İnsanın ömrü, kısa veya uzun olmakla, çok ya az yaşamakla değil, faydalı oluşuyla ölçülür. Allahü Teâlâ’dan gâfil ve nefs ü hevâsına esir olan kişi, çok yaşasa da, vaktini hayra sarf etmediğinden, menfaat azlığı bakımından kısa ömürlüdür. Fazîlet ve kemâlât sahibi, az da yaşasa, vaktini hayırlı iş ve hizmetlerde kullandığından uzun ömürlüdür. “Sadaka belâyı def eder, ömrü artırır” hadîs-i şerîfi buna delildir.Şu halde faydalı ömür, zaman miktarına göre değildir. Çünkü kısa ömürlü biri, uzun ömürlünün elde edemediği binlerce faydalı işlere, sayısız hayır ve iyiliğe muvaffak olur ve ölümünden sonra da nice hayır duâlar kazanmakla, uzun ömürlü sayılır.Kemâl sahipleri insanlığın hangi kısmını tamamlamak için gelirlerse, hayırdan hangi işin ikmâli mukadderse, o vazifenin ikmalinden sonra hakikat âlemine intikal ederler. Çünkü dünyada faydasız durmak, hayvanî hayat sürmek olduğundan abestir.Ezelde kaabiliyet verilen kimse, az yaşasa dahî kaabiliyeti sebebiyle feyze mazhar olur da ömrün kısalığı ona zarar vermez. Ömürleri, geçmiş ümmetlere nispetle kısa olduğu halde, “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz” (S. Âli Imran 110) nazm-ı celîli hükmünce bu ümmet, ümmetlerin en üstünü olup hiç bir millete nasip olmayan hayırlara kavuşmuştur.(Hikem Şerhi)