmiştir. Tâbiînin büyüklerindendir.  

Zühd ve takvâ ehli, fazîlet ve kerâmet sâhibi âbid bir kimse idi. Ebû İdrîsi’l-Havlânî ve Şam’dan diğer bazı zâtlar kendisinden hadîs rivâyetinde bulunmuşlardır. 

Ebû Müslim’in oğlu Şurahbîl şöyle anlatmıştır: Yemen’de yalancı peygamber Esved-i Ansî, Ebû Müslim’i de (rahimehullah) kendisine bîat etmesi için huzuruna çağırdı ve: “Benim Allâh’ın resûlü olduğuma şehâdet eder misin?” dedi. O; “Seni duymuyorum.” diye cevap verdi. 

“Muhammed’in (s.a.v.) Allâh’ın Resûlü olduğuna şehâdet eder misin?” diye sordu. “Evet.” dedi. 

Aynı suâlleri tekrar tekrar sordu, o da her defasında aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Esved-i Ansî öfkelenerek büyük bir ateş yaktırıp Ebû Müslim’i (rah.) o ateşe attırdı. Fakat ateş ona zarar vermedi. Yanındakiler Esved-i Ansî’ye: “Onu buradan uzaklaştır. Yoksa sana tâbi olanları aleyhine ifsâd eder.” dediler. O da Ebû Müslim’e (rah.) Yemen’den çıkmasını emretti.

Ebû Müslim (rah.), Yemen’den çıkarak Medîne’ye geldi. Bu sırada Peygamberimiz (s.a.v.) irtihal buyurmuş, Hz. Ebûbekir (r.a.) halîfe olmuştu. Devesini Mescid-i Nebevî’nin yanına bağlayıp mescide girerek namaza durdu. Onu gören Hz. Ömer (r.a.) nereli olduğunu sordu. Yemen’den olduğunu söyleyince “Yalancı peygamberin kendisini ateşe attığı kardeşimiz nasıldır?” diye sual etti. O da “Ben Abdullah bin Sevb’im (Ebû Müslim’im)” dedi. Bu haberi alan Hz. Ömer (r.a.) çok şaşırıp ağlayarak onu kucakladı. Sonra Hazret-i Ebûbekr’in yanına götürüp aralarına oturtarak:

“Halîlullâh İbrâhim Aleyhisselâm’a yapılan ezânın aynısı, Ümmet-i Muhammed’den kendisine yapılan kimseyi hayatta iken görmeyi bana nasîp eden Allâhü Teâlâ’ya hamdolsun.” dedi. 
 

/ FAZİLET TAKVİMİ Pazartesi-18-Kasım-2019