“Allah(c.c.) kullarına karşı, o kadar lutuf ve ihsân sahibidir ki; işledikleri günahları sebebiyle onları hemen helâk etmez. Onlara her türlü yiyecek ve içeceklerini verir. Kullarına dilediği kadar rızk ihsân eder. O sonsuz bir kudretin sâhibi ve asla mağlup olmayan bir azîzdir. Kim âhiret sevâbını isterse, biz onun karşılığını âhiretde (Bire on,bire yüz,bire bin hatta hudutsuz bir şekilde ihlâs ve niyetine göre) fazlalaştırarak veririz. Kimde dünyalık olarak karşılığını beklerse ona sâdece kendisi için taksim edilen şeyi veririz. Âhiretten ona herhangi bir nasip yoktur.” Şûra suresi Âyet 19-20
Cenâbı Hakka sonsuz hamdü senâlar olsun ki; Receb-i şeriften sonra bizleri, Efendimiz (s.a.v.) in ayı olan Şa’bân-ı şerife ulaştırdı. Bir Hadis-i şerifte şöyle ifâde edilmektedir :
Eshabdan Üsâme bin Zeyd (r.a.) Rasülullah (s.a.v.) efendimize hitâben: “Ya Rasülallah Şa’bân-ı Şerifte tuttuğunuz oruç kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunuzu görmüyorum.” dediğinde Efendimiz (s.a.v.)şöyle buyurdular.
“Şa’bân-ı şerif ; Receb-i şerifle Ramazan-ı şerif arasında öyle bir feyizli aydır ki; İnsanların ekserîsi bundan gâfildir. Bu ayda ameller Âlemlerin rabbine yükseltilir. Bu sebeple ben de amellerimin oruçlu iken yükseltilmesini istiyorum.” Terğıp C.2 Sh.
Şa’bân-ı şerif, “Şa’bân benim ayımdır.” Hadis-i şerifi ile Rasülü zîşânımızın zâtı devletlerine tahsis edilmiş bir aydır.
Şa’bân ismi: ( شَعْبَانْ ) Beş harften teşekkül etmiş olup, ifâde ettiği bir çok mâna olmakla beraber “Hayırlar bu ayda şu’belendiği için kendisine bu isim verilmiştir.” Hadis-i Şerif Feyzül-kadir
Ayrıca Şa’bân kelimesindeki (ش) şeref ve şefâate, (ع) izzet ve kerâmete, (ب) birrü ihsân ve berâate, (ا) ülfet ve muhabbete (ن) ise Allah’ın nuruna delâlet eder. Aynı zamanda (ب) harfinin kelimenin tam ortasında olması bu ayın ortasının Berâat gecesi olmasına işarettir.
Kader, kaza, ölüm, doğum, rızk ve sâir meseleler bu ayda görüşülüp karara bağlanacağından ve en mühimi Efendimiz (s.a.v.) in ifâdesiyle “Ameller bu ayda Allah’a arz olunacağından” Receb-i şerife gösterilen hürmet ve tazim bu aya da gösterilmeli hatta daha uyanık ve hassas olunmalıdır.
Efendimiz (s.a.v.) bir başka Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:
“Kim ki Şa’bân-ı Şerife hürmet ve tazim eder, Allah’tan korkar ve Allah’a itaat edip nefsini günâh işlemekten korursa, Cenâb-ı Hak onun günâhlarını mağfiret eder. O sene içinde başına gelecek belâ, musîbet ve hastalıklardan emin kılar.” Zübdetül vâizin Sh. 206
Şa’bân ayının fazileti;
Hz. Aişe (r.anha) validemiz buyurdular ki:
“…Ben Resûlullah’ın Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tuttuğunu ve başka hiçbir ayda Şa’bân ayında tuttuğu oruçtan daha çok oruç tuttuğunu görmedim.”
