Archive for Eylül 2015
13 Eyl
ÖLÜNÜN ARKASINDAN AĞLAMAK NASIL OLMALI?
Resûlullah Efendimizin, oğlu İbrahim ölünce, mübarek gözlerinden yaşlar akmıştır. Hz. Ebubekir Efendimiz :
– Ya Resûlullah, demişti. Siz bizleri Allah’ın emri olan ölüm karşısında ağlamaktan menettiniz, <<sabredin>> buyurdunuz, niçin sizin gözlerinizden yaş geliyor?
Efendimiz(S.A.V) :
– Gönül mahzûn olur, gözden yaş akar. Bu, şefkatten ileri gelir. İnsanın elinde değildir. Ben sizi, sesle ve feryadla ağlamaktan menederim.
Kaynak : Hz. İbrahim(A.S.) ve Nemrud Sh:221
9 Eyl
Rüşvet Alanın Sonu
Hindistanlı akıllı ve bilgili bir kişi vardı. Bir gün dostlarından iki üç kişinin uzak bir diyardan geldiklerini aç ve çıplak perişan bir halde olduklarını görerek, onlara acıyıp nasihat etti :
– “Biliyorum son derece aç ve çok perişan bir haldesiniz. Çektiğiniz açlık belasından dolayı Kerbela çölüne düşmüş gibisiniz. Birçok dert ve sıkıntı çektiğiniz belli. Fakat beni çok iyi dinlemenizi istiyorum. Şimdi bundan sonra gideceğiniz yolda filler var. Onlara rastlayınca; son derece semiz ve güçsüz olan fil yavrularını avlamak istersiniz. Bu size çok kolay ve cazip gelir. Fakat unutmayın ki anneleri pusuda onları beklemektedir. Yavrusu kaybolunca kilometrelerce yol yürüyerek yavrusunu arar ve durmadan ağlayıp inler. Hortumundan alevler saçarak, dumanlar çıkarır. Yavrularına çok düşkündür filler. Sakın ola ki fil yavrularını avlayıp yemeyin, açlıktan ölseniz de bunu yapmayın çünkü nereye giderseniz gidin ana, fil yavrusunun kokusunu takip ederek sizi bulur.” dedi.
Sonra şöyle devam etti :
– “Eğer bu öğüdümü tutarsanız başınızı beladan kurtarmış olursunuz. Otlara, yapraklara, yabani meyvelere razı olun sakın nefsinize uyup fil yavrularına temah etmeyin, onları avlamayın.
Ben size gerekeni, icap edeni söyledim günah benden gitti. Benim bu söylediklerime uyan ancak sonunda bir zarar görmez kurtulur. Haydi size uğurlar olsun, selametle gidin…”
Bu yolcular yollarına devam ederlerken, yiyecekleri bitti kıtlığa düştüler, dayanılmaz halde acıktılar. Açlıkları, susuzlukları her an artıyor, dayanılmaz hale geliyordu. Tam bu sırada, yeni doğmuş semiz nazik, iştah açıcı bir fil yavrusu gördüler. Adeta aç kurtlar gibi fil yavrusunun başına üşüşerek, onu kesip yemek istediler. Onlardan biri kendilerine söylenenleri onlara hatırlattı. Fakat kimseye dinletemedi.
Arkadaşları fil yavrusunu kestikten sonra güzelce kebap edip yediler. Ona da ikram edip :
– “Bırak bu boş sözleri de gel karnını doyur, bak ne kadar nefis et.” dediler.
Fakat bütün bu ısrarlara rağmen o akıllı kişi fil yavrusunun etinden yemedi. Karınlarını fil yavrusunun etiyle tıka basa doyuranlar biraz sonra yatıp derin bir uykuya vardılar.
Fil yavrusunun etinden yemeyen ise açlıktan uyuyamadı, dolaşıp duruyordu.
Aradan bir müddet geçtikten sonra kızgın bir fil çıkıp geldi önce o uyanık adamın yanına gelip korkudan titreyen, ecel terleri döken adamın ağzını üç kere kokladı, fakat yavrusunun kokusunu alamadı. Adamın etrafından birkaç kere kızgın kızgın dolaşıp durduktan sonra adama dokunmadan çekip gitti. Uyuyanların yanına varıp ağızlarını kokladı. Kimden yavrusunun etinin kokusunu aldıysa onu havaya kaldırarak yere vurup parçaladı.
* Rüşvet alan, fil yavrusunu yiyen kimse gibidir. Bir gün fil onun kökünü kazır mahveder…
3 Eyl
Kurbanın Tarihçesi ve Önemi
Mübarek kurban bayramına ağır ağır yaklaşmaktayız. Pek çok Müslüman şimdiden kurbanla ilgili hazırlıklara başladı.
Kur’an-ı Kerimde bizlere bildirildiği üzere diğer ibadetlerde de olduğu gibi kurbanla ilgili ilk emir Hz. Âdem (a.s) zamanına dayanır. Oğulları arasındaki ihtilaf Hz. Âdemi çok üzmüş, bunun üzerine Cenab-ı Hakka ilticada bulunmuştu. Cenab-ı hak tarafından hangisinin haklı olduğunun tespiti için Kurban emredilmişti.
