Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kendisine yemek getiren bir kölesi vardı. Yine bir
akşam yemek getirdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ondan bir lokma aldı. Köle
Hz. Ebu Bekir’e (r.a.): Her akşam bana, yemeğin nereden olduğunu
soruyordunuz. Fakat bu akşam sormadınız deyince Hz. Ebu Bekir (r.a.): “Açlığımdan dolayı böyle yaptım peki nereden getirdin bunu” dedi. Köle
şöyle anlattı: “Bir topluluğa kehanette bulundum, onlar da bana süt
verdi.” deyince Hz. Ebu Bekir (r.a.) parmağını ağzına soktu ve kusmaya
başladı. Sonra şöyle dedi: “Allah’ım damarlarımın taşıdığı ve bağırsaklarıma karışan kısmından mağfiretimi talep eder ve özrümü beyan ederim. Ben Resûlüllah’ın (s.a.v.): “Haram ile beslenen bedene cehennem ateşi layıktır.” buyurduğunu işittim.”
Bu, Peygamberimize (s.a.v.) haber verilince “Siz, Ebu Bekir’in karnına
helalden başka lokma giremeyeceğini öğrenemediniz mi?” buyurdular.
***
Unutmayalım ki haram ve şüpheli gıdalar ibadet, itaat, itikat, ahlak ve ilim tahsiline menfi tesir eder.
Salih amellerin neticesi, itikadı düzeltmek ve haramlardan sakınmakla elde edilir.
Haram gıda ile beslenen uzuvlar, bir fesat makinesi gibi şerre çalışır. Haram yiyenlerin uzuvlarında günah ve kötülükler ortaya çıkar. Bu durum kişinin sulbünden meydana gelecek olacak çoluk çocuğuna dahi sirayet eder.
Sahip olduğu İslam maneviyatı ile 600 yıl dünyaya hükmetmiş Osmanlı Devleti’nde hırsızlık,
eşkıyalık yapanlar dergâhlarda 40 gün boyunca helal gıda yedirilirmiş. Zira yapılan her kötü işte haram beslenmenin tesiri vardır.