Resûlullah (s.a.v.) Hz. Aişe’ye (r.anhâ) “Şa’bân ayındaki oruç bana en sevimli olandır.”
“Yâ Aişe! O öyle bir aydır ki, sene içinde rûhu kabz olunacakların (öleceklerin) isimleri ölüm meleğine verilir. Ben de ismimin, ben oruçlu iken verilmesini isterim.”
Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemiz:
“Resûlullah (s.a.v.), Ramazan ayından sonra hiçbir ayda Şa’bân ayındaki kadar oruç tutmamıştır.” buyurdular.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Receb, Allâhü Teâlâ’nın ayı; Şa’bân benim ayım; Ramazan, ümmetimin ayıdır. Şa’bân günahlara keffâret (mağfiretine sebep) olan aydır, Ramazan ise günahları temizleyen aydır.”
Bu ay, hayır kapılarının açılacağı, bereketin indirileceği, hataların terk edileceği, günahların bağışlanacağı ve yaratılmışların en hayırlısı olan Resûlullah’a (s.a.v.) çokça salâvâtın getirileceği bir aydır.
Böyle olunca, müminlerin bu ayda gafletten uyanmaları, geçmişte işledikleri günahlardan dolayı tevbe edip temizlenerek Ramazan ayına hazırlanmaları gerekir.
Bu ayda Allâh’a yalvarıp yakarmalı, ayın sahibi olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) vesîle kılarak Allâh’a yaklaşmaya çalışmalıdır. Bunları sonra yaparım diyerek tehir etmemeli, geciktirmemelidir. Zirâ dünya üç günden ibârettir. Biri, dündür, geçmiştir; ibret alınacak gündür. Diğeri bugündür, amel etme günüdür; ganimettir. Diğeri de, yarındır ki, emeldir; tehlikelidir. Yarına çıkıp çıkamayacağını bilemezsin. Aylar da böyledir. Receb geçmiştir, tekrar dönmez. Ramazan gelecektir, fakat ona kavuşup kavuşamayacağını bilemezsin.
Şa’bân ise iki ay arasında bir vâsıtadır. O ayda ibâdetle meşgul olmayı ganimet bilmek îcâb eder. (Fazilet Takvimi 30 Mayıs 2014 Cuma)
Bu mübarek aya hürmet ve tazim ise bunda çok oruç tutmakla ve Salavâtı şerife okumakla olur.
Zîra Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki;
“Kim Şa’bân-ı şerifin evvelinden, ortasından ve sonundan üçer gün oruç tutarsa, Cenâbı Hak onun için 70 Nebî (Peygamber) sevabını yazar. O kişi 70 yıl Allah’a ibâdet etmiş gibidir. Eğer bu sene içinde ölecek olursa şehît olarak ölmüş olur.” (Zübdetül vâizin Sh. 206)
Receb-i şerif Cenâb-ı Hakka izâfe edilen bir ay olduğu için bilhâssa İhlâs-ı şerif tavsiye edilmekte idi. Bu ay ise Efendimiz (s.a.v.) in kendisine izâfe ettiği bir ay olması münâsebetiyle Salavât-ı şerifeye devam etmelidir.
“Şüphesiz ki Allah’u Teâla ve melekleri O Peygamberi Zîşâna çok salât ve selâm ederler. Ey îman edenler!(Ne duruyorsunuz.) Siz de ona salât–u selâm edin,tam bir teslîmiyetle teslîm olun.” (Ahzap Sûresi Âyet 56)
SALÂT: Allah’tan rahmet, meleklerden istiğfâr, mü’minlerden duâ mânasına gelir.
Çok salavât-ı şerife okumak, okuyanın Peygamberi ile ünsiyet etmesine sebeptir. Kişinin Ümmeti Muhammetten olduğuna delâlet eder ve Efendimize (s.a.v.) yaklaşmaya vesîledir. O kimsede Peygamber sevgisi olduğunu gösterir. “Kişi sevdiğini çok anar.” Hadis-i şerifi buna delildir.
Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar.
“Ey İman edenler! Kıyametin korku ve dehşetinden kurtulanlar bana çok çok salât-u selâm getirenlerdir. Zîra Allah’u Teâlanın rahmeti ve meleklerin salât-u selâm getirmesi bana kâfîdir. Ancak Allah’u Teâla sevap vermek için mü’minlere salât-u selâmı emretmiştir. (Deylemi)
Mübarek bir zat bu âyeti tefsir ederlerken “Salavât-ı şerife semerâtına (sevâbına) asıl muhtaç olan bizleriz. Rasülullah Efendimiz (s.a.v.)
“Habibim ! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya suresi 107. Ayet-i kerime)
Âyetinin sırrına sâhip olmakla onun hazinesi zaten Rahmeti ilâhi ile doludur. Getirilen salavâtı şerifeler o, dolu hazinenin taşmasına vesîle olur da birçok hayır ve bereket olarak tekrar sâhibine avdet eder. Z.Sunguroğlu Sh. 32
Bu âyeti kerimede Efendimiz (s.a.v.)e salât-u selâm okumak emir olarak gelmiştir. İsmâil Hakkı Bursevî Hazretlerinin tefsir ve izâhına göre “ İnsanlar yemek içmek vb. dünyevî meşguliyetlere çok daldığından bundan oluşan kesâfeti İzâle etmek, kalplerini temizlemek için Efendimiz (s.a.v.) e salât-u selâm emredilmiştir.”
Nitekim Sıddık-ı Ekber (r.a.) Hz.leri de :
“Rasülullah (s.a.v.)üzerine salavât-ı şerife getirmek, soğuk suyun ateşi söndürdüğü gibi günahlari yok eder.” buyurmuştur. (Ruhulbeyan C.7.Sh.224)
Sehl bin Abdullah Tüsterî (k.s.) bu âyet-i kerimede ki mühim bir noktaya dikkat çekerek şöyle buyurmuştur.
“ Peygamberimiz Hz. Muhammet (s.a.v.) üzerine salavât-ı şerife getirmek ibâdetlerin efdalidir. Çünkü Cenâbı Hak Âyeti Celîle’de önce kendisinin sonra meleklerin salavât getirdiklerini zikretmiş ve mü’minlere de salavât getirmelerin emretmiştir. Diğer ibâdetler böyle değil… Cenâbı Hak kullarına emrettiği diğer ibadetlerin kendi Zât-ı İlâhî’si tarafından işlendiğini bildirmemiştir.” (Ruhulbeyan C 7 Sh 224)
Süfyan–ı Sevrî (r.a) anlatıyor:
“ Beyt-i Şerif’i (Kâbe’yi) tavaf ederken birini gördüm ; devamlı salât-u selâm okuyordu.
– Neden tesbih ve tehlîl ile meşgul olmuyorsun da devamlı salavât okuyorsun .Bir bildiğin mi var ? dedim. Bana:
– Alllah sana âfiyet versin. Sen kimsin ? dedi. Kendimi bildirdim.
– Sen bu zamanın ulâmasından olmasaydın, sana bu sırrı söylemezdim, dedi ve ilâve etti:
– Babamla beraber Hac yolculuğuna çıkmıştık. Babam bir konakta hastalanıp öldü. Yüzü siyah bir hal aldı, gözleri dışarı fırladı, karnı şişti… Ben ağlayarak “Biz Allah içiniz ve hepimiz O’na döneceğiz” (S.Bakara 158) meâlindeki âyeti kerimeyi okudum ve “Babam gurbette şu acâip halde öldü.” dedim ve yüzüne bir perde çektim. O sırada üzerime bir ağırlık geldi ,uyumuşum. Rüyada güzellikte benzeri bulunmayan bir zat gördüm.