Kurbanla ilgili diğer mühim bir kıssa da Hz. Musa (AS) zamanındadır. Kur’an-ı Kerimin en uzun suresi olan “Bakara” suresinde iki kabilenin savaşının bir kurban sayesinde önlendiği anlatılır. Bu sure de ismini bu kurbanlıktan almıştır.
Yine Süleyman(a.s) kendisini namazdan alıkoydukları için Allah yolunda kurban ettiği cins atlarına karşılık Cenab-ı Hak onun emrine; atlardan daha hızlı olan bir rüzgâr vermiştir. Bununla ordularını havada uçurmuştur.
Kurban ile alâkalı en büyük imtihan ise Hz. İbrahim A.S. zamanında olmuştur.
Hz. İbrahim’e rüyasında, nezri hatırlatılarak ilk oğlu olan Hz. İsmail’i kurban etmesi emredilir. Hz. İbrahim rüyasını oğluna anlatır, o da hemen;
“Emr olunduğun şeyi yap inşallah beni sabredicilerden bulacaksın.”
Diyerek teslimiyet göstermiştir.
Nitekim Efendimiz (S.A.V) bir hadis şeriflerinde “Ben iki kurbanlığın oğluyum” buyurur.(Hakim-Müstedrek)
İki kurbanlıktan biri Hz. İsmail (A.S), diğeri de Sevgili Peygamberimizin babası Abdullah’tır. Siyer kitaplarından öğrendiğimize göre onun için de tam yüz deve kurban edilmiştir. Bu büyük kurbanlıklardan sonra Kâinatın efendisi dünyayı şereflendirmiştir.
Görülüyor ki Allah yolunda büyük bir teslimiyetin ve fedakârlığın ifadesi olan kurban; mühim sıkıntıların halli ve büyük maddi ve manevi güzelliklerin zuhuru için en mühim iltica usullerinden biridir. Yeni doğan çocuklar için hem Allaha teşekkür, hem de çocuğun sağlıklı olması için Akika kurbanı kesilmesi sünnettir.
(Zamanında maddi imkansızlıktan veya bilmemekten dolayı akika kurbanı kesilmeyen pek çok kimse,imkan bulunca bu vecibeyi ileri yaşlarda kaza etmektedir.)
Yine her hangi bir hastalıktan şifa bulmak, sıkıntımızdan kurtulmak için kurban keseriz. Yeni bir işe, inşaata başladığımızda, yeni bir ev, araba aldığımızda hayırlı olması ve kazalardan korunmak için Cenabı hakka kurban keserek iltica edilmesi güzel bir davranıştır.
Bütün bunların en faziletlisi ise hiç şüphesiz kurban bayramında Allah’ın emri ile kestiğimiz kurbandır. Şuurlu her mü’min şimdiden bu büyük ibadeti hem kendisi hem ailesi, hatta çocukları için bile yerine getirmenin gayreti içinde olmalıdır.
İmkânlarımız müsaitse ihtiyaç fazlalarını kurban kesilmek üzere vekalet vererek; bu ibadeti en güzel bir şekilde yerine getireceğini bildiğimiz ve tam güvendiğimiz hayır kurumlarına hediye edebiliriz.
Hususi ile Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde İslam’a hizmet eden, fakir ve muhtaç talebeleri okutan, barındıran; onlara İslamı ve Kur’anı öğreten, yerlere verilmesi ise hem kurbanımızın kabule şayan bir şekilde kesilmesine hem de Kur’an-ı Kerim hizmetlerine yardım olması bakımından kat kat sevap ve değer kazanacaktır.
Milletçe sıkıntılı günler geçiriyoruz. Memleketimizin değişik yerlerinden her gün gelen şehit haberleri hepimizin yüreğini dağlıyor. Böyle bir zamanda Cenab-ı Hakka karşı kulluk vecibelerimiz ve kurbanımız bizim en önemli sığınağımızdır. Geçmiş Peygamberleri ve ümmetlerini kurbanın bereketi ile kurtaran Yüce Mevla’mızdan bizleri de kurtarmasını dilemeli, Kulluk vecibelerimize iyi sarılmalı; tevbe, istiğfar ve daha çok kurbanlar keserek şahsi ve ictimai sıkıntılarımızdan kurtulmaya çalışmalıyız.. Cenabı Hak buyuruyor ki:
“ Biz kurbanı (geçmişte de) her ümmet için belli zaman ve yerde, yapılması gereken bir ibadet kıldık. Böyle yaptık ki, Allah’ın kendilerine rızık olarak bahşettiği küçük ve büyükbaş hayvanlardan Allah için kurban kessinler ve kesim esnasında Allah’ın adını ansınlar, onu zikretsinler diye. (İşte, ey mü’minler!) İlâhınız, tek bir ilâhtır; öyleyse yalnızca O’na teslim olun. (Ey habibim,) tam bir samimiyet ve mahviyetle Allah’a teslim olan müminleri müjdele.” (Hac suresi 34 )
***
KURBAN
***
KURBAN HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER
***
KURBAN KESENİN ALDIĞI SEVAPLAR
***
Bineksiz Kalmamak için…
***