– Ondan güzel bir yüz, o kadar temiz bir elbise ve ondaki güzel kokudan daha güzel bir koku bilmem. O zât beni babamdan uzaklaştırdı, babamın yüzünden örtüyü kaldırdı ve yüzünü eliyle sığadı.
– Babamın yüzü bembeyaz oldu. Sonra karnını meshetti, karnı eski haline geldi. Sonra dönüp gitmek istedi. Önüne geçtim ve:
– Efendim siz kimsiniz? Bu gurbet diyârında ölen babama rahmet olarak sizi gönderen kimdir? dedim. Buyurdu ki:
– Beni tanımadın mı? Ben, Muhammed Rasülullah’ım. Senin babanın çok günahı vardı. Lâkin benim üzerime çok salavât getirirdi. Getirmiş olduğu salavâtlar bana gelip, kendisine yardım etmemi istediler. Ben dünyada benim üzerime çok salavâat getirenlerin yardımcısıyım…”buyurdu. Uyandığımda gördüm ki, babamın yüzü ağarmış, karnının şişi inmiş ve babam eski haline dönmüştü İşte ondan beri salavât-ı şerifeyi çok okurum, dedi. (R.Beyan C 7 Sh.225)
Salavât-ı şerifeler duâ ve ibâdetlerin kabulüne sebeptir. Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki :
“ Bütün duâlar bana salavât getirinceye kadar muallakta kalır.” Beyhâkî
Yine Rasülüllah Efendimi (s.a.v) Buyurdular:
“Hiçbir duâ yoktur ki Allah’ü Teâla ile arasında perde olmasın. Muhammed (a.s.)ve âli Muhammed üzerine salavât getirilirse perdeler kalkar ve duâ icâbet makamına ulaşır. Salavât getirilmezse o duâ geri döner.” Ruhulbeyan C.7 Sh.230
Burada anlamamız gereken bir incelik vardır. Bizlerin günahkâr ağızlarımızla yaptığımız dua ve ibâdetlerimiz Cenâb-ı Hakkın huzuruna arz edilmeye lâyık değildir. Ancak Allah’ımızın sevgilisi olan Efendimiz (s.a.v.) in adıyla ,onun eliyle gittiği zaman onun hürmetine Cenâbı Hakkın muhabbeti ve rahmeti zuhur eder ve kabule şâyan olur. Dikkat edilirse, namazın sonunda tehıyyâtta “Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü” diyerek Efendimiz (s.a.v.)’e selâm veriyoruz. Tahiyyâttan sonra tekrar “salli barik” okuyoruz. Namazların farzı veya son sünneti tamamlanınca müezzin “Alâ Rasûlünâ salavât” diyerek bizleri savalavât-ı şerifeye teşvik ediyor. Cuma hutbelerinin başında sonunda ve daha pek çok ibâdetlerimizde salavât-ı şerife okumaktayız.
Bizler için âb-ı hayât mesabesinde olan Salavâtı şerife okumanın fazileti hakkında çok hadis-i şerif ve güzel kıssalar vardır. Şa’bânı şerif Efendimiz (s.a.v)’in ayı olduğu için bu ayda salavâtı şerife çok okunmalı; ancak bu, senenin diğer zamanlarında da devam etmelidir.
Hususiyetle Cuma günleri Efendimiz (s.a.v.)’e mahsus bir gün olduğu için o günde salavâtı şerife okumanın fazileti hakkında ki bir çok Hadisi şerifeden bir tanesini alarak bu mevzuu noktalıyoruz.
Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki :
“Günlerinizin en fâziletlisi Cuma günüdür. O gün (Hz.) Âdem yaratıldı. Kıyâmet o günde kopar. Cuma günü bana fazla salavât getiriniz. Zîra salavâtlarınız bana arz olunur.”(Ve kıyâmetin dehşetinden,kurtuluşa sebeb olur.) (Büyük Salavâtı-ı Şerifeler ve Kerâmetleri (A.EROL) Sh. 